YILBAŞI (NOEL) Tarihcesini Biliyor musunuz?  

Posted by Tespih Taneleri... in

Önümüzde hepinizin malumu “Yılbaşı” bir adı da “Noel” olan bir gece var. Yine bir çokları, bayram havası içinde yılbaşı kutlamaları yapacak. Atalarımız “Yaş kesen baş keser” demiş olmasına rağmen, çamlar kavaklar kesilip, su gibi içki tüketilecek, hindiler kazlar yenilecek, danslar balolar yapılacak ve noel yortusu kutlanacak.
Bir de piyango illeti var ki, sorma gitsin. Alnı secdeli olan, helale harama dikkat eden bile, yılbaşında milli kumarbaz oluyor. Ümitler piyango biletine bağlamış. Bir çoğu “büyük ikramiye belki bana çıkar” ümidiyle hayal kurup duruyor. Altında son model arabalar, triplex villalar, yatlarda kotralarda eğlencenin her türlüsü, adam zenginlik hayaliyle çekilişe kadar avare gibi dolaşacak. Tabii ki sonunda avucunu yalayacak, cehennem alevi de onu...
Kısaca, bu yılbaşı kutlamalarının tarihçesine bir göz atacak olursak.Noel ya da yılbaşı kutlamaları bir Hıristiyan geleneğidir. Onların bile henüz aralarında mutabık olamadıkları tarihi kesin belli olmayan bir kutlamadır. 16 yy.’dan beri süregelen bu kutlamalar, batının büyük bir bölümünde 24 Aralık olarak benimsenmiştir. Ermeniler bu tarihi 6 Ocak kabul ederlerken, Ortodoks kilisesine göre ise bu tarih, İsa (Aleyhissalam)ın vaftiz tarihidir. Ancak tüm bunlara rağmen yılbaşı kutlamalarının büyük bir kısmı 1 Ocakta kutlanmaktadır. 24 Aralık olarak benimsenmesinin sebebine gelince şöyle anlatılmaktadır:

Hz. İsa (Aleyhissalam)ın doğumundan yaklaşık 350 yıl sonra Roma’da ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Roma İmparatorluğunun her yerinde güneşe tapılıyordu. O zamanın Roma İmparatoru Güneşperestlik ile Hristiyanlığı birleştirerek kendilerince Güneş tanrısının doğum günü olarak kabul ettikleri 25 Aralık tarihini, Hz. İsa (Aleyhisselam)’ın doğum günü olarak kabul etti. Çünkü 24 Aralık’a kadar günler kısaldığı için, güneş biraz daha erken batıyor ve senenin en kısa günleri yaşanıyor. İşte güneşe tapanlar, Tanrı kabul ettikleri Güneş, her geçen gün biraz daha erken kendilerini terk edince buna üzülüyorlardı. Amma 25 Aralıktan sonra günler tekrar uzamaya başlayınca, tanrıları kendileriyle kalmaya razı olmuş ve yeniden doğmuş olduğuna inandıklarından çok mutlu olurlar ve bunu dans, içki, coşku, ağaçlandırma, ışıklandırma gibi eğlenceler tertip ederlerdi. Bu sebeple 24 Aralık 1 Ocak tarihlerini tatil ve eğlence günleri olarak yaparlar. Böylece domuz başı, kaz kızartması ve hindi yemeyi gelenek haline getirmişlerdir.
Öyleyse bir müslüman, ne dinine, ne örfüne ve an’anesine, ne de kültürüne uymayan, bizimle uzaktan yakından hiçbir alakası olmayan bu yılbaşını ne diye kutlasın. Bir Hristiyan, Ramazan ayında bizim gibi oruç tutup, bayram yapıyor mu? Veya Kurban bayramında, bizim gibi Kurban kesiyor mu? O halde bize ne oluyor?
Fıkıh kitaplarında geçtiği üzere bir kişi namaz kılarken ateşe, aleve karşı kılamaz. Niçin? Ateşperestlere benzememek için.Özellikle Hanefi mezhebine göre üç vakitte namaz kılmak caiz değildir. Güneş doğarken, zevalde iken, batarken. Niçin? Güneşperestlere benzememek için.Senin ibadetini yaparken dahi başkasına benzemeye müsaade etmeyen, cevaz vermeyen Din-i Mübin-i İslam, eğlenceni benzetmene cevaz verir mi?

Şu meşhur kıssayı bilirsiniz.
Bir gün papaz kilisenin bahçesinde otururken, bir kuş geliyor ve kilisenin bahçesinde uçmaya başlıyor. Derken bu kuş ne yapsa iyi... Gidiyor kilisedeki Haç’ın üzerine pisliyor. Bu duruma çok içerleyen papaz, kuşa hitaben ibret verici şu lafı söylüyor.

- Ey Kuş! Eğer müslüman kuşuysan, kilisede ne işin var? Yok eğer Hristiyan kuşuysan Haç’a niye pisliyorsun?

Uyanık olalım, kudsî ve millî değerlerimize sahip çıkalım. Halimiz Ömer Hayyamın bir şiirinde ifade ettiği ne idüğü belirsiz bir müslüman tarzına dönüşmesin...
Bir elde kadeh, bir elde Kur’an,


Bir işimiz helaldir bir işimiz haram


Şu yarım yamalak dünyada,


Ne tam kafir olduk ne de tam bir müslüman
Müslümana yakışır şekilde hareket etmeli ve yaşamalıyız. Gelecek yıl içindeki sıhhati mutluluğu ve saadeti bir takım ahlaksızlıklarda değil, Allah’a ibadette, taatte, Ona dua ve niyazda aramalıyız.

Aldırmadan Kalmayı Bilmeli Insan...  

Posted by Tespih Taneleri... in




Aldırmadan gidemiyorsa, aldırmadan kalmayı bilmeli insan.

                                                               Çünkü henüz icat edilmedi ;

                                                                         Anlamayana anlamayı öğretecek bir lisan...

Sözün Derman Olsun  

Posted by Tespih Taneleri... in


                                    
Hayat eleği üzerinde savruluyorsun. Önünü görmeden belirsiz bir yöne doğru hızla ilerliyorsun. Manadan nasipsiz bir program ile sürdürüyorsun hayatını.

Etrafını kuşatan çer çöp sarmalı içinde yol alıyorsun durmadan. Kabarık iştahlarla tûl-i emel içindesin. Yüzünü okşayan rüzgar, ruhunu dindirmiyor. Göğe açılan avuçların kalbine itminan sağlamıyor. Vaizin sesi kubbede yankılanıyor, ancak kulaklarına çarpmıyor bir türlü. Çok konuşuyor, az dinliyorsun. Sözle usandırıyorsun karşındakini. Hayat üzerinde düşünmek yerine, onun tutsağı haline gelmişsin. Varlık aynasında çirkin bir surata sahipsin. Kirlenmiş bir kalp, boş bir heves ve hazla örülü bir dünyanın içindesin. Ruhunu yıkayıp arınacağın günü sürekli erteliyorsun. Gözyaşı pınarın kurumuş, ağlamayı unutmuşsun. Elemin beklentilerin, sevincin ise elde ettiklerinle sınırlı. Çevrene bakmıyorsun. Gözlerin bir adım ilerisini görmüyor. Kendini beğenmiş bir edayla koltukların altında karpuz taşıyorsun.

Sureta haktan görünüp, şeytanla dostluk içindesin. Camide ön safta, anlamadığın Mushaf’ı öpüyorsun. Alkışlar basiretini bağlamış, ne söyleyeceğini bilmiyorsun. Elde edemediğin hiçbir güzelliğin manası yoktur! Elde ettiğin güzelliklerin ise kimseye faydası yoktur. Bir adımın çukurda, asfaltta yürüdüğünü zannediyorsun. Gaflet içerisinde geçirdiğin günlerin sorumluluğunu başkalarına yüklüyorsun. Gözlerine perde çeken haset ile nokta kadar küçüldüğün halde, bir dağ kadar büyüdüğüne inanıyorsun. Adım adım yok oluşun kıyısına yaklaşıyorsun. Seni bekleyen akıbetin vahametinden bihaber yaşıyorsun.

Önünde büyük temennalarla riyakârlık gösterenlerin kulluklarına coşkulu aferinler dağıtırsın. Kulağına hakikati söyleyene ise kıymet vermezsin. Yüzlerine Musa maskesi takmış Firavunların desiselerinden habersiz yaşıyorsun. Akıllılık ile kurnazlığı birbirine karıştırıyorsun. Bir çıkar elde edeceğin zaman kurnazlığı masum akıl diye sunuyorsun. Dudaklarına yansıyan hazcı tebessüm gözlerinin baktığı yeri işaret ediyor. Dokununca iz bırakan maharetli ellerin, sihirli parmaklarınla süs bitkileri yetiştiriyorsun.

Bunca gaflet içerisinde yüzdüğün yeter artık! Kendine gel!

Elde ettiklerin hiç birisi sana ait değil. Gözle görünmeyen bir mikroptan dahi kendini koruyamıyorsun.

Büyük bir acziyet içindesin.

Sana seni hatırlatanı dost bil!


Sana hakikati söyleyeni dinle!


İnsanlara tepeden bakma, neden mayalandığını düşün!


Dilinle gözyaşı döktürme!


Elinle kan akıtma!


Ya hayır söyle, ya da sus!


güzel konuş, kalbimize sükûnet dolsun!


Gel artık, gel!..


Sözün derman olsun!

Müslümanım Diyen Ey Hanımlar, Kızlar!  

Posted by Tespih Taneleri... in

                                    

En iyi barınacağınız, oturacağınız yer, her şeyden evvel kendi evinizdir. Aile çerçevesi dışında kalan meselelerden sizi sorumlu tutan yok. Bu sebeple huzur içinde, rahat rahat, size yakışan bir vakarla evinizde oturunuz. Evinizin işlerini görünüz ve evinizle ilgileniniz.

Zaruret icabı sokağa çıkmanız gerekiyorsa, bu konuda size izin verilmiştir. Fakat iffetinizi ve namusunuzu korumalısınız. Herkesin dikkatini çekecek şekilde giyinmeyiniz. Başkalarını sizinle meşgul olmaya zorlamayınız. Gözler aracılığıyla insanların gönüllerini avlayacak şekilde güzellik gösterilerinde bulunmayınız. Yürürken ağır başlı olunuz. Ellerinizle işaretler yapmayınız. Yüzünüzü göstererek kaş ve göz oyunlarına başvurmayınız. Hele kırıtarak hiç yürümeyiniz. Yabancı bakışları üzerinize toplayıcı hareketlerden sakınınız. Mücevherlerinizi, bilezik ve sairenizi gizleyiniz. Bunları şangırdatarak, seslerini duyanların gönüllerini avlamaya kalkmayınız. "Benim de cicilerim var." kabilinden hareketler yapmayınız. Konuşmanız gerekiyorsa ciddi olunuz. Fiskos yapmayınız. Ölçülü konuşunuz. Bakın! Bu hususta ALLAH Teâlâ size özel ne buyuruyor:

"Ey hanımlar! Eğer ALLAH Teâlâ'dan korkuyorsanız yabancı erkeklere karşı kırıtarak konuşmayın, sonra kalbinde şehvetten dolayı hastalık bulunan kimsede arzu uyanabilir. Güzel, ölçülü ve ağır başlı söz söyleyin." (Ahzab Sûresi:32)Bu sebeple: Namahrem erkeklere karşı kırıtarak konuşmayın. Yılışıklık ifade eden davranış içinde söz söylemeyin. Gülerek, işvelenerek konuşmayın. Naz ve cilve yaparak hitap etmeyin.Zira bir hanımın bu şekilde konuşması, kalplerinde şehvetten dolayı hastalık bulunan erkeklerde arzu ve ilgi uyandırabilir. Böylece kötü niyetin ilk adımı atılmış, kötü düşünmenin tohumuna ortam hazırlanmış olur. O bakımdan kadının kırıtarak, işvelenerek, cilve yaparak konuşması haram kılınıp yasaklanmıştır.Kadının ağır başlılığı, ciddiyeti, söz ve davranışlarındaki ölçülülüğü çok önemlidir. Çevresindeki insanlara hürmet telkin etmesinin başlıca sebeplerinden bir kısmının bunlar olduğunu söyleyebiliriz.Bu prensipleri nazarı dikkate aldığınız takdirde sokağa çıkmanızda her hangi bir sakınca yoktur. İhtiyaçlarınızı görmek için evlerinizden dışarıya çıkabilirsiniz. İşte Kur'ân-ı Kerim'in ahlâkı bunlardır.

Muhterem Arkadaslar;

Osmanlı devleti zamanında hiçbir Padişah, hiçbir Sadrazam, hiçbir paşa, hiçbir bürokrat hanımlarını yanlarına alıp toplumsal ve kamusal alana taşımamıştı. İslâm dininde, tesettürlü de olsa Müslüman devlet adamlarının kadınları, erkeklerin arasına karışmaz. Osmanlı toplumunda Müslüman kadınlar trenlerde, vapurlarda, tramvaylarda kendilerine mahsus, özel bölümlerde seyahat ederlerdi. Yine Müslüman hanımlar lokanta ve muhallebicilerin ailelere tahsis edilen bölümlerinde yemek ve tatlı yiyebilirlerdi. O bölgeye, kocaları da olsa erkekler giremezdi.Sayın kişi dindar bir Müslüman imiş, hanımı başörtülü imiş... Yüksek tepeye çıkınca, hanımı ile birlikte resepsiyonlara, davetlere, toplantılara, içkili ziyafetlere katılacakmış.İslâm'da böyle bir şeyin yeri yoktur. Böyle bir şey dindarlıkla, Müslümanlıkla olması mümkün değildir.Birtakım Müslümanlara hitap ediyorum: Takva ve dindarlık ile fısk, fücur ve günahı birbirine karıştırmayalım."Bizim istediğimiz İslâm..." diye bir şey olamaz. ALLAH Teâlâ'nın bildirdiği, Resûlullah (S.A.V.) efendimizin tebliğ ettiği, 15 asırdır müctehidlerin, fukahanın, salihlerin anlattıkları İslâm'ı ölçü alalım.

Bu yaziyi Allah rizasi icin yayinladim...Uzerinde tefekkure davet ediyorum sizi...Aklin yolu birdir...Kaynaklar ordata ve barizdir...Islami kendimize degil, kendimizi islama uydurmaya calisalim insallah... Sevgilerimle

"İnsanların en günahkârları boş konuşmalara en fazla dalanlarıdır."  

Posted by Tespih Taneleri... in





                       


Abdullah bin Mes'ud şöyle buyurmuştur:
'Kendisinden başka ilah bulunmayan Allah'a yemin ederim ki yeryüzünde, uzun süre hapsedilmeye, dil kadar layık hiç bir şey yoktur.'Abdullah bin Mes'ud şöyle buyuruyor: 'Sizleri fazla konuşmamanız hususunda uyarıyorum; sakın gereksiz yere konuşmayınız. Herhangi birinize ihtiyacını bildirecek kadar konuşması kâfi gelir.' 'Kıyamet gününde insanların en günahkârları bu dünyada boş konuşmalara en fazla dalanlarıdır.' [Heysemi, Taberani]

Yüreğe diken girer kalbe gül !..  

Posted by Tespih Taneleri... in






Leyla,var... Ama yokların ardında!.. Her ne idiyse bulduğum.... O, Leyla değil..! Seni, “yoksun” sanmak ne kötü!..

Mecnûn-sıfât boynuma zincîr urup ammâ Varsam sana Leylâ...

Rüzgâr usanmış, bitap;

Ses veriyor uzaktan, sanki yalvarır gibi...

Bir mum gibi akacaksın içime ;

Sızdığın kabın şeklini alır gibi  ve sanki “bir ben daha” olur gibi!..

Yüreğe diken girer, kalbe gül! ..

Kalbe gitmeyen söz yarı yolda kalır! ..

Kalemi Serbest Bırak  

Posted by Tespih Taneleri... in


Kalemi serbest bırak artık! Yazsın dilediğince…Kişi dostunun yolundadır, öyleyse her biriniz dost edineceği kimseye dikkat etsin. Rahmet Peygamberi (sallallahü aleyhi ve sellem)
Kehânet sevinçlerim yok benim. Yarın aydınlık da olabilir, zifiri karanlık da. Ne mutluluğum daim sürer gider, ne bu hüzün ele verir beni. Yitişler, yok oluşlar, kayboluşlar arasında nice boşlukları atlarım öteden bir nefha ile. Şimdi kasvet yüklü bulutlar gibiysem, az sonra mutlu-mesûd yayılabilirim mavi göklere.. Tutunacak dallar mı buldum acep?! Eskilerin diliyle bir “yâr-ı vefâdâr”, bir “hayırhah” ım var mı acep?!Kör olası dünyada beraber ağlayabileceğin dostlar. Hey gidi.. Beraber gülmek değil ki marifet. Asıl beraber gözyaşlarını damla damla salabildiğin, kendini koy verebildiğin dostların olmalı. Hava gibi içine çekebileceğin dostlar. Ne demişti Tagore: “Zor olan dost uğruna ölebilmek değil, uğruna ölünebilecek dost bulmaktır.”

Kelâm etmesi kolay tabii ama benim de can dostlarım var. Hayra götüren yolda can yoldaşlarım var. Marksizmi aptalca bulurum ama onların “yoldaş” hitabı hoşuma gider. İki kapılı handa, bu zorlu yolda reflektörlerim. İşte bu yüzden sıcacıktır hayırhahlık.Kan değilse de, “kalp kardeşliği”dir. Sevdiklerinin ötesinde sever, saydıklarının ötesinde sayarsın onları.Karanlık gecelerimi ve aydınlık sabahlarımı hatırlatıyorlar bana. Hep doğruyu söyleyerek, eğip bükmeden, gönül kırmadan. Pusulamız şaştığında ayar noktam oluyorlar. Akordumu onlara göre yapıyor, “karar sesi”ni onlardan alıyorum. Dünyanın da mı iki kutbu var? Ne hoş! Dünyanın şimşek misali “ bir görünüp, bir kaybolan” misafiri olduğumuza göre bize de iki kutup gibi dost yakışırdı elbet!

Kestirmeden bir soru tevcih edeyim o zaman: Sahî ya! Durmuş saatlerin bile günde iki kere doğru zamanı göstermesine mukabil, senin de günde birkaç defa doğruyu gösteren hayırhahın yok mu yoksa?! Kalbini kalbine yaklaştırıp, her atışında hayat pompalayacağın dostun. Senin ağzından çıkanı can kulağıyla dinleyip, sinesinde büyütecek sırdaşın.

Yattığında dualarının öznesi olabilecek, telefonu kulağına dayamadan da anlaşabileceğin, her gözyaşı dânene bin tane kristal vazo hazırlayan kardeşin…Kalbimin içine bak da söyle:

Senin hiç hayırhahın yok mu?

İbn Mes'ud'un Yakınması...  

Posted by Tespih Taneleri... in

                                                

Abdullah bin Mes'ud bir keresinde Safa Tepesi'ne çıkıp dilini tutarak :
'Ey dil! Hayırlı ve güzel şeyler söyle ki iyiliklere ve hayırlara nâil olasın. Kötü şeyleri de söyleme ki pişman olma belasına düşmekten kurtulasın' dedi.Ve sonra da şöyle ekledi: "Ben, Hz. Peygamber'in 'insanoğlunun hata ve günahlarının çoğu dillindendir'
buyurduğunu işittim" [Heysemi, Taberani]
Allahu Teala (cc) bizleri muhafaza etsin, dilini tutabilen kullardan eylesin...amin
Hayirli Cuma'lar arkadaslar dualarda bulusalim insallah...

Her aşkta şefkat vardır, her şefkatte aşk vardır...  

Posted by Tespih Taneleri... in

                                      


                                                       Bakın gökyüzüne, nasılda âşk yağıyor ..!

                                                                   Sen o bakışları dinle;

                                                   Kışa tutunmuş solgun bir sonbahar sabahı gibi !..

                                                             Sonra kelimeler dökülsün içinden...

Mesnevi'den Hikmet Damlalari  

Posted by Tespih Taneleri... in

Dua edenin, "Rabbim" demesi, Allah' ın "efendim" demesinin ta kendisidir…

Birisi her gece kalkıp Allah' ı anıyor, O' na dua ediyordu…

Şeytan ona dedi:

- Ey Allah' ı çok anan kişi! Bütün gece Allah deyip çağırmana karşılık seni buyur eden var mı? Sana bir tek cevap bile gelmiyor, daha ne zamana kadar dua edeceksin?

Adamın gönlü kırıldı, başını yere koydu ve uyudu.

Rüyasında ona şöyle dendi:



- Kendine gel uyan! Niye duayı, zikri bıraktın? Neden usandın?

Adam:

- Buyur diye bir cevap gelmiyor ki, kapıdan kovulmaktan korkuyorum dedi.

Bunun üzerine dendi ki ona:

- Senin Allah demen, O' nun buyur demesi sayesindedir…

Senin yalvarışın, Allah' ın senin ruhuna haber uçurmasındandır…

Senin çabaların, çareler araman, Allah' ın seni kendine yaklaştırması, ayaklarındaki bağları çözmesindendir…

Senin korkun, sevgin, ümidin Allah' ın lütfunun kemendidir…

Senin her Yarabbi demenin altında, Allah' ın buyur demesi vardır…

Gafilin, cahilin canı, bu duadan uzaktır…

Çünkü Yarabbi demeye izin yok ona…

Ağzında da kilit var, dilinde de…

Zarara uğradığı zaman, ağlayıp, sızlanmasın diye Allah ona dert, ağrı, sızı, gam, keder vermedi…

Bununla anla ki, Allah' a dua etmeni, O' nu çağırmanı sağlayan dert, Dünya saltanatından daha iyidir…

Dertsiz dua soğuktur.

Dertliyken yapılan dua gönülden kopar…

Biraz Işık Lütfen  

Posted by Tespih Taneleri... in


Bu cicek gibi boynum bukuk, kalbim kirik, bi care huzurundayim...

“RABBİM! Sikinti veren bir zarar ve saptırıcı bir fitne olmaksızın,

                                       senin vech-i kerimine daimi ve ebedi olarak bakmayı istiyorum”
                                                                                                                                 
                                                                                                                          Hadis-i şerif

Savaş Ay Hac İle İlgili Duygularını Paylaştı: "Arınmak Bu İmiş Meğer"  

Posted by Tespih Taneleri... in



Arafat'ta, 5 yıldızlı otellere bir dünya para harcayarak gelen insanlar da, cebinde bir kuruş para olmayan insanlar da var. Türkiye'nin en zengin iş adamları, otel ve hastanesi olan insanlar, Sanatçılar, şarkıcılar da vardı orada. Ama Arafat'a çıktığınız zaman herkes bir boya geliyor. Arafat, bu dünyadan Ahiret'e hiçbir şey götüremeyeceğinizin bir göstergesi.


Hac farizanız için Mekke'ye geldiniz. Kabe'yi ilk gördüğünüzde yaşadığınız duygularınızı öğrenebilir miyiz?

Tabii, etkilenmemek mümkün değil. Müthiş bir coşkulu kalabalık. İnanmış insanlar topluluğu. Bana dediler ki, "Kabe'yi görene kadar yere bak. Kabe duvarlarının yakınına geldiğinde, gözlerini aç." Ben de öyle yaptım. Bir de şu duayı ezberledim; "Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyke la şerike leke lebbeyk." Bu da ayrı bir haz katıyor insana. Bestesi insanı coşturuyor. Kabe'yi gördüğünüzde bir ağlama krizi geliyor. Günahlar, hatalar, riyalar, yalanlar hepsi dökülüyor. Arınmak dedikleri şey bu olsa gerek. Sonra tavafa girdik. Kalabalıktan hiçbir yere kımıldayamıyorsunuz. Bu kadar kalabalığa, insanların birbirini sıkıştırmasına rağmen hiç darlanmıyorsunuz. Müthiş bir motivasyon, müthiş bir adrenalin. Kaç kere döndüm bana mısın demedim. İkinci tavaf esnasında Kabe'nin duvarlarına dokundum. Ben İmam Humeyni'nin cenaze törenine katılmıştım yine Muammer Kaddafi'nin Amerika'yı telin mitingine katılmıştım, bir de Hindistan'da Ganj nehrinde bir festivale katılmıştım. Meslek hayatımın en büyük kalabalıklarına şahit olmuştum diyordum. Ama, Mekke'de gördüğüm kalabalık yanında onlar çok tenha kaldı.

Mekke'deki günlük hayattan aklınızda kalan enteresan bir anekdot sorsak ne söylersiniz?

Yer Mekke ve bir namaz vakti. Bir anda hayat duruyor, her şey namaza endeksleniyor, işyerleri kepenklerini indiriyor. Satıcısından, işyerinin sahibine kadar herkes müşteriyi uyarıyor. İnsanlar buldukları en uygun yerde namaza duruyor. Kabe-i Mükerreme'nin dışından baktığınız zaman, yüz binlerce kişinin aynı anda namaz kıldığına şahit oluyorsunuz. Bunu hiçbir ideoloji, hiçbir maddi güç, hiçbir lider insanlara yaptıramaz. Kaldı ki, 72 milletten, her ırktan, her renkten, her dilden ama aynı dinden insanlar müthiş bir armoni vaziyette. Keşke Suudi Arabistan yetkilileri bunu bu kadar sıkı tutmasalardı. Belgeselleri yapılsaydı, hatta bunun yarı dökümanter sinema filmi çekilebilse. İnsanların evlerinden, köylerinden gelerek ne pahasına olursa olsun, Hac farizasını yerine getirmek için bir şehirde bir anda nasıl bu kadar kalabalıklaştığını ve organize şekilde olduğunu gördük.

Arafat mahşer yerini hatırlatıyor değil mi?

Arafat, başlı başına bir hadise. Kelimeler bu olayı anlatabilmek için kifayetsiz kalır. 5 milyon kişinin olduğu söyleniyor. Normal olarak abdest almaya iki kişinin kolunda giden yaşlı dedeler, teyzeler, Arafat'ın o güç koşullarında dağcı gibi, trekking yapıyor gibi yürüyorlar. Ve düşünün bütün bu insanlar orada yatıp kalkıyor aynı zamanda.

Ve her milletten ve sınıftan insan var...

Evet. Beş yıldızlı otellere bir dünya para harcayarak gelen insanlar da var. Ama cebinde bir kuruş para olmayan insanlar da var. Orada yatıp kalkıyorlar, taşların üzerinde. Birçok iş adamıyla röportaj yaptım. Mesela Nevzat Demir'le. Adam Beşiktaş Spor Kulübü'ne tesisler yapmış, Büyük otellerin sahibi olan iş adamları var. Ünlü bir Hastane'nin sahibi var. Sanatçılar var, Kibariye, İzzet Yıldızhan. Arafat'a çıktığınız zaman herkes bir boya geliyor. Hani kefenin cebi yok diyorlar ya. Arafat, bu dünyadan Ahirete hiçbir şey götüremeyeceğinizin bir göstergesi.

Şeytan taşlama ibadetiyle ilgili neler söyleyeceksiniz?

Şeytan taşlama ibadetin yapıldığı alan çok kalabalık. Doktorum bana oraya gidip gelme konusunda zor izin verdi. İnsanların, kendilerini hataya, günaha zorlayan şeytanı sembolik olarak taşlamaları gerçekten çok haz verici bir ibadet. Bu sembolü sadece bir kerelik değil, her zaman yapabilmek çok önemli.

Tekrar imkan olsa gelmek ister misiniz?

Tekrar tekrar gelmek isterim. İmkan olsa da her sene gelirim.

Sık sık Hac'a gidenler eleştiriliyor ama...

Herkesin fikrine saygım var. Bazı kesimlerde Hacc'a gitmek denildiğinde dudağının kenarıyla gülünür, istihza edilir, gereksiz bir masraf olarak görülebilir. Ben onlara şöyle diyorum; gelin bir gözlemci olarak bakın, 5 milyon insan sizden daha mı akılsız? Buradaki hiçbir ibadeti anlatmaya kelimeler yetmez. Papayı bile buraya getirseniz, "Acaba hak dine dönsek nasıl olur?" diye düşünebilir.

Mekke'den Medine'ye geldiniz. Resulullah, "Kim benim huzuruma gelir, bana selam verirse, şefaatim onun üzerinedir" buyuruyor. Ne diyeceksiniz Medine hakkında?

Bir defa, ilk defa bu kadar temiz bir ibadethane gördüm. Mimari yapı itibariyle şaheser. İki milyon kişi aynı anda namaz kılabiliyor. Resulullah'ın dava arkadaşlarının, din kardeşlerinin, ashabının ebedi istirahatgahlarını görmek çok önemli. Çocukluğumuzdan beri, Kadir gecelerinde olsun, özel günlerde olsun, Topkapı Sarayı'nda, Fatih'te Hırka-i Şerifte kutsal emanetleri, Sakalı şerifleri görüp çok etkileniyoruz. Şu anda biz O'nun beş adım ötesindeyiz. Seçilmiş insanlar buraya gelenler. Çok bahtiyar hissediyorum kendimi. Gazeteci olarak da çok önemli bir iş yaptığımı düşünüyorum. İnşallah Allah (c.c.) bizden razı gelmiştir.

Kalbin isidir sevmek  

Posted by Tespih Taneleri... in



Ey sevgili ! Bakma başka yana, bakışlarımız sarmaş dolaş olsun.

Ben, seni... Senin beni sevmen için sevmiyorum ki;

Koklarım seni; boynuma dolanan bir sarmaşık gülü gibi!

Hani yâr, yakar ya içini;..Bir tutam gül gibi bakışlarıyla...

Sıcacık!..tertemiz!..

Gönlüne selâmı var, “gönlümdekiler”in!.. Ve öyle güzel, öylesine güzel ki gönlümdekiler;

Velhasıl...

Zor iş, sevmeyi öğrenmek...

Kalbin işidir sevmek!

Sar beni!..

Müslümanın Zenginlikle İmtihanı  

Posted by Tespih Taneleri... in

Onu bir kitap fuarında tanımıştım. Kitap imzalatmaya gelmişti.Kitapları karıştırıyor, evirip çeviriyor, belli etmeden fiyatına bakıyor, sonra bırakıyordu (Geçenlerde kitap fuarında kitaplarımı imzalarken bu tür manzaralara defalarca şahit oldum)…Biraz konuştuk. Almak istediği halde alamadığı kitaplarımdan birini imzalayıp hediye ettim. Çok mutlu oldu. Ne zamandır bu kitabımı okumak istiyor, ama aldığı burs ancak eğitim ihtiyaçlarını karşıladığı için, kitaba para ayıramıyordu.İçim sızlamıştı. Sonra büroma geldi. Üniversite eğitimine devam edebilmesi için bir bursa daha ihtiyacı vardı. Yoksa yarım bırakıp memleketine dönecekti. Delikanlının eğitimine katkıda bulunmaya çalışmıştım. Biraz konuşunca, zengin Müslümanlara kızdığını fark ettim. Kızmamasını, zenginliğin de bir imtihan şekli olduğunu, herkesin bir şekilde Allah tarafından imtihana tabi tutulduğunu söyledim, kinlenmesini engellemeye çalıştım.“Yine de dindar zenginlerin bu kadar gösterişli bir hayat sürmelerini anlayamıyorum, Hz. Ebubekir’i hiç mi okumamışlar?..” demesi bugün gibi hatırımda.“Belli olmaz, belki de hayatının sonraki dönemlerinde senin de imtihanın zenginlikle olur” dedim.

Öyle de oldu. Delikanlı üniversite eğitimini bin bir yokluk ve zorluk içinde tamamladıktan sonra, resmi görevler aldı. Sonra kendi işini kurdu. Aradan yıllar geçti. İrtibatımız kâh kesildi, kâh gelişti. Bazı dost meclislerinde zaman zaman karşılaştık. Artık iş-güç arasında kitap okumaya vakit ayıramadığını söyleyince, çok üzüldüğümü hatırlıyorum. Allah ona “Yürü ya kulum” demiş, fukaralık imtihanından “zenginlik imtihanı”na taşımıştı…Bindiği arabayı görünce, düştüğüm şaşkınlığı unutamıyorum. Belli ki, o da vaktiyle eleştirdiği zenginlere benzemişti: Artık kendine yaşıyor, zekâtını, fitresini verip rahatına bakıyordu.Şaşkınlığımı görünce, hafif mahcup gülümsedi: “Ye kürküm devri işte” dedi, “yoksa pinti diyorlar.”

Kitap fuarıyla aynı günlere rastlayan otomobil fuarının en pahalı arabalarından birini aldığını gazetelerde okuyunca, hiç şaşırmadım. Bizim fakir öğrenci, eleştirdiği “zengin Müslüman”larla zaten çoktan beri aynı safta duruyordu. Kendi tabiriyle “hayat kavgası”nın gereğini yapıyordu.Ah şu “hayat kavgası”!..“Errizku Alellah” buyruğu yokmuş, dinozordan tutun, gözle görülemeyecek kadar küçücük varlıklara kadar, tüm yaratılmışların rızkına Allah kefil değilmiş gibi yaşamanın “İslâmi hayat”la ne ilgisi var?

Hem bu nasıl bir kavgadır?..Dünya bizim çabamızla mı dönüyor, güneş bizim plânlamamıza göre mi doğuyor, atmosfer ve strotosfer gibi yaşamın “olmazsa olmaz”larını dünyanın çevresine biz mi sardık, yağmuru biz mi yağdırıyoruz, toprağın yedi kat altından nehirleri biz mi fışkırtıyoruz, denizleri biz mi yapıyoruz?Bunlardan ve benzerlerinden hangisini oldurmak için “kavga” verdik bugüne kadar? Aksine, her şeyi hazır bulduk. O zaman, yaşamamıza uygun hale getirilmiş bir dünyada, nefsanî arzularımıza göre yaşama hakkını nereden alıyoruz?

Yavuz Bahadıroğlu

Bir Hikmet Damlasi Daha...  

Posted by Tespih Taneleri... in



Allah’ın öyle kulları vardır ki; daha önce azabından korkarak günah işlemezlerken, şimdi O’nun cömertliğinden utanarak günahı terk etmişlerdir.

Zunnun-i Mısri

Hakk'a Meyletmek  

Posted by Tespih Taneleri... in


Behlül Dânâ Hazretleri, yol üzerindeki bir vîrânenin yıkılmak üzere olan eğilmiş duvarına bakıp sık sık âkıbetini tefekkür ederdi. Yine bir gün derin bir tefekkürle orayı seyrederken duvar âniden çöküverdi. Bu hâdise Behlül Dânâ Hazretleri'nde gözle görülür derecede büyük bir sürûra vesîle oldu. Onun bu büyük sevincine mânâ veremeyen insanlar, merakla ondaki bu değişikliğin sebebini sordular. Behlül Dânâ Hazretleri, onlara şu cevabı verdi:

"−Duvar meyilli olduğu tarafa yıkıldı!"

Hazretin az evvelki sevincine bir türlü akıl erdiremeyen insanlar, Behlül Dânâ'nın bu sözleriyle iyice şaşkınlaştılar. Bu ifadelerle onun neyi kastettiğini anlayamadıklarından bu defa:
"−Peki, bunda şaşılacak ne var?!" diye sordular.

O ise insanlara, derin tefekkürünün bir neticesi olan şu hikmetli cevabı verdi:

"−Mâdemki dünyadaki her şey nihâyetinde meylettiği tarafa yıkılıyor, benim de meylim Hakk'a doğrudur, o hâlde ben de ölünce -inşâallah- Hakk'a varırım. Ey ahâlî, rükû ve secdelerimizle Hakk'a meylimizi her an artırmaya gayret edelim ki, başka yönlere yıkılmayalım!"

İşte Peygamber Efendimiz (sav)'in fem-i muhsinlerinden sâdır olan:"Kişi, yaşadığı hâl üzere ölür." (Müslim, Cennet, 83) hadîs-i şerîfinin şerh ve îzâhı mâhiyetinde müşahhas bir misâl...

Bu hakikat dolayısıyla bir mü'min, meylini her an Hakk'a yönelterek istikâmet üzere olmaya gayret etmelidir. Bunun için de sabırsızlığı sabırla; unutkanlığı zikirle; nankörlüğü şükürle; isyanı tâatla; cimriliği cömertlikle; şüpheyi yakîn ile; riyâyı ihlâs ile; günâhı tevbeyle; yalanı doğrulukla; gafleti tefekkürle bertaraf ederek Allâh'a güzel bir kul olmaya çalışmalıdır.

Nedim'den Bir Dilruba...  

Posted by Tespih Taneleri... in

                 

                        Güllü dibâ giydin amma korkarım âzâr eder



                                                        Nazeninim sâye-i hâr-ı Gûl-i diba seni ...

                                                                                                                            Nedim

" Sevdiğim gül desenli bir ipek kumaş giymişsin. Ancak korkarım ki o ipek elbisenin üzerindeki gül resminin dikeninin gölgesi seni incitecek."

Kabir Azabından Kurtaran Şeyler  

Posted by Tespih Taneleri... in


Merhaba...
Bir kac hatirlatma daha istifadenize sunuyorum arkadaslar...
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

«Kim ki, karın ağrısından ölürse, kabrinde azap görmez.»


«Namazda kıyamın uzatılması, sırat köprüsünden kurtulmak­tır. Ve secdenin uzatılması kabir azabından kurtulmaktır.»

«Tebâreke sûresi, koruyucudur. Kabir azabindan kurtarir. Azap, kabirde onu okuyanin bas ucuna gelir. Bas der ki , benden geçemezsin, çünkü, bu basta Tebâreke suresi okunmustur. Azap ayak ucundan gelir. Ayaklar da benden geçemezsin, bu ayaklar Mülk sûresi için çok dikilmislerdir.» derler.
«Kim Tebâreke sûresini her gece okusa, Allah onunla onu ka­bir azabindan korur. Biz Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) zamaninda, bu sûreyi «koruyucu» diye isimlendirdik.
Kim Cuma günü ölse kabir azabindan korunur.
«Kim Cuma günü veya Cuma gecesi ölse iman üzere hayatina hitam verilir. Ve kabir azabindan korunur

Enes bin Malik (Radiyallahû anh) ´dan zaif bir senedle;
«Ramazan ayinda ölüler üzerinden kabir azabi kaldirilir » diye rivayet edilmistir.

Yafii «Ravz er-Reyyahin» de Veli birisinden rivayet ettiğine gö­re şöyle demiştir:

«Ben Allah'dan kabirdekilerin makamlarını bana göstermesini istedim. Bir gece kabirlerin varıldığım gördüm. Bâzılarının en a'Ia kumaş üstünde, bâzılarının ipek üstünde bâzılarının çiçekler üstünde bâzılarının koltuklar üstünde, yattıklarını; bâzılarının ağladığı­nı, bâzılarının güldüğünü gördüm.


Ben, Yâ Rabbi, eğer isteseydin, ikramda aralarını eşit tutardın, dedim. Birden kabirden bir ses:


Yâ filan, bunlar amellerin dereceleridir.İşte atlas kumaşta yatanlar güzel ahlâk sahipleridir, ipek üs­tünde yatanlar, şehidlerdir. Reyhan çiçekleri üstünde yatanlar, oruç tutanlardır. Tahtlar üstünde yatanlar ise, Allah yolunda birbirini se­venlerdir. Ağlayanlar ise, günahkârlardır. Gülenler ise tevbe eden­lerdir, dedi.

Peygamber efendimiz her gece Tebareke ve Secde suresini okumadan yatmazlardi. Dualarinda cehennem atesinden,deccalin serrinden ve kabir azabindan,olumun fitnesinden Allah'a siginirlardi. Allah cumlemizi her turlu kotuluklerden, kabir ve cehennem azabindan, kotu sonuclardan korusun, iman'dan ayirmasin, sevdigi kullarindan eylesin...amin

Peygamber Efendimizin S.A.V.'in Ruyasi  

Posted by Tespih Taneleri... in


Allah'in Rahmeti ve Selami uzerinize olsun arkadaslar...
Bu mubarek gunlerde daha suurlu olmak adina sizinle bir hadis-i serifi paylasmak istiyorum. Beni cok etkiledi, sizleride bayagi  etkileyecegini dusunuyorum. Bunlari ara sira hatirlamak lazim oyle degil mi?
Taberani el-Kebır'de Hakim-i Tirnıizi Nevadir el-Usul'de Isbehani Tergib'de Abdurrahman bin Semurete (Radıyallahû anh) 'den rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir: Bir gün Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem,) yanımıza gel­di. Buyurdu ki:

Dün akşam acaip bir şey gördüm. Ümmetimden, ruhunu almak için kendisine melek'ul  mevt gelen bir adam gördüm. Onun, ana babasına yaptığı iyilikler, o meleği çevirdiler. Ve ümmetimden, kabir azabına kapılmış bir adam gördüm. Onun aldığı abdestler gelip o azaptan onu kurtardılar. Ve ümmetimden bir adam gördüm, şeytanlar etrafını sarmıştı­lar. Onun Allah'a yaptığı zikir geldi, onu onların arasından kurtardı.
Ve ümmetimden, azap meleklerinin etrafını sardığı bir adam gördüm. Namazı gelip onu, onların elinden kurtardı.Ve ümmetimden bir adam gördüm, susuzluktan ağzını açmıştı. Vardığı her havuzdan kovuluyordu. Sonra orucu gelip ona su verdi, onu doyurdu.


Ve ümmetimden bir adam gördüm; yanında peygamberler hal­ka halka oturmuştular. O adamın, yaklaştığı her halka onu kovu­yordu.Sonra cenabetten yıkanması geldi, elinden tutup onu yanı­ma oturttu.


Ve ümmetimden bir adam gördüm, önü karanlık, arkası karan­lık, sağı karanlık, solu karanlik, altı karanlık, üstü karanlık O karanlıklar içinde şaşırmıştı, sonra Hacc ve Umresi gelip onu o karan­lıklardan kurtardılar. Etrafını nurlarla doldurdularVe ümmetimden bir adam gördüm, müminlerle konuşur. Onlar onunla konuşmazdı. Sıla-i rahim geldi,
«Ey müminler cemâati! onun­la konuşun»
 deyince onunla konuşmaya başladılar.Ve ümmetimden birisini gördüm, eliyle ateşin alev ve kıvılcım­larını yüzünden kovuyordu. Sonra, verdiği sadakalar geldi, yüzüne bir örtü, başında gölgelik oldular.


Ve ümmetimden, birisini gördüm, her taraftan gelen zebaniler onu yakalamıştılar. Adamm yaptığı emr-i bi'1-mâruf nehy-i ani'l-münker gelip onu onların ellerinden kurtardılar, rahmet melekle­rinin ellerine teslim ettiler,Ve ümmetimden, bir adam gördüm, dizleri üzerine çömelmiş. Allah ile onun arasında bir perde vardı. Güzel ahlâkı geldi, elinden tuttu. Onu Allah'ın huzuruna bıraktı.


Ve ümmetimden sahifesi, sol eline verilmiş bir adam gördüm. Onun Allah'dan korkusu geldi, sahifesini sağ eline verdi.Ve ümmetimden terazisi hafif kalmış bir adam gördüm. Yaptığı iyilikteki aşırılıklar gelip terazisini ağırlaştırdı.Ve ümmetimden, cehennem kenarında olan bir adam gördüm. Allah korkusu gelip onu kurtardı. Adam ordan geçti.Ve ümmetimden bir adamı ateş içinde gördüm. Dünyada Al­lah korkusundan akan göz yaşları gelip onu ateşten çekti. Ve ümmetimden bir adam gördüm. Sırat köprüsü üstünde dur­muş, hurma yaprağının titrediği gibi titriyordu. Allah'a olan hüsn-ü zannı geldi. Titremesi durdu. Adam köprüden geçti.


Ve ümmetimden, sırat köprüsü üstünde bir adam gördüm. Ba­zen yavaş yürür. Bazen sürünürdü. Bana olan salavatlan geldi, elin­den tutup onu ayağa kaldırdılar ve adam geçti.Ve ümmetimden bir adam gördüm. Cennet kapılarına varmış, fakat kapılar ona kapalı...Lâilaheillallah şehadeti geldi, ona kapı­ları açtı ve onu cennete koydu.Ve dudakları makaslanan bir halk yığını gördüm. «Yâ Cibril kimdir bunlar?» dedim. O, dedi ki:
«Bunlar halk arasında koğuculukla gezen insanlardır.»
Ve dillerinden asılmış, erkekler gördüm.
«Kimdir bunlar» de­dim. Cibril dedi ki:
«Bunlar, mümin, kadın ve erkeklere haksız olarak iftira atanlardır.»

Söz islemez yüreklere, sükutum daglar gibi...  

Posted by Tespih Taneleri... in



Ne bendeyim, ne disimda


Konusuyorum ya hani,


Aslinda tam da sustugum cümledeyim...


...Neydi o kunusurken sustugum cümleler?


Söylemek istemedigim, söylemekten korktugummu?


Söylemeye gerek duymadigim, söylemeyi unuttugummu?


Nasilda suskun kalirdim söyleyemediklerime...


Söylemesini bilmediklerime...


Mecburmuydum anlatmaya, sustugum cümleleri?


Sozler anlatirmiydi anlatmak istediklerimi?


...Duyamazdi yürek o söz lerzan olsada,


Avare kalmazmiydi o söz firtinami anlatsa?


Öyleyse susmaliydim..


Susmaliydim ki sözler utansin sustuklarimdan,


Büyüsün, raks etsin icimde, hic eksilmesin duyduklarimdan...


Anlasin yürek, sevsin o da bitek benim icin konusan o sukut cümleleri...


Anlasin Ki Söz Islemez Yüreklere...


Artik Sustum...


Sükutum Daglar Gibi...

"Ümmetin Başına Gelen İlk Bela Doyasıya Yemektir!’  

Posted by Tespih Taneleri... in


Hz. Aişe Validemiz buyuruyor ki:

Peygamber'in gidişinden sonra bu ümmetin başına ilk gelen belâ, doyasıya yemektir. Çünkü insanlar, karınlarını doldurduklarında bedenleri semizleşiyor, böylece kalpleri zayıf oluyor, şehvetleri serkeşlik ediyor. [Buhari]

Hz. Peygamber neden oturarak namaz kılıyor?

Ebu Hureyre şöyle anlatıyor:

Peygamber oturarak namaz kılarken ben huzuruna girerek: "Ey Allah'ın Resûlü! Bakıyorum oturarak namaz kılıyorsun? Sana isabet eden nedir?" dedim.

Hz. Peygamber: "Ey Ebu Hureyre! Açlıktır" dedi. Bunun üzerine ben ağladım, bana: "Ey Ebu Hureyre! Ağlama, kesinlikle kıyamet gününde, hesabın şiddeti dünyada Allah rızası için açlık çekene isabet etmez" buyurdu. [Ebu Nuaym]

Üç gün boyunca açlık çeken Peygamber

Hz. Fatıma, Hz. Peygamber'e bir parça arpa ekmeği getirdi. Hz. Peygamber kızına: "Bu nedir ya Fatıma?" deyince, Fatıma: "Bu, pişirdiğim bir ekmektir. Nefsim sana bu parçayı getirmeyince rahat etmedi" dedi.İşte o zaman Hz. Peygamber:
 
 "Babanın üç günden beri yediği ilk yemek budur" buyurdu. [Tabarani]

Herkesin ölümü kendi rengindedir...  

Posted by Tespih Taneleri... in



Hazret-i Mevlânâ buyuruyor ki :

"Ey kardeş, sen, tefekkür ile hayat bulmalısın.


Bedenin, kemik ve etten ibâret, hayvanlarda da aynı. Eğer tefekkürün gül ise, sen gül bahçesindesin. Yani dünya cennetindesin. Tefekkürün diken ise, külhan kütüğüsün."

Hiç şüphesiz, insanoğlu için kaçınılmaz bir hakikat olan ölüm, herkesin karşısına, yaşadığı hayatın keyfiyetine uygun bir mâhiyette çıkacaktır.

Hazret-i Mevlânâ bu hususu ne güzel ifâde etmektedir:
 
"Oğul, herkesin ölümü kendi rengindedir."



"Ey ölümden korkup kaçan can! İşin aslını, sözün doğrusunu istersen, sen aslında ölümden korkmuyorsun, sen kendinden korkuyorsun.


Çünkü ölüm aynasında görüp ürktüğün, korktuğun, ölümün çehresi değil, kendi iç dünyanın çirkin yüzüdür. Senin rûhun bir ağaca benzer. Ölüm ise o ağacın yaprağıdır. Her yaprak ağacın cinsine göredir..."

Ölümü, bir hüsran olmaktan kurtarıp bir zafere dönüştürebilmek, onu mâtem değil de "Şeb-i arûs / vuslat gecesi" hâline getirmek; ölüm sonrası için arzu edilen saâdet yurduna şimdiden hazırlanıp ölmesini bilenlerin kârıdır.

UNUTMA SEVGİLİ DOSTUM  

Posted by Tespih Taneleri... in



Allah katında din İslâm’dır.

Namaz mü’min’in miracı’dır.

Ahir zamanda din ateştir.

Şöhret ihlâsı zedeler.

İslamiyet’in esası sıdktır.

Dünya için din feda olunmaz.

Vaktin hakkını idrak eden kimse, hayatının anlamını da idrak etmiştir. Çünkü vakit hayat demektir.

Yapmak istediklerini gece yapasın, aklının gündüzü gecedir bilesin.

İlim rahattan fedakârlık ister.

Yaşlılık âlim için hasat, cahil için kış mevsimidir.

Vakti öldürmek, hayatı öldürmektir.

Her kıştan sonra bahar, her geceden sonra sabah olur.

Ruhu zindanda zararlı haşarattan muzdarip olup, cismi zahiren saraylarda olan insanlık, mesut değildir.

İnsan; nefsine karşı savcı, başkasına karşı ise avukat gibi olmalıdır.

Müslüman’ın lügatinde aldatma yoktur.

Muvaffakiyete giden yol, ızdırap ve çileden geçer.

Helal dairesi geniştir, keyfe kâfidir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur.

Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.

Allah, kendisinden korkanların heybetini, her şeyin kalbine koyar.

Arkadaşının alnındaki sineği öldürmek için tabanca kullanma.

Bir mesleğin hilelerini öğrenmek yerine, o mesleği iyi öğren.

Çocukların, adalet sözcüğünü duyduğunda seni hatırlasın.

Güç, sahip olduğun mallarla ilgili değildir, unutma!

İyilik dolu bir sözü ve iyiliğin etkisini hatırından çıkarma.

Evet, unutmayalım dostlarım! Yarın ahrette Allah’a yakın mecliste oturacak olanlar, dünyada iken harama karşı hassas ve dünyaya kalben değer vermeyenlerdir...

“ hayat bir uykudur, ölünce uyanır insan; sen erken davran ölmeden önce uyan...”

... Huzurunda Huzur Buldum...  

Posted by Tespih Taneleri... in




                                                    ... Huzurunda Huzur Buldum...

                                                        Yanan ay, sönen gün benim



                                                     Çöken aksam, gelen geceyim ben...
                                                
                                                     Ya Rabb! Huzurunda golgelendir
                  
                                                     Paslanmis yureklerimizi...

                                                     Tertemiz et, yakistir kendine bizi...
                                                     
                                                  

Mesnevi'den Hikmet Damlalari  

Posted by Tespih Taneleri... in

   
Bu cihan tamamıyla fânidir; aradığını kalıcı ve dâimî olan diyarda ara! Sûretin sıfırdan ibarettir; dilediğini mâna âleminden dile!


Yüce Allah’ın (has) kullarından baş çeker, uzaklaşırsan bil ki onlar senden hoşlanmıyorlar, onlar seni istemiyorlar.

Hayvanlık mertebesi, nasıl insanlığa esir ve mağlupsa, insanlık mertebesinin de Hakk’ın velilerinin elinde hayvan gibi mağlup olduğunu anla, ey yoksul!

İşte sana saman altında gizli bir deniz! Kendine gel de zanlara kapılıp o samâna ayak basma.

Usta hangi hünerde tanınmışsa, hangi hünerle şöhret bulmuşsa çırağı da o hünerde ilerler, o hünerde meşhur olur. Usûl, Fıkıh, Nahiv,…

Ölüm günü, bütün bu bilgiler içinde işe yarayan ve yol azığı olan da mahiv (yokluk) bilgisidir.

Hakikat yolunda mahvolan üstadın talebesi ise(n), … eğer beşeriyet vasıflarından öldünse hakikat sırlarının denizi, seni başının üstüne koyar.

(Nahiv âlimi ile kayıkçının hikâyesini oku ve anla.)

Nice tatlılar vardır ki şeker gibidir; fakat o şeker içinde zehir gizlidir.

Aklı en üstün,anlayışı en keskin olan, kokudan anlar. Öbürüyse ancak dudağına, dişine değince fark eder. Şeytan “yiyin” diye bağırır ama o adamın dudağı, zehiri boğazına varmadan reddeder.

Başka biri boğazına varınca anlar; bir başkası yer, bedenini berbat edince anlar. … abdest bozarken … ciğerini delen bir acı meydana getirir.

Seccadem  

Posted by Tespih Taneleri... in


Yagmur yagiyordu...

Ve agliyordu...Zaman...

Nefsimden huzur-u İlahi’ye kaçış yerimdir. Eğilmez kibirimi rükûda büktüğüm, kırılmaz gururumu secdede sürttüğüm yerin adıdır. Rızk istediğim, ilim talep ettiğim, af dilediğim, yalandan, haramdan, görünmez kazadan ve belâdan, iftiradan, cehennemin narından, kabir azabından O’na sığındığım yerdir.Zalimden, zulümden, cehaletten, ihanetten kaçarken çalacağım kapının eşiği, beni benden kurtaracak tek Kurtarıcı’nın merhamet makamına iltica dilekçemin kabul yeridir o.İçi başka, dışı başkalardan, dili başka, kalbi başkalardan, aklıyla gönlü arasında köprü kuramayanlardan, hem kendini hem de başkalarını kandıranlardan, zararla oturup zararla kalktıkları halde kârlı olduklarını zannedenlerin zannından O’na sığındığım yerdir; seccade!..

“Var” ;da imtihanımın şımarıklığından, “yok”ta imtihanımın tıkanıklığından, zaafiyetimden, zavallılığımdan, el açıp boyun büktüğüm, diz vurup alın sürdüğüm, Miraç’a “başlangıç!” noktasıdır; seccadem!Nemrut’tan Hz. İbrahim’e, Firavun’dan Hz. Musa’ya, İsrailoğulları’nda n Hz. İsa’ya, Ebu Cehil’lerden Habibullah’a dönüş yeri, küfürden imana geçiş yeri, karanlıktan ziyaya varış yeri, putlardan Allah’a tapış yeridir, seccadem!
Şükür yeri, , zikir yeri, fikir-tefekkür yeri, madde ile mânâyı, dünya ile ahireti ayarlama yeri, insan-ı kâmil olma yeridir.

Ruhumun, bedenimin huzur bulduğu, Yaradan’ıma sevgimin, muhabbetimin, bağlılığımın, ibadetimin; kulluğumun ifadesidir, seccadem!Necaset dolu dünyamda seccade kadar pak bir mekânım, ahirete; seccade kadar, seccade gibi, götürebileceğim bir “ahiret sermayem” olsun inşAllah..

İkiyüzlülüğün Alametleri  

Posted by Tespih Taneleri... in


Hazret-i Ali buyuruyor ki: “Mürâîliğin, ikiyüzlülüğün üç alâmeti vardır: 1- Yalnızken tembeldir, nafileleri kılmaz. 2- İnsanlar yanında tembel değil, çalışkandır. 3- Ayıplandığı zaman ibadetlerini azaltır, övüldüğü zaman ise artırır. Fudayl bin İyad hazretleri buyurdu ki: “İnsanlar görsün diye bir amelde bulunmak riyâdır. Gerekli olan ameli insanlar için terk etmek de şirktir. İhlâs ise, bunların ikisinden de Allahın seni kurtarmasıdır.” Hasan-ı Basrî buyurdu ki: “Cennetliklerin cennete, cehennemliklerin de cehenneme girmeleri, kendi amelleri sebebiyledir. Fakat onların orada ebedî kalmaları, niyetleri yüzündendir.” Ebu Davud Tayalisî buyurdu ki: “Bir âlim, bir kitab yazdığı zaman ona yakışan, maksadının dine hizmet olmasıdır. Yoksa akrânı arasında ‘Ne güzel kitab yazmış’ diye övülmesi için değil.”

Süfyan-ı Sevrî de şöyle buyurdu:

“Dersine gelenlerin çokluğu karşısında kendini beğenme hissine kapılmayan âlim, az bulunur.”
Günün birinde Hasan-ı Basrî, Harem-i Şerif’te çevresindeki büyük bir topluluğa hadîs yazdırmakta olan Tâvus hazretlerine uğramıştı. Ona yaklaştı ve kulağına eğilerek;
“Kendini beğenme hissi geliyorsa, bu meclisi terk et” dedi. Tâvus da hemen kalktı ve oradan ayrıldı. İbrahim bin Edhem de bir gün Bişr-i Hâfî’nin meclisine uğramıştı. Etrafını çevirenlerin çokluğunu görünce: “Yâ Bişr, nedir bu?” diye çıkıştı ve ilâve etti:
 “Eğer Eshabı kiramdan biri bu durumda olsaydı, nefsi hakkında kendini beğenme hissine düşmekten emin olamazdı.”

Süfyan-ı Sevrî hadîs yazdırırken yanında üç kişiden fazla bulundurmaz idi. Sonra biraz müsamahalı davranmıştı. Bir gün gördü ki çevresinde yüzlerce adam toplanmış. Birden ayağa kalkıp:
“Vallahi daldırdık. Eğer benim gibi bir adamın etrafına bu kadar insan topladığını Emi’ül-Müminîn Hazreti Ömer görmüş olsaydı, ‘Bu sana yaraşmaz’ der ve beni buradan uzaklaştırırdı” dedi.

Mehmet Oruç

Sen yine sükutu giyin!  

Posted by Tespih Taneleri... in




Sen yine sükutu giyin!

Dilersen hiç konuşma.
Ben kelamlarımı çürüttüm yolunda.
Çarpsada bir tokat gibi yüzüme, her harfi yoluna heceledim.
Ve bilesin üstüne aşkı giydirdiğim, Söz verdim ben bu yüreğe, Hiçbir harfi sensiz bir cümleye kurban etmedim...

 MEVLANA

KARINCA İLE HZ. SÜLEYMAN (a.s)  

Posted by Tespih Taneleri... in

Bir gün Süleyman Peygamber ( a.s) bir karıncaya bir yıllık yiyeceğinin miktarını sorar.Karınca da,"Bir buğday tanesi yerim" diye cevap verir. Cevabın doğru olup olmadığını kontrol etmek isteyenSüleyman Peygamber ( a.s) karıncayı bir şişeye koyar. Yanına da bir buğday tanesi koyarak hava alacak şekilde şişeyi kapatır.
Ondan sonra da bir yıl bekler. Müddeti dolunca şişeyi açtığında bir de bakar ki karınca buğday tanesinin yarısını yemiş, yarısını da bırakmıştır. Kendi kendine meraklanır. Acaba neden yemedi?Bunun üzerine Hz. Süleyman (a.s ) karıncaya buğday tanesini tamamen neden yemediğini sorar.Karınca da, "Daha önce benim yiyeceğimi yüce Allah (c.c) verirdi.

Ben de O'na güvenerek bir buğday tanesini tamam olarak yerdim. Çünkü O beni

asla unutmaz ve ihmal etmezdi. Fakat bu işi sen üzerine alınca doğrusu nihayet bu aciz bir insandır diye

sana pek güvenemedim.Belki beni unutup yiyeceğimi ihmal edebilirsin. O yüzden de bir yıllık yiyeceğimin yarısını yiyerek, diğer yarısını da ertesi yıla bıraktım" diye cevap verdi.Yüce Allah ( c.c) cümlemizi kul kapısına baktırmaktan korusun, amin.

Unutma  

Posted by Tespih Taneleri... in




                                             Yaşamak direnmektir, Sevmek güvenmektir.

                                                                  Şunu unutma:

                     İnsan Çoğu Zaman Dünyanın Hakimi, Bazen de Küçük Bir Kalbin Esiridir..


Neyleyim Seni Bilmeyen Bir Beni  

Posted by Tespih Taneleri... in



                                               Neyleyim Dünyayı Bana Allah’ım Gerek


                                                 Neyleyim Ukbayı Bana Allah’ım Gerek


                                                    Neyleyim Sensiz Yazı Kışı Baharı


                                                       Neyleyim Seni Bilmeyen Bir Beni

                         Mevlam Cemalullahına kavuştur bizleri

Onlar Bir Vâdide, Biz Bir Vâdide...  

Posted by Tespih Taneleri... in



Biz nasil bu vadinin, neresindeyiz? Acaba bizi bizden alan, gun gectikce benligimizden uzaklastiran gidisin farkindamiyiz? Bu yazi benim gozlerimi yasartti ve sizlerle paylasmak istedim, lutfen uzerinde biraz dusunelim.

FATİH Sultan Mehmed diyoruz, Barbaros diyoruz, Mimar Sinan diyoruz, Mevlana diyoruz, Kanunî Sultan Süleyman diyoruz, Sultan Abdülhamid Han diyoruz... Bu demelerimiz kuru edebiyattan ibarettir. Biz onları hakkıyla anlamıyoruz, yollarından gitmiyoruz.Onları anlasaydık, yollarından gitseydik bu halde olmazdık.Fatih ne demiş?
 "Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim..." demiş. Biz ne yapıyoruz?
Kimimiz ormanları cayır cayır yakıyor, çeşitli bahanelerle milyonlarca ağaç kesiyor, yeşillikleri tahrip ediyor. Geri kalanlarımız da seyrine bakıyor.

Barbaros'u sadece bir denizci olarak görüyoruz. Onun büyük bir veli olduğunu bilenimiz kaç kişidir? Biz Barbaros'u anlamış ve yolundan gitmiş olsaydık, dünyanın birinci deniz gücü olurduk.Nice Mevlana edebiyatı yapanımız var ki, namaz bile kılmıyor.Biz nerede, Kanunî nerede?Sultan Abdülhamid'i hakkıyla sevmiş ve anlamış olsaydık, onun gibi zülcenaheyn olurduk, Şeriat ve Tarikat kanatlarıyla uçardık.

Şeyh Şamil deyip duruyoruz. O bir vâdide, biz bir vâdide...Kur'an deriz, Kur'ana uymayız, ilahî emirleri yerine getirip yasaklardan kaçmayız.Sünnet deriz, gırtlağımıza kadar bid'atlere batmışız.Şu riyakara ve münafığa bakın. İçki içmediği için böbürleniyor. Peki, be nâbekâr, gıybet yaparak günde kaç kilo ölü eti yiyorsun?Şu yalakalara, yağcılara, dalkavuklara, pohpohçulara bakın. Peygamber (Salat ve selam olsun ona) "Meddahların suratlarına toprak saçın" buyurmuş. Bunların suratlarına o kadar çok toprak atmak lazım ki, toprak altı olsunlar...Tesettür tesettür diyerek şer'î tesettürün cılkını çıkartan şu gökkuşağı renkli, düttürü kıyafetli kadınlara bakınız...Dini imanı para olan sahte mücahidler...

Evet eski büyüklerimiz bir vâdide, biz bir vâdide...

Mehmet Şevket Eygi

Mesnevi'den Bir Dizi inci  

Posted by Tespih Taneleri... in

Dağıtmaktan dolayı elinde mal kalmazsa Hakk’ın inayeti, seni hiç ayaklar altında çiğnetir mi? Bir adam ekin ekince ambarı boşalır ama bu işin iyiliği, tarlada belli olur.


Gençken daha kanaatkârdın; şimdi altın istiyorsun, hâlbuki önceden sen altındın.


Üzümlerle dolu asmaydın; nasıl oldu da kesata uğradın; üzümün tam olacakken bozulup gittin?

Meyvenin günden güne daha tatlı olması lâzım. İp eğirenler gibi gerisin geri gitmenin lüzumu yok!


Yıllarca gönüller yırtan, kalplere elem veren taş oldun; bir tecrübe et, bir zaman da toprak ol! Toprak ol ki renk renk çiçekler bitiresin.

Naz için gül gibi bir yüz gerek. Öyle bir yüzün yoksa, kötü huyun etrafında dönüp dolaşma, nazlanma! Yusuf değilsen bari Yakup ol; onun gibi istediğine erişmek için ağla!


İşte bunun için mü’min, (Hak yolda) başarılı olamamak korkusundan, daima namazda “İhdine’s-sırâta’l-müstakîm: Bizi doğru yola ilet” der.

Allah Rasulü'nden Çocuklar İçin Büyüklere Tavsiyeler  

Posted by Tespih Taneleri... in



1- "Çocuklarınıza gereken ikramı yapın ve onların terbiyelerini de güzel yapın."


2- "Kim Müslümanlar arasından bir yetim alarak yiyecek ve içeceğine dâhil ederse, affedilmez bir günah (şirk) işlememişse, ALLAH onu mutlaka Cennete koyacaktır."


3- "Çocuklarınıza önce 'lâ ilâhe illallah' demesini öğretiniz."


4- "Kim Kur'an'ı okur, öğrenir ve onunla amel ederse, Kıyamet Günü, anne ve babasına nurdan bir taç giydirilir. Onun ziyası, güneş ışığı gibidir. Onun ana-babasına iki hulle giydirilir ki dünya onlarla boy ölçülemez. Onlar: "Ne karşılığında bunlar bize giydirildi?" derler. "Çocuğunuzun Kur'an tutması sebebiyle" denilir.
Hepiniz muhafızsınız

5- "Hepiniz çobansınız; maiyetinizde bulunanların hukukundan sorumlusunuz. İş başındakiler de muhafızdır, memurlarından sorumludur. Erkek, aile fertlerinin çobanıdır ve onlardan sorumludur. Kadın da kocasının evinde bir muhafızdır; o da, ondan sorumludur. Hizmetçi muhafızdır, o da efendisinin malından sorumludur. Hülâsa hepiniz muhafızsınız ve maiyetinizdekilerden sorumlusunuz."

6- "Evlat kokusu, cennet kokusudur."

7- "Çocuk bulûğa erince babası onu evlendirsin, aksi halde çocuk günah işleyebilir, onun bu günahı da babaya ait olur."

8- "Çocuğun ana-babası üzerindeki hakkı, ona iyi bir eğitim ve iyi bir isim vermesidir."


9- "Hiç bir ana-baba evlâdına iyi bir eğitimden, iyi bir ahlâktan daha değerli miras bırakmış olmaz."


10- "Kimin çocuğu varsa, onunla çocuklaşsın."

11- "Allah'tan korkun ve çocuklarınız arasında adaleti gözetin."

12- "Allah'u Teâlâ, her hak sahibine hakkını vermiştir. Dikkat ediniz, vârise vasiyet etmeye gerek yoktur."

13- "Bir kimse, bir çocuğa, gel sana şunu vereceğim der ve sonra da vermezse, bu (sözü) bir yalandır."


"Onlara aynı şekilde davranman gerekmez mi?"

14- Enes bin Mâlik'in rivayet ettiğine göre, Resulullah'la beraber bulunan bir adamın yanına oğlu geldi. Adam oğlunu öptü ve dizine oturttu. Daha sonra kızı gelince, kızını önüne oturttu. Resulullah (sav): "Onlara aynı şekilde davranman gerekmez mi?" diye sordu.

15- "Kim, üç kız çocuğu bakıp büyütür ve onları güzel terbiye eder; onları evlendirir ve onlara ihsanda bulunursa, onun için cennet vardır."


16- "Çocuklarınız size ihsan, hürmet ve itaatte âdil olmalarını istediğiniz gibi, siz de onlar arasında hediyede ve bağışlamada adalete (eşitliğe) riayet ediniz."


17- "(Anasından) doğan her çocuk (İslâm) dini üzerine doğar. Ebeveyni (Mûsevî ise) onu Yahudileştirir; (Nasranî ise) onu Hıristiyanlaştırır, (müşrik ise) onu müşrik yapar. Ashab-ı kiram tarafından: "Ey Allah'ın Resulü! Ya, kendisine böyle bir telkinde bulunulmadan ölen çocuk (ne olacak)? Denildi. Resulullah: "Onların (büyüdüklerinde neyi) yapacaklarını Allah Teâlâ daha iyi bilendir." buyurdu.

18- "Kimin kız çocuğu olup da, onu canlı canlı gömmez, ona hakaret etmez ve erkek çocuğunu ona tercih etmezse Allah Teâlâ o kimseyi Cennet'e kor."


19- "Çocuklarınızı, peygamberimizi, ehl-i beyti ve Kur'an okumayı sevmek gibi üç özellikte terbiye ediniz."


20- "Çocuklarınız yedi yaşına gelince onlara namaz kılmalarını söyleyin. On yaşlarına girdiklerinde kılmazlarsa, onları cezalandırın. Yataklarını ayırın."

21- "Ana-babanın çocuklara olan vazifeleri, onlara yazmayı, yüzmeyi, ok atmayı öğretmeleri ve sağlıklı ve helâl yiyecekler temin etmeleridir."

22-''Bir kimse, çocuklarını Cehennem'in ebedî ateşinde yanmaya bırakıyorsa, güneşin sıcaklığından korumasında hiç bir hikmet yoktur."
23- "Bizim küçüğümüze merhamet etmeyen, büyüğümüzün hakkını bilmeyen kimse bizden değildir. Bizleri aldatan da bizden değildir. Kendi nefsi için sevdiğini, diğer müminler için de sevip istemedikçe, hiç bir kul hakkı ile mümin olamaz."


24- "Bir genç, yaşlı olması sebebiyle bir ihtiyara ikram (ve hürmet) ederse, Allah Teâlâ da, o gence yaşlılığı sırasında hürmet ve ikramda bulunacak bir kimseyi müvekkil kılar."


25- "İnsan ölünce kendisinden ameli kesilmiş olur. Ancak bundan üç şey müstesnadır:


1) Sadaka-i cariye 2) kendisinden yararlanılan ilim 3) Kendisine dua eden evlat."


Çocuğun istiğfar etmesi

26- "Kişinin Cennet'te derecesi yükselir. Adamcağız: "Bu nereden geldi?" Diye sorar. Kendisine: "Çocuğunun senin için istiğfar etmesinden" denir."

Kur'an-ı Kerim'i Öğrenmek ve Öğretmek  

Posted by Tespih Taneleri... in


Korumamız lazım gelen şeylerin başında neslimiz geliyor. Milletimizin geleceğinin teminatı, Allah’ın (c.c) izniyle imanlı, irfanlı, izanlı yetişen ve yetişmesi şart olan neslimizdir. Onun için Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de biz müminlere şöyle emir vermektedir. “Ey müminler! Kendi nefislerinizi ve ehlinizi (evlâdu iyalinizi) yakacağı insanlarla taşlar olan cehennem ateşinden koruyun.” (Tahrim:6) Böyle bir akıbetten korumak ancak neslimizin dindar yetişmesiyle yani dini eğitimin gerektiği gibi verilmesiyle mümkündür, bunun başka bir yolu yoktur.

Neslimizin gerektiği gibi dini eğitimden geçmesinin hayati bir mesele olduğu hususunda da peygamberimiz bizi şöyle uyarmaktadır. “Doğan her çocuk ancak İslam fıtratı üzere doğar, ebeveyni (annesi ve babası) Yahudi terbiyesi verirse o çocuk Yahudi, Hıristiyan terbiyesi verirse Hıristiyan, Mecusi terbiyesi verirse Mecusi olur.”(Buhari) Burada eğitimin ne kadar önemli olduğu vurgulanmaktadır.

O halde dini eğitimin başında, Kur’an eğitimi gelmektedir. Anneler, babalar ve bütün sorumlular seferber olmalı, çocuklarımızın dindar yetişmesi için gereken her türlü fedakârlık yapılmalıdır.

Niçin Kur’an’ı öğretmekte ve öğrenmekte seferber olmalıyız? Çünkü dünya ve ahiret saadetimiz buna bağlıdır. İnsanları doğru yola götüren tek kitap Kur’andır. Bu hususta Allah(c.c) Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır. “Şüphe yok ki bu Kur’an öyle bir şeye doğrultup götürür ki; O en doğru yoldur…”(El-İsra:9) Peygamber Efendimiz de bir hadis-i şeriflerinde “En hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.”(Buhari) buyurmuşlardır.

Yine Resulü Ekrem (s.a.v) buyurmuşlardır; “Şüphesiz Allah (c.c) bu kitapla (amel eden) kavimleri yükseltir. O’nun izinden gitmeyenleri alçaltır” (Müslim)

Bugün, gerçekten Müslümanlar Kur’an’ın yolundan gitmedikleri, O’nun hükümlerini tatbik etmedikleri için zillete düşmüşler, izzetlerini kaybetmişlerdir. Yeryüzünde büyük bir fitne çıkartan Kur’an düşmanları, Müslümanların mallarını yağmalamakta, oluk oluk kanlarını akıtmakta ve namuslarını kirletmektedirler.

İslam düşmanları zalimdir, zorbadır dinlerine girmedikçe bu düşmanlıkları devam edecektir. Bu husus Kur’anla sabittir, fakat asıl suçlu biz Müslümanlarız. Çünkü biz kitabımıza sırt döndük, asıl görevlerimizi unuttuk, Mevlâmız da dinimizin düşmanlarını bize musallat etti. O halde Kur’an’a ve O’nun yaşanmış şekli olan sünnete yeniden sımsıkı sarılmalı yeniden izzete kavuşmalıyız.

Abdullah Arslan

Her Gece Bir Bulbul Oter !  

Posted by Tespih Taneleri... in





                                             "Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;


                                         Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.


                                              Ve serin serviler altında kalan kabrinde


                                        Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter."

Related Posts with Thumbnails
Site'de Kaç Kişiyiz