Yuz Gorumlugu Yalilar ve Bogazici gezisinden notlar  

Posted by Tespih Taneleri... in

                                                                                     
Esselamualeykum arkadaslar, tarihi bogaz gezisinden aldigim notlarla devam edecegim bugunde. Ben muthis bir haz aliyorum tarihi yerleri gezmekten, onlar hakkinda bir seyler ogrenmekten, mutlu oluyorum. Sizlerle de paylasmak hosuma gidiyor. Hani insanin kendi icin bir seyler yapmasi, kendine vakit ayirmasi gerekir ya benim ki de boyle bir sey iste:)
Mesela Bogazici'nin en meshur kusu nedir biliyor musunuz?
Ayasofya Baskani Haluk Dursun hocanin ''Bogazicin'de kirk yilim'' kitabindan yine alinti yapacagim size.
Bogazici'nde butun dere boylari ve koylari Mayis ayindan itibaren bulbullerin sesleriyle cinlarmis. Bulbulun kendisi cok kucuktur, gormek zordur ama sesi gurdur. Bulbulun erkegi oter, disisine uzun uzun cagrilarda bulunur. Buna dem cekmek denir, disi sadece erkek bulbulu dinledigini kisa kisa seslerle ifade eder. Bir gun giderseniz Yildiz parkina ya da Emirgan korusuna dinlersiniz  bulbulu sarki tadinda.
Sair Nedim diyor ki:
Mujdeler olsun gulsene kim vakt-i ceregan geldi
Bulbul asiftelenib bezme gazelhan geldi.

                                                                                
                                           Lodoslu Fethi Ahmet Pasa'nin yalisi en eski yalilardan...
Icinde ser sebil olan ve lebi derya  yalilardandir. Lebi derya denizin dudaginda demek yani denize sifir...  Ser sebil yalinin salonunda ozel olarak yapilan fiskiyeli havuzdur. Eskiden havuzun etrafinda konusulurdu ozel meseleler, cunku havuzun sesinden ayni salonda, karsi sedirde oturan kisi duyamazdi konusulanlari. Ayni zaman da da su sesi insani dinlendirdigi icin bu salonlarda ozellikle oturulurdu.
Gel ser sebil basinda kahve icelim,
Gami, kederi dagitmak icin...

Iste yuzgorumlugu yalilar
 Osmanli zamanin da kiz yetistirmeye cok onem verilirdi. Mesela Goksu'nun misiri meshurdur, cayirdaki misircilar kazanlarla kaynattiklari misirlari satisa sunduklarinda, misir satin almaya gelen kizlarin misir yiyislerine bakilarak nasil bir es olacaklari ve aile terbiyeleri anlasilirmis. Eger kiz misiricini  uzattigi misiri eline alip, ayakta oldugu halde ''hart!'' diye isira isira yemeye baslayip yuruye yuruye uzaklasirsa hic pesinden gidilmez. ''Kenarin dilberi nazik de olsa nazenin olmaz'', ''Muruvetsiz, gorgusuz'' denirmis.
Ama eger kucuk hanim, saticiya keten mendil uzatip,''Lutfen sunun uzerine koyunuz.'' diyerek alip, asla ayakta yemeye baslamadan, bir koseye oturarak, ince uzun parmaklariyla misir tanelerini teker teker kocanindan ayirip, besmeleyle tane tane yemeye baslarsa '' Ah efendim! bu kimin kizi, bu ne gorgu! Aman arastirilsin, kogusturulsun, kufuviyyet var midir, yok mudur bakilsin.'' diyerek mim konurmus.
Hatta gezi esnasinda hocamiz bu olayi anlatirken epey bir gulduk aglanacak halimize, hoca bile ne kadar ayipladi yolda giderken ayakta su icenleri, kaldi ki misir ya da dondurma yiyenleri gorunce zaten soyleyecek pek fazla bir sey kalmiyor.
Ozellikle su icmeye cok dikkat edermis Osmanli kadinlari, nazenin kizlar suyu aldiktan sonra bir kenera cekilip  oturur, once besmele ceker ve uc yudumda icer suyunu kibleye yonelerek ve sonunda da Elhamdulillah der, bize teferruat gibi gelen bu sunnetler onlarin yasam tarzlari yetistirilis ozelliklerindendir.
Edeb Ya Hu! diye bosuna dememis acdadimiz. Bunun icin hayaranim eskiye, bunun icin kopamiyorum tarihten, Osmanli'dan...
Neyse bu yalilari yuzgorumlugu olarak verirlermis damatlar hanimlarina, yani bu kizlarada degermis yani:)
                                                                        
                                                                                   
                                                                                     Sevgilerimle...



                                                                   

This entry was posted on Çarşamba, Haziran 09, 2010 at 07:10 and is filed under . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

2 yorum

Allahım ne kadar güzel... bizim tarihimiz, bizim boğazımız işte bu... şimdiki gibi (özür diliyorum tabir için) boğazda alem yapmak değil mesele... ne güzel anlatmışsınız... bu postlar arşiv niteliğinde saklanmalı...

9 Haziran 2010 16:26

Tesekkur ederim canim guzel yorumun icin...
Sevgilerimle

9 Haziran 2010 19:22

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails
Site'de Kaç Kişiyiz