Fatih Sultan Muhammed Han  

Posted by Tespih Taneleri... in





Merhaba Arkadaslar, butun  Mayis ayi boyunca kendi kendime de olsa Istanbul'un Fethi'nin sene-i devriyesini Istanbul'u gezerek, Fatih Sultan Muhammed Han'i anarak geciririm ve bundan muthis keyif alirim. Hele bir de elime gecse de Fatih'deki turbesini bir ziyaret edebilsem insallah, bu aralar biraz yogunum ama aklimda. Ogrenciyken her Cuma ziyaret ederdim ve cok feyizler alirdim. Insan kendini bir cag acip bir cag kapatan, yuzyillar boyu fethedilemeyen Istanbul'un Fatihi'nin huzurunda biraz tuhaf hissediyor...
Ben cok heyecanlanirim, cunku bir de Cuma ya da Persembe gunu ikindi saatine denk geldiyseniz mutlaka selaminizi alir mubarek padisahimiz...

Bizans Fethi,  29. muhasarada Fatih Sultan Muhammed Han'a nasip olmasinda bir tevafuka dikkat cekmek istiyorum. Fetih suresi de 29 ayettir. Hikmet-i ilahi Istanbul'un Fethi'de 29. muhasarada gerceklesti.

Dunyanin gidisatini degistiren, devirlerin kapanmasina ve yeni devirlere yelken acilmasina sebep olan bu muhtesem  Fethi anlayabilmak icin once Fatih'i anlamak, onu tanimak ve bilmek gerekir. Sultan Fatih  iyi bilinmeli ve taninmali ki, boylesine zaferler kazanmak, tarihin akisina yon vermek nasil oluyor anlasilsin.

Yoksa magazin kulturuyle yogrulan, yabanci hayranligiyla yetisen, akli fikri ulvi dusuncelerle degil de, midesiyle ya da baska nefsi arzularini yerine getirmek icin devamli nefise hizmet halinde yetisen bir genclikle, boylesi zaferler kazanmak  bir yana ,bu  fetihlerin ruya da bile gorulmeyecegi herkesin malumudur...

Mesela Osmanli sultanlari icinde hem en buyuk asker, hem en buyuk devlet ve siyaset adami, hemde en alim olani Sultan Fatih'tir. Denilir ki:
Askerlikte; Yavuz Sultan Selim Han
Siyasette; Kanuni Sultan Suleyman Han
ilimde;  Yildirim Beyazid Han   ona yaklasmislar fakat yetisememislerdir. Sultan Fatih vasiflari ve meziyetleri anlatmakla belirtilemeyecek kadar cok olan, buyuk bir sahsiyet ve buyuk bir kahramandir. Yani onun  Peygamber Efendimiz(sav)in ovgusune mazhar olmasi hic de bosuna degildir.

Yeni Fatihler yetismesi ve yeni fetihler yasanmasi temennisiyle, basta Fatih olmak uzere, butun fetih sehitlerini rahmetle aniyorum.
Arifan dergisine bu konuya agirlik verdigi icin cok tesekkur ediyorum. Arifan dergisine abone olmanizi tavsiye ederim canlar...Manevi suur icin, ihlas icin, kuvvetli bir imana sahib olmak icin tam destek olacaktir.

Sevgilerimle...

Mahremiyet Ortumuze Ne Oldu?  

Posted by Tespih Taneleri... in


Küreselleşme ile küçük bir köy hâline gelen dünyamızda, iletişimle ivme kazanan ticaret ve teknoloji, birçok ateş kıvılcımlarını da beraberinde getirdi. Bu kıvılcımlar, bazen âileleri içten içe yakıp parçalarken bazen de Allâh'ın emanetleri olan çocuklarımızı tanınmaz hâle getiriyor.


Tanıyamaz olduk, çünkü bizlerin hayâ anlayışı ile gözbebeklerimiz olan yavrularımızın hayâ anlayışı tamamen farklılaştı. Ellerimizde büyüttüğümüz çocuklarımız, bizleri eleştirecek özgürlüklere (!) ve modernliğe (!) sahip oldular. Erkeklere saygısından ağzını kapatarak konuşan ninelerimiz, "gelenek" tâbiriyle anılır oldu. Kız-erkek arkadaşlıkları meşrûlaşırken, âileleri oluşturan evlilikler, televizyon ve internete kaldı.


Modernleşme ile birlikte her şeyin yozlaştığı gibi "mahremiyet anlayışı" da bozuldu. Başta evimizde en çok konuşma hakkına sahip olan televizyon ve bilgisayarlarımız, mahremiyet perdesini delerek gözlerimize ve gönüllerimize akıttılar ifrâzatlarını.
Kapımızdan içeri girmek istediğinde kesinlikle izin vermeyeceğimiz tehlikeli/fâsık insanları, her gün evlerimizde misafir ettik. Birçok zaman onların âile hayatlarına -mahrem olan davranışlarına bile- şâhid, hattâ ortak olduk.
Ardından modern hayatın gerekleri olan birlikte oturuşlar, alışverişler, karma eğitimler ve diğerleri, delinen mahremiyet perdesini iyiden iyiye ayırdı. Sonuçlarını ise, bozulan toplumumuzda/çevremizde/çocuklarımızda üzülerek izler olduk.


Bir gün Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:


"İnsanlara öyle bir zaman gelir ki; çocuklarının eğitimi konusunda şeytan onlara ortak olur."


Ashâb-ı kirâm:"-Ey Allâh'ın Rasûlü! Bu, gerçekten olur mu?" diye sordular.


Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:"-Evet." buyurdu. Ashâb:


"-Peki, şeytanın, çocuklarımızın eğitimi konusunda bize ortak olduğunu nasıl anlayacağız?" diye sorduklarında, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:


"-Çocuklarınızda hayâ (utanma) duygusunun azaldığını, merhamet ve acıma duygularının zayıfladığını görürseniz, şeytan, onların eğitimi konusunda size ortak olmuş demektir!.." buyurdu. (Kenzü'l-Ummâl, Kitâbu'l-Ahlâk, 5792)


İslâm Dîni; emir ve nehiyleriyle, yalnızca kötüyü cezalandırıp kötülüğü ortadan kaldırmakla kalmaz; "emr bi'lma'rûf, nehy ani'lmünker"; yani iyiliği emretmek ve kötülükten men etmekle, kötülüğe gidebilecek bütün yolları kapatmayı, yok etmeyi hedefler. İnsanın vasfedildiği gibi "şerefli" yerini, gözünü ve gönlünü her tehlikeden sakındırmakla korur. Yine insanın sıhhat ve selâmeti için mahremiyet surlarıyla onu âdeta çevreler. Tıpkı değerli mücevher ve taşların özenle saklanıp muhafaza edilmesi gibi...

Bir gün, Medîne'de bir kadın, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'e geldi ve:

"-Yâ Rasûlallâh! Odamda hiç kimsenin, hattâ babamın ve evladımın dahî görmelerini istemediği bir kıyâfetle dolaşırken yanıma birisi habersiz girerse, ben ne yaparım?" dedi.

Bunun üzerine;"Ey îmân edenler, kendi (ev ve) odalarınızdan başka (ev ve) odalara izin almadan ve selâm vermeden girmeyin!.. Bu, sizin için daha hayırlıdır. Olur ki, iyice düşünürsünüz. Eğer orada bir kimse bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Şayet size «Geri dönün.» denilirse, dönüp gidin. Bu, sizin için daha temiz bir harekettir. Allah ne yaparsanız hakkıyla bilendir." (en-Nûr, 27-28) âyet-i kerîmesi nâzil oldu. (Taberî, c. 18, 11)

Seher Aydin'in bu yazisi cok hosuma gitti...

Gunumuzun bu acinacak durumunu cok guzel yansitmis... Bir misafir bile gelse televizyon dizileri en basta ki ikramlarimiz arasinda...
Bir gun bir teyzemiz misafirlige gitmis, iki saat boyunca televizyon izlemisler. Kalkma vakti geldiginde ''hadi gorusuruz televizyon'' dedi. Ev sahipleri saskinlikla ne demek istedigini anlamaya calisirken teyze kizarak ''Misafirliginde bir adabi vardir, ben sizi gormeye, sohbet etmeye geldim, ancak siz degil beni televizyon agirladi, ayiptir ya hu!'' dedi.

Bu duruma tanik olan bir cocuktan daha ne kadar saygi ya da edeb beklenebilir ki? Bende bir karar aldim, Rabb'im nasip ederse televizyonu kaldiriyorum artik. Cocuklarimin kisiliklerinin daha fazla tahrip olmalarina goz yumamayacagim. O kadar cok dikkat etmeme ragmen izledikleri programlara etkilendikleri kacinilmaz bir netice...Allah muhafaza etsin... Bu yaslari bir daha gelmeyecek ve bas edemeyecegimiz hatalariyla karsi karsiya kalacagimiza simdiden onlem almak daha mantikli olmaz mi? Sevgilerimle

iyilikleri kayaliklara kazimayi ogrendim...  

Posted by Tespih Taneleri... in



İki arkadaş çölde yürüyorlardı. Yolculuk sırasında bir tartışma yaşandı ve arkadaşlardan biri ötekine tokat attı. Tokadı yiyen kişinin canı acıdı ama hiçbir şey söylemeden eğildi ve kuma şöyle yazdı:“Bugün en iyi arkadaşım bana tokat attı.”

İki arkadaş bir vahaya gelene dek yürümeye devam ettiler ve vahaya gelince de suya girmeye karar verdiler. Tokadı yiyen kişi bataklığa saplandı ve kurtulmak için çırpınmaya başladı. Arkadaşı onu kolundan çekerek saplandığı yerden çıkardı ve yaşamını kurtardı. Tokadı yiyen kişi boğulmaktan kurtulduktan sonra bir taşa şöyle yazdı:

“Bugün en iyi arkadaşım yaşamımı kurtardı.”

Tokadı atan ve arkadaşının yaşamını kurtaran kişi bu olay karşısında çok şaşırdı ve merakını yenemeyip arkadaşına sordu:

“Canını acıttığımda kuma yazdın neden şimdi taşa?”

Tokadı yiyen kişi bu soruyu şöyle yanıtladı:

“Birisi canımızı yaktığında kuma yazmalıyız ki bağışlama rüzgarı silebilsin ama biri bizim için iyi bir şey yaparsa taşa kazımalıyız ki hiçbir rüzgar silemesin.”

İYİLİKLERİ KAYALARA KAZIMAYI ÖĞRENİN.
 
Denilir ki:

Özel birini bulmak bir dakikanızı alır, onu değerlendirmeniz bir saat içinde olur, onu sevmek için bir gün yeter; ama sonra onu unutabilmek için bir ömrün geçmesi gerekir. İncinmelerimizi kuma; iyiliklerimizi kayaya yazmayı öğrenelim.

Sahte Para ve Sahici Dua...  

Posted by Tespih Taneleri... in

 
 

Garip bir fırıncı vardı. Kendisine sahte paralar verseler de parayı alır, paranın sahte olduğunu anladığı halde parayı verene söylemez, istediği ekmeği verirdi. Etrafındakiler onun bu hâlini bilir, şaşırırlardı. Kimse onun neden böyle yaptığını anlamazdı.

Nihayet ölüm vakti gelip çatınca fırıncı ellerini yüce dergâha açtı ve şöyle yalvardı:

“Ey Allahım, biliyorsun ki yıllarca insanlar bana sahte dirhem getirdi ve ben bunu onların yüzüne vurmayıp istediklerini verdim. Şimdi ben de Senin huzuruna sahte taâtlerle geliyorum, ne olur onları yüzüme vurma.”

Ne guzel bir duadir bu...
Hayirli Cuma'lar arkadaslar...

Benden Söylemesi!  

Posted by Tespih Taneleri... in

Hayirli Cumalar kardeslerim,
mubarek gununuzun hep hayirlara vesile olmasi, bedenimizin namazla Rabb'e teslim olmasi ve dualarimizin ve de tovbelerimizin kabulu umidi ile soze baslarken, selamlarin en guzeli ile hepinizi selamliyorum.

Esselamualeykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhu... Allah'in salati ve selami Efendimiz(sav)'in alinin ve ashabinin uzerine olsun...

Dikkatimi ceken.  kalb ile alakali bir hadis yazacagim bugun size. Rabbim bereketini gostersin okuyan ve istifade eden herkese insallah...


Numan b. Besir(ra)'dan rivayet edildigine gore Efendimiz(sav) soyle buyurmustur:

''Suphesiz helal belli. haram belllidir. Ama ikisi araasinda (haram mi helal mi belli olmayan) bir takim supheli seyler vardir ki, onlari insanlardan bir cogu bilmez.

Simdi bu supheli seylerden her kim sakinirsa irzini(yani haysiyetini) de dinini de kurtarmis, korumus olur. Her kimde bu supheli seylere dalarsa(her an) harama dusebilir. (icine girmek yasak olan) koru etrafinda (davarlarini)otlatan bir cobanin(davarlarini) oraya kacirmasi cok yakin oldugu gibi.

Dikkat edin! haberiniz olsun ki; Her padisahin kendisine mahsus bir korusu vardir.
 
Dikkat edin! Allah'in yeryuzunde ki korusuda haram ettigi seylerdir.

Dikkat edin! Agah olun...

Bedende bir et parcasi vardir ki; bu parca iyi olursa butun bedende iyi olur. Bozuk olursa, butun beden bozulur.

Dikkat edin! Iste o(et parcasi) KALBdir.

Ulemanin beyanina gore bu hadisin yuksek mertebede olmasina sebeb:
Peygamber Efendimiz(sav)'in bunda yiyecek, icecek giyecek gibi seylere, nikah ve sairete tenbih buyurmus olmasi ve bunlarin helal olmasina dikkat cekmesi, helalin nasil bilinecegine irsad buyurmasi, supheli seyleri terk etmeye tevik etmesidir. Rasulallah(sav) bunlari korunan bir yeri misal olarak izah etmis, sonra dikkati gereken en muhim noktaya  temas ile bunun KALB oldugunu bildirmistir.

Mesela asitli iceceklerin tumunun iceriginde az da olsa bir miktar alkol vardir. Ancak icindekilerini okudugunuzda yazmazlar siselerin ustune, cunku yuzde 15'den sonrasi kanunen yazilmasi gerekiyormus daha azi  ise  insan sagligina cok fazla zarar vermedigi dusunuldugunden yazilmasina gerek yokmus. Halbuki Maide suresinde apacik ayet- kerimede buyuruyor ki; ''azi da cogu da haramdir''. Bunun gibi supheli seylerden kacip kalbimizi korumamiz lazim. Evlerden uzak edip cocuklarimizi korumamiz lazim
Yani kesin bir hukum olmadigi icin haramdir demiyorum ancak suphelidir. Vera sahibi olmak lazim...

Benim kayinbabamin zamanin da gazoz fabrikasi vardi. Islerinin cok iyi olmasina ragmen sirf iceriginde alkol olmasi hasebiyle, goz gore gore insanlarin gunahina girmekten yani kul hakkindan korktugundan hemen satmis. Arkadaslar bir seferlik bir sey olmaz diye bir kere nefsinize taviz verdiginiz an da inanin devami geliyor. Amerika'da yasayan kiz kardesim orda ki insanlarin boyle seylere nasil dikkat ettigini anlatinca ben burda musluman ulkede muslumanlarin bu kadar her seyi bos verircesine, umursamaz bir sekilde yasamlarina gercekten cok uzuluyorum. Ben kolayi cok severdim ve gunde 1lt ictigim olurdu.
Hamdolsun bir gun haberlerde tarim mudurlugunden yapilan resmi aciklamaya gore uzerlerinde yazmadigi ancak icerisinde alkolun  belli bir miktar bulundugunu duyunca artik icmedim. Ben sadece uzerime dusen gorevi mi yerine getirmeye calisiyorum  Allah rizasi icin. Benden soylemesi!

Bu arada bir konu daha var kisaca onu da yazayim vebalinden kurtulayim insalah...

Bir arkadasim nisanlisiyla meshur  bir pizza sirketinin bir subesine yemege gitmisler. Orda ki bir calisan arkadasimi basi kapali gorunce demis ki:'' sizin dininizde domuz eti, domuz yagi haram degil midir?'' Arkadasim da saskinlikla ''evet'' demis.''burda domuzun herseyi kullanilmaktadir haberiniz olsun'' demis garson. Nasil sasirdim anlatamam ben de eskiden giderdim. Gozumle gormedim bilmiyorum ancak benim icin artik suphelidir ve bir daha da gitmedim. Neyse cok uzattim Allah'a emanet olun canlar...
Husna

Gülün Adı Hüzün...  

Posted by Tespih Taneleri... in

Hüzün, bir hazin kelime. Ayrılık gibi, hicran gibi; ama mutluluk gibi de. Bazen bir gözde görürüz onu, bazen bir yüzde. Bazen bulutlarla gelir, bazen lodoslarla.

Hüzün tarih olur, Bağdat ufuklarını Osmanlı tuğları misali bekleyen hurma fidanlarıyla; Tuna boylarını hatem yakutları gibi süsleyen kaleler ve burçlarla gelir yedi yüz yıllık hafızamıza. Elhamra avlusunda derin uykulara dalmış mağrib güneşi olur kah; kah Kudüs gecelerinde savrulan Selahaddin rüyaları.

Aziz-i vakt idik a'da zelil kıldı bizi.

Hüzün gözyaşı olur, bazen bir eylül bulutundan dökülüp dilemmalarımıza karışır; bazen bir Kanuni mersiyesinden akıp güneşlerimizi buharlaştırır. Paramparça olmuş kutsal kitapların mürekkeplerini dağıtır bazen, bazen kandil gecelerinin pişmanlıklarına dökülür yüreklerimizden. Kimi zaman bir bayram sevincinin ardına gizlenen yetimin gözünde acı; kimi vakit fersudeleşmeye yüz tutmuş gülün yaprağında kırağı sıfatında belli eder kendini.

Hurşide baksa gözleri halkın dola gelir

Hüzün söz olur, yarı yollarda bırakılmış yeminlerin ve vaadlerin peçesinden yüz gösterir kimi, kimi bir elyazmasının derkenarına yazılır bir ayrılık türküsü niyetine. Bir mücelled güldeste olur yazılsa tüm hüzün sözleri ve binbir geceyi dolduran tutilerin dilinde şeker niyetine çiğnene çiğnene tutar şöhreti alemleri. Sabahların kokusuna karışan bir pişmanlığın terennümüdür bazen ve bazen da gecelerin korkusunu damıtan bir şarkının dizesi.

Şeb-i yeldayı müneccimle muvakkıt ne bilir

Hüzün mevsim olur, böler bir uykuyu bazen; bazen bir paranteze alır acıları. Güz mü, eylül mü bilinmez; ortası mı sonu mu anlaşılmaz anın. Şakaklarına düşen benek benek karlar mı densin yılların gölgesini taşıyan, başında gül rengi bulutlardan Lahuri tüller mi olsun Hicaz şarkılarında bestelenen?!.. Hüzün karanlıktır, yalnızlıktır, korkudur. Ve hüzün bazen en büyük umutlara gebedir.

Bir mevsim-i hazanına geldik ki alemin...

Hüzün renk olur, son dalın son yaprağında sararırken yakar içimizi; son fırtınanın son dalgasında köpürürken kanatır yüreğimizi. Mavi gecelerin ve kurşuni bulutların örtüsüdür hüzün. Hatırlamanın mestliğinde eflatuni bir ırmağın hasret yarasıdır, gül gül olup açan ateşin kederlerin masum çiçeğidir. Sahilde bir gurubdur o, ufukta bir şafak. Perde perde solan hayatımız...

Gül ateş, gülbün ateş, gülşen ateş, caybar ateş

Hüzün sevda olur, hayalini getirir annelerin, yavruların ve süveydaya durup melankolisini yaşatır sevenlerin, sevgilerin. Fuzuli'lerin Galib'lerin kinayeleri ve tevriyeleri onun üstüne yazılır, bülbüllerin kumruların şeyda tenasüpleri ve mecazları ona dillendirilir. Umman gemicilerinin ufuklarında deniz feneridir hüzün, semavat müneccimlerinin kadrlerinde Ayyuk.

Muhabbet bir bela şeydir giriftar olmayan bilmez

Hüzün alışkanlık olur, acıların yol dönemecinde azığını kuzgunlara kaptıran gönüllerin ömre süren Selva'sıyla tartılır. Yüzbin yıl sonra yeşerecek tohumlar için saklayıp suyu, vahalardan kurumuş dudaklarla geçer delikanlıca. Mermer beyazında ayetlere teslim olmuş bir buhur-ı Meryem'in nazenin tebessümüne Namus-ı ekber vasıtasıyla gelen nefestir o.

                               Hazan ki durmadan evrakı su-be-su dökülür

Hüzün, Kureyş'te Süheyb-i Rumi; Yemen'de rahip Bahira, Konstantinepol'de Ulubatlı Hasan olmaktır.

                     Hüzün, mazlumlar adına bir saman çöpüyle devleri yere sermektir
.
  Hüzün, Şeyh Şamil toprağında alnından vurulan bir çocuktuHüzün, harflere sığmayan bir nimet-i İlahi'dir.

                                Hüzün, her hale şükretmenin diğer adıdır

                      Hüzün, seyerandır maverada.

                                          Hüzün, özleyiştir.

                      Hüzün ki en ziyade yakışandır bize!..





  1. Iskender Pala

Neyin ilginc Gecmisini Biliyor muydunuz?  

Posted by Tespih Taneleri... in , ,




 Ezeli sırları ne sen bilirsin ne de ben

     Bu muammayı ne sen okuyabilirsin ne de ben
    Perde ardında sen ben dedikodusu var ama
    Perde kalktı mı ne sen kalırsın ne de ben...
 

   Hayirli Cuma'lar...

Ruhun Hammaddesi...  

Posted by Tespih Taneleri... in



''Yerlerim goklerim beni almadi. Beni yalniz mu'min kulumun merhametli kalbi aldi.''

Kalb mekansizlik uzere yaratilmistir. Allahu Teala mekandan munezzehtir. Kalb derken sadece icimizde ki yumru buyuklugunde ki bir et parcasindan bahsetmiyoruz. Kalbin bir de arka plani vardir. Kalbinde hakikati ve maneviyati vardir.

Bir de ruh vardir. Ruh etten kemikten degildir. Ruh emir alemindendir. Alem-i halk vardir bir de Alem-i emir vardir. Alem-i halk madde alemidir yani toprak, hava, su ve ates dedigimiz dort unsurdan mutesekkil yaratilan cisimlerin hammaddeleridir. Alem-i emir ise;
''Kun'' yani ''ol'' emriyle meydana gelen manevi alemdir. Bedenimizin hammaddesi toprak ve sudandir da ruhumuzun hammaddesi nedir diye hic dusundunuz mu?
Ruhun hammaddesi arsin nurundandir. Evliyaullahtan birisi ne guzel soylemis:

''Ruhun mayasi arsin nurundandir, bedenin mayasi topraktandir. O yuzden bizim cismimiz bedenimiz vatanindadir. Ruh gurbettedir. ''

Arkadaslar su durumda vataninda olana mi, yoksa gurbette olana mi daha cok ehemmiyet vermek lazim? Hangisine daha cok acimak lazim? Tabi ki gurbette olana degil mi? Biz ne yapiyoruz kendimize soyle bir bakalim. Bedenimiz ac kalmasin, aman uykusuz kalmasin gibi devamli bedenimize hizmet halindeyiz. Eyy cismine hizmet eden, bedenine calisan, sirf zarar olan iste kar mi umuyorsun? Butun eglenceler, alisverisler her sey bedene hizmettir. Ruh bunlardan zarar gorur. Ruh da ilgi alaka ister. Ruhun gidasi zikirdir, Kur'an'dir, salavattir, duadir...

O zaman ne yapacagiz insallah ruhumuza yonelecegiz, onun faziletini, kemalatini, ustun huylarini tamamlamaya bakacagiz. Cunku biz bedenimizle degil ruhumuzla insaniz. Bir gunde yirmi dort saatten kac dakika bedene ayiriyoruz, kac dakika ruhumuza ayiriyoruz? Bedenimiz her gecen gun yaslaniyor ve bir gun bitecek, yok olacak. Ama ruhumuzla ebedi yasayacagiz.

Ben dinledigim sohbetlerden, okudugum kitaplardan aklimda kalan ve bana ilginc gelen mevzulari sizinle paylasmak adina bu konulari irdeliyorum. Insallah sikilmiyorsunuzdur okurken. Birazda hatirlatmak amaciyla yani. Neyse bugunluk bu kadar hoscakalin...



Ah be zaman...  

Posted by Tespih Taneleri... in




Zaman hesap sorar gibi geciyor
Hayat toz pembe gorunurken
Aynaya tam aksi bir goruntu yansiyor
Mutlu olmaya cabalarken hep
Birileri ayagimiza celme takiyor
Tokezlemeye baslarkende bu sefer
Duygularimiz gerceklerle yuzyuze kaliyor
 
Vazgecemediklerimizi duzeltmeye calisirken hep
Kaybettiklerimiz boyumuzu asiyor
Celiskiler hep var icimizde, gereksiz kararsizliklar
Sacma sapan hesaplasmalar ve yersiz inatlasmalar
Yurekler dolup tasarken boyle, sahittir yorgun geceler herseye.
 
Ah be zaman ne olurdu biraz insafli gecseydin...
Gecelerde yorgun artik bende
Gecen zamanin geri gelmeyecegini bile bile
Yasiyoruz iste boyle yorgun gecelerde
Gecelerde yorgun artik bende..
.
Ah be zaman ne olurdu bir firsat verebilseydin hayata dair sende...

Ah Yeşil İstanbul!  

Posted by Tespih Taneleri... in ,





AĞAÇSIZ, çiçeksiz, yeşilliksiz, parksız, sarmaşıksız bir İstanbul düşünemiyorum.
Bir şehirde elbette binalar, evler, okullar, mabetler, yollar ve meydanlar olur ama şayet YETERLİ miktarda ağaç ve yeşillik yoksa o şehir anormal, hasta, çirkin bir şehirdir.
İstanbulun içindeki ve civarındaki ağaçları, yeşillikleri tahrip eden rantçılar zalimdir. Yeşillik ve ağaç düşmanı şehirciler (şayet varsa) onlar da zalimdir. Bir bina dikmek veya başka bir iş için bir ağaç kesilecekse, onun yerine mutlaka on ağaç dikilmelidir.
Her yeşillik rahmet, bereket, sağlık, güzellik kaynağıdır. Her ne yeşillik ki yerden biter / Birdir O, ortağı yoktur der.
Ağaçlar, yeşillikler, çimenler, çiçekler gözleri dinlendirir… İnsanlara huzur verir… Onlara bakmak bile şifadır. Kork, ağacı yeşilliği çiçeği sevmeyenden. Ağaç olmazsa kuş olmaz, kuş olmazsa neş’e ve sürur olmaz. Zaruret olmadıkça merhametsizce, sorumsuzca ağaç kesenin, çiçek yolanın başına uğursuzluk ve musibet gelir.

Zalim idare, üzerinde kuş yuvaları olan ağaçları kestirmiş, yuvalar yavrular tarumar olmuş. Elbette yuva yıkanın olur hanesi viran. Sur içi tarihî İstanbul benim çocukluğumda bahçeli evlerle, tırmanan güller, yaseminler, mor salkımlar, hanımeli çiçekleriyle doluydu. Hepsini yoldular, tahrip ettiler. Acımasızlar Vandallar…
 
Cami binalarının taşları arasında biten aylandozların da canı vardır, onların Sahibi vardır. Ağaçlar, bitkiler, çiçekler zikr eder. Bir yaz akşamı… Yorgun ve üzgünsün… Kaygılar içindesin… Bahçeli evine gelirsin, mis kokulu bir kahve yaparsın veya yakut gibi bir çay demlersin…
Dut ağacının altındaki hasır sandalyeye oturur bir güzel içersin… Gösterişsiz fakat harika rayihalı tırmanan bir İstanbul gülü… Üç kök şebboy akşam yaklaşırken füsunkâr kokular saçmaya başlar… Serçeler, kumrular… Gamın kederin azalır bu hava içinde… Birkaç ağaççık, birkaç çiçek, birkaç kuş sana saadet, huzur, sükun verir.

Yeşilliksiz şehir ruhları kemiren bir canavar haline geldi. Bir mezarlıkların yeşilliklerine dokunamadılar. Ağaçları kestiler, yeşillikleri tahrip ettiler, evlerine bürolarına yapma çiçekler, yapma bitkiler koydular. Vapurla Kadıköyden İstanbula gelirken yeşilliksiz beton yığını mahallelere bakınız. Ne çirkin, ne ruhsuz, ne şahsiyetsiz binalar.
 
Ağacı, çiçeği, yeşili sevmeyenler insanları ve hayvanları da sevmez, tabiatı sevmez, denizleri, suları, gölleri sevmez.  Hiç olmazsa sur içi İstanbulunu; camiler, tarihî binalar ve birkaç sanat eseri dışında baştan başa yıkmak ve yeniden ağaçlı, çiçekli, tırmanan güllü, yaseminli, erguvanlı, boru çiçekli, hanımelili, pencere kenarlarında küpe çiçekli yemyeşil füsunlu bir İstanbul inşa etmek gerek. Rantçılara, betonculara, şehri çölleştirenlere beddua ediyorum. İstanbulu bu hale getirenlere hakkımı helal etmiyorum.
 
Ah İstanbul! Sen bu hallere mi düşecektin…

Related Posts with Thumbnails
Site'de Kaç Kişiyiz