Kalemi serbest bırak artık! Yazsın dilediğince…Kişi dostunun yolundadır, öyleyse her biriniz dost edineceği kimseye dikkat etsin. Rahmet Peygamberi (sallallahü aleyhi ve sellem)
Kehânet sevinçlerim yok benim. Yarın aydınlık da olabilir, zifiri karanlık da. Ne mutluluğum daim sürer gider, ne bu hüzün ele verir beni. Yitişler, yok oluşlar, kayboluşlar arasında nice boşlukları atlarım öteden bir nefha ile. Şimdi kasvet yüklü bulutlar gibiysem, az sonra mutlu-mesûd yayılabilirim mavi göklere.. Tutunacak dallar mı buldum acep?! Eskilerin diliyle bir “yâr-ı vefâdâr”, bir “hayırhah” ım var mı acep?!Kör olası dünyada beraber ağlayabileceğin dostlar. Hey gidi.. Beraber gülmek değil ki marifet. Asıl beraber gözyaşlarını damla damla salabildiğin, kendini koy verebildiğin dostların olmalı. Hava gibi içine çekebileceğin dostlar. Ne demişti Tagore: “Zor olan dost uğruna ölebilmek değil, uğruna ölünebilecek dost bulmaktır.”
Kelâm etmesi kolay tabii ama benim de can dostlarım var. Hayra götüren yolda can yoldaşlarım var. Marksizmi aptalca bulurum ama onların “yoldaş” hitabı hoşuma gider. İki kapılı handa, bu zorlu yolda reflektörlerim. İşte bu yüzden sıcacıktır hayırhahlık.Kan değilse de, “kalp kardeşliği”dir. Sevdiklerinin ötesinde sever, saydıklarının ötesinde sayarsın onları.Karanlık gecelerimi ve aydınlık sabahlarımı hatırlatıyorlar bana. Hep doğruyu söyleyerek, eğip bükmeden, gönül kırmadan. Pusulamız şaştığında ayar noktam oluyorlar. Akordumu onlara göre yapıyor, “karar sesi”ni onlardan alıyorum. Dünyanın da mı iki kutbu var? Ne hoş! Dünyanın şimşek misali “ bir görünüp, bir kaybolan” misafiri olduğumuza göre bize de iki kutup gibi dost yakışırdı elbet!
Kestirmeden bir soru tevcih edeyim o zaman: Sahî ya! Durmuş saatlerin bile günde iki kere doğru zamanı göstermesine mukabil, senin de günde birkaç defa doğruyu gösteren hayırhahın yok mu yoksa?! Kalbini kalbine yaklaştırıp, her atışında hayat pompalayacağın dostun. Senin ağzından çıkanı can kulağıyla dinleyip, sinesinde büyütecek sırdaşın.
Yattığında dualarının öznesi olabilecek, telefonu kulağına dayamadan da anlaşabileceğin, her gözyaşı dânene bin tane kristal vazo hazırlayan kardeşin…Kalbimin içine bak da söyle:
Senin hiç hayırhahın yok mu?
This entry was posted
on Cumartesi, Aralık 25, 2010
at 00:46
and is filed under
Icimden Geldigi Gibi...
. You can follow any responses to this entry through the
comments feed
.