Ruhun Hammaddesi...  

Posted by Tespih Taneleri... in



''Yerlerim goklerim beni almadi. Beni yalniz mu'min kulumun merhametli kalbi aldi.''

Kalb mekansizlik uzere yaratilmistir. Allahu Teala mekandan munezzehtir. Kalb derken sadece icimizde ki yumru buyuklugunde ki bir et parcasindan bahsetmiyoruz. Kalbin bir de arka plani vardir. Kalbinde hakikati ve maneviyati vardir.

Bir de ruh vardir. Ruh etten kemikten degildir. Ruh emir alemindendir. Alem-i halk vardir bir de Alem-i emir vardir. Alem-i halk madde alemidir yani toprak, hava, su ve ates dedigimiz dort unsurdan mutesekkil yaratilan cisimlerin hammaddeleridir. Alem-i emir ise;
''Kun'' yani ''ol'' emriyle meydana gelen manevi alemdir. Bedenimizin hammaddesi toprak ve sudandir da ruhumuzun hammaddesi nedir diye hic dusundunuz mu?
Ruhun hammaddesi arsin nurundandir. Evliyaullahtan birisi ne guzel soylemis:

''Ruhun mayasi arsin nurundandir, bedenin mayasi topraktandir. O yuzden bizim cismimiz bedenimiz vatanindadir. Ruh gurbettedir. ''

Arkadaslar su durumda vataninda olana mi, yoksa gurbette olana mi daha cok ehemmiyet vermek lazim? Hangisine daha cok acimak lazim? Tabi ki gurbette olana degil mi? Biz ne yapiyoruz kendimize soyle bir bakalim. Bedenimiz ac kalmasin, aman uykusuz kalmasin gibi devamli bedenimize hizmet halindeyiz. Eyy cismine hizmet eden, bedenine calisan, sirf zarar olan iste kar mi umuyorsun? Butun eglenceler, alisverisler her sey bedene hizmettir. Ruh bunlardan zarar gorur. Ruh da ilgi alaka ister. Ruhun gidasi zikirdir, Kur'an'dir, salavattir, duadir...

O zaman ne yapacagiz insallah ruhumuza yonelecegiz, onun faziletini, kemalatini, ustun huylarini tamamlamaya bakacagiz. Cunku biz bedenimizle degil ruhumuzla insaniz. Bir gunde yirmi dort saatten kac dakika bedene ayiriyoruz, kac dakika ruhumuza ayiriyoruz? Bedenimiz her gecen gun yaslaniyor ve bir gun bitecek, yok olacak. Ama ruhumuzla ebedi yasayacagiz.

Ben dinledigim sohbetlerden, okudugum kitaplardan aklimda kalan ve bana ilginc gelen mevzulari sizinle paylasmak adina bu konulari irdeliyorum. Insallah sikilmiyorsunuzdur okurken. Birazda hatirlatmak amaciyla yani. Neyse bugunluk bu kadar hoscakalin...



Ah be zaman...  

Posted by Tespih Taneleri... in




Zaman hesap sorar gibi geciyor
Hayat toz pembe gorunurken
Aynaya tam aksi bir goruntu yansiyor
Mutlu olmaya cabalarken hep
Birileri ayagimiza celme takiyor
Tokezlemeye baslarkende bu sefer
Duygularimiz gerceklerle yuzyuze kaliyor
 
Vazgecemediklerimizi duzeltmeye calisirken hep
Kaybettiklerimiz boyumuzu asiyor
Celiskiler hep var icimizde, gereksiz kararsizliklar
Sacma sapan hesaplasmalar ve yersiz inatlasmalar
Yurekler dolup tasarken boyle, sahittir yorgun geceler herseye.
 
Ah be zaman ne olurdu biraz insafli gecseydin...
Gecelerde yorgun artik bende
Gecen zamanin geri gelmeyecegini bile bile
Yasiyoruz iste boyle yorgun gecelerde
Gecelerde yorgun artik bende..
.
Ah be zaman ne olurdu bir firsat verebilseydin hayata dair sende...

Ah Yeşil İstanbul!  

Posted by Tespih Taneleri... in ,





AĞAÇSIZ, çiçeksiz, yeşilliksiz, parksız, sarmaşıksız bir İstanbul düşünemiyorum.
Bir şehirde elbette binalar, evler, okullar, mabetler, yollar ve meydanlar olur ama şayet YETERLİ miktarda ağaç ve yeşillik yoksa o şehir anormal, hasta, çirkin bir şehirdir.
İstanbulun içindeki ve civarındaki ağaçları, yeşillikleri tahrip eden rantçılar zalimdir. Yeşillik ve ağaç düşmanı şehirciler (şayet varsa) onlar da zalimdir. Bir bina dikmek veya başka bir iş için bir ağaç kesilecekse, onun yerine mutlaka on ağaç dikilmelidir.
Her yeşillik rahmet, bereket, sağlık, güzellik kaynağıdır. Her ne yeşillik ki yerden biter / Birdir O, ortağı yoktur der.
Ağaçlar, yeşillikler, çimenler, çiçekler gözleri dinlendirir… İnsanlara huzur verir… Onlara bakmak bile şifadır. Kork, ağacı yeşilliği çiçeği sevmeyenden. Ağaç olmazsa kuş olmaz, kuş olmazsa neş’e ve sürur olmaz. Zaruret olmadıkça merhametsizce, sorumsuzca ağaç kesenin, çiçek yolanın başına uğursuzluk ve musibet gelir.

Zalim idare, üzerinde kuş yuvaları olan ağaçları kestirmiş, yuvalar yavrular tarumar olmuş. Elbette yuva yıkanın olur hanesi viran. Sur içi tarihî İstanbul benim çocukluğumda bahçeli evlerle, tırmanan güller, yaseminler, mor salkımlar, hanımeli çiçekleriyle doluydu. Hepsini yoldular, tahrip ettiler. Acımasızlar Vandallar…
 
Cami binalarının taşları arasında biten aylandozların da canı vardır, onların Sahibi vardır. Ağaçlar, bitkiler, çiçekler zikr eder. Bir yaz akşamı… Yorgun ve üzgünsün… Kaygılar içindesin… Bahçeli evine gelirsin, mis kokulu bir kahve yaparsın veya yakut gibi bir çay demlersin…
Dut ağacının altındaki hasır sandalyeye oturur bir güzel içersin… Gösterişsiz fakat harika rayihalı tırmanan bir İstanbul gülü… Üç kök şebboy akşam yaklaşırken füsunkâr kokular saçmaya başlar… Serçeler, kumrular… Gamın kederin azalır bu hava içinde… Birkaç ağaççık, birkaç çiçek, birkaç kuş sana saadet, huzur, sükun verir.

Yeşilliksiz şehir ruhları kemiren bir canavar haline geldi. Bir mezarlıkların yeşilliklerine dokunamadılar. Ağaçları kestiler, yeşillikleri tahrip ettiler, evlerine bürolarına yapma çiçekler, yapma bitkiler koydular. Vapurla Kadıköyden İstanbula gelirken yeşilliksiz beton yığını mahallelere bakınız. Ne çirkin, ne ruhsuz, ne şahsiyetsiz binalar.
 
Ağacı, çiçeği, yeşili sevmeyenler insanları ve hayvanları da sevmez, tabiatı sevmez, denizleri, suları, gölleri sevmez.  Hiç olmazsa sur içi İstanbulunu; camiler, tarihî binalar ve birkaç sanat eseri dışında baştan başa yıkmak ve yeniden ağaçlı, çiçekli, tırmanan güllü, yaseminli, erguvanlı, boru çiçekli, hanımelili, pencere kenarlarında küpe çiçekli yemyeşil füsunlu bir İstanbul inşa etmek gerek. Rantçılara, betonculara, şehri çölleştirenlere beddua ediyorum. İstanbulu bu hale getirenlere hakkımı helal etmiyorum.
 
Ah İstanbul! Sen bu hallere mi düşecektin…

SECDEGAH!  

Posted by Tespih Taneleri... in



Ilahi! Hamdini sozume sertac ettim, zikrini kalbime mirac ettim, kitabini kendime minhac ettim.
Ben yoktum Sen var ettin, varliginlindan haberdar ettin, askinla gonlumu bi karar ettin.
Inayetine sigindim kapina geldim, hidayetine sigindim lutfuna geldim, kulluk edemedim amma affina geldim.


Sasirtma bizi dogruyu soylet, nes'eni duyur, hakikati ogret. Sen duyurmazsan ben duyamam, Sen soyletmezsen ben soyleyemem, Sen sevdirmezsen ben sevemem.
Sevdir bize hep sevdiklerini, yerdir bize hep yerdikdiklerini, yar et bize erdirdiklerini. Sevdin Habibini kainata sevdirdin, sevdin de hil'at-i risaleti giydirdin, makam-i mahmuda erdirdin.
Server-i asfiya kildin, hatem-i enbiya kildin, Muhammed Mustafa(sav) kildin.
Salat u selam tahiiat u ikram, her turlu ihtiram O'na, O'nun ali ashabi etbaina Ya Rabb!

                                                       ******
Elmalili Hamdi Yazir'in tefsirinin basinda terennum ettigi, Fatma Bayram hoca'nin ''Bir Vaizenin Gunlugu'' adli eserinin onsozunde paylastigi bu guzel ve  anlamli duayi bende sizinle paylasmak istedim...
Benim cok hosuma gitti Rabbim bu duayala amel etmeyi nasip etsin cumlemize insallah...


YA RABB! secde etme nimetinden beni mahrum birakma!

O secde ki!  Kul oldugumun farkinda olma yeri
O secde ki! Yaradan'la basbasa kaldigim yer
O secde ki!  Tevbeyle biriken gozyasi havuzu
O secde ki! Yureklerin yakarisina karsilik yeri
O secde ki!  Dualarin kabul yeri
O secde ki!  Huzuru buldugum tek yer
O secde ki Ya Rabb! Seni buldugum yer
O secde ki Ya Rabb! Rasul'unun en sevdigi yer
O secde ki Ya Rabb! Artik benimde en sevdigim yer

Mutlu ya da huzurlu olsam secdeye gider hamdederim Mevlaya, sikintili ya da hafif kederli olsam yine secdeye giderim, yine hamd ederim ama sonrasinda uzun uzun anlatirim.

''Ya Rabb! Beni Seni yarattin, kulunu en iyi Sen anlarsin, hayirla kurtar beni'' diye baslarim dakikalarca icimde ne varsa anlatirim. Herkes simdi gidip pisikologlara dunya kadar para veriyorlar, sirf anlatsinlar ve sikintilarina gore bir cozum yolu bulsunlar diye. Bana gore her insan kendi psikologudur. Allah'in yarattigi kula degil, sonsuz guc ve kudret sahibi olan ve bana karsi bir annenin evladina olan merhametinden daha merhametli olan Mevla'ya anlatirim. O zaten bana herseyin hayirlisini nasip eder diye suphem yok. Sonrasina da razi olurum. Hamdolsun simdiye kadar da Mevla O'na hulus-i kalb ile siginipta hic bir zaman beni kendi halime birakmadi. O samimiyetle yapilan hic bir duayi karsiliksiz birakmaz...
''Ya Rabb ben Senden raziyim, ne olur sende benden razi ol ve beni secde etme nimetinden mahrum etme, Seni ve Rasul'unu hakkiyla sevmeyi nasip et''  Amin...

Sevgilerimle...

Husna

Hayalimdeki Sen, Gerçek Sen  

Posted by Tespih Taneleri... in


 

İnsan önce sever, sonra tanırmış; geç öğrendim. Gerçek sevilenler, tanıdıktan sonra belli olanlarmış. Kişi, ilk önce hayalindeki, kurguladığı kişiye âşık olurmuş da; tanıdıkça gerçek sevgili ortaya çıkar, hayal kaybolurmuş. Mesnevî’deki câriye hesabı… Bir de bakıyorsun ki, kuyumcu sevilmeye değer birisi değil…

Sonra şunu anladım bir... de: İlk gördüğümde gözüm ve gönlüm ünsiyet kuruyor, âşık oluyor. Ama yanımda kalan, hep rûhuma yakın olan oluyor.  Rûhuma yakın olan…

 “-Evlat bir kişiyi tanımak için üstünden yedi bayram geçmesi gerek!..” derdi babaannem… “Gönlünü kaptırıverme, hele bir bekle, mesafeli dur; tanı bakalım, ne çıkacak…”

Lâkin gönül dinlemiyor da her sefer bizi uçuruma vuruyor nedense…  “-Tanımak çok zordur!..” derdi dedem, “İnsanoğlunun alacası içinde, meyvenin alacası dışında olur… Tanımak için yemek ye önce, alışveriş yap, yolculuğa çık, işte o zaman anlarsın!.. Çok seviyorum dediğinin, yârim dediğinin aslını, vefâsını, güvenilirliğini, kendinden çok seni düşünüp düşünmediğini… Bunlar önemli evlat!.. Sevmek iyi güzel de; tüketmeye başlayınca sevdân seni, kişiliğini yok etmeye başlayınca; o zaman söyle bana sevdân nerde şimdi?! Kalmış mı? Seni terk edip gitmiş mi? Bir hayale mi âşıksın? Yoksa gerçeğine mi? İnsandan âşık olmaz, evlat!.. İnsanoğlu nâkıstır…”

 “-Peki!..” dedim, “Mecnûn’a ne dersin, Ferhat’a da…”
 “-Evlat!..” dedi dedem, “Onlar kavuşmuş mu?”

 “-Yok.” dedim, “Kavuşamamışlar.”
 “-Hah işte ondan…” dedi.

“-Kavuşsalardı da tanısalardı birbirlerini, bir de o zaman görseydik sevdâlarını!..”
 “-Ya Şems’le Mevlânâ’ya ne dersin?” dedim.

“-Evlat! Onların gönül aynaları pırıl pırıldı; birbirlerini seyrettiler, kendi gönüllerinde… O ayna ise, sadece Hakk’ı gösteriyordu. Tanıdıkça gördüler ki, Şems Mevlânâ idi, Mevlânâ da Şems… Bir de şunu unutma!..” dedi dedem, “Gerçek âşık, sadece Hak’tır; kişi, beynindeki mükemmel varlığa âşıktır; o da yüce Allah’tır!..”



Fatma Hale Liman

Kalp, Hak Teala’yı Bilirse, Sever  

Posted by Tespih Taneleri... in ,


 


Bu kalp Hak Teala’yı bilirse, sever. O’na tam yakınlık duyar. Yaratılmışlar onu ilgilendirmez. Ve ruhuna huzur veremez. Maddî olan her şey ona ağırlık verir. Yemek, içmek vs. şeylerle tatmin ol¬maz. Şehir hayatı onun için önem taşımaz.

Dünyayı sevme, âhireti isteme. Onlar kalbinden uzak dursun. Dünyada çalış, öbür âleme göç ettiğinde cennete koyarlarsa gir.

Mecnun gibi olmalısın. O, kalbinde sevgi yer ettiği zaman halk arasından çıktı. Yalnız olmayı istedi. Vahşî hayvanlarla yaşadı. Şe¬hirleri terk etti, harabelere gitti. Halkın ne övmesini dinledi, ne de kötülemesine kulak astı. Kulların konuşması ve sorması ona farksız oldu. Övmeleri hiç olduğu gibi, kötülemeleri de sıfıra düştü.
O Mecnun öyle anlar geçirdi ki, sordular:

“Sen kimsin?”
Söyledi:
“Leylâ…”
“Neredensin?”
“Leylâ…”
“Nereye?”
“Leylâ…”
Başkalarını gözü görmüyordu. Başkalarını işitmeye kulağı da¬yanmıyordu. Artık o bu hâlinden dönemezdi. Yüz çevirenler, onun Mecnunluk hâlinden anlamadılar.

Şu şiir ne güzel söylenmiş:

“Bir ülkedeki, nefisler koşar boşa
Halkı, soğuk demiri döver daim boşa.”

Bu kalp Hak Teâlâ’yı bilirse, sever. O’na tam yakınlık duyar. Yaratılmışlar onu ilgilendirmez. Ve ruhuna huzur veremez. Maddî olan her şey ona ağırlık verir. Yemek, içmek vs. şeylerle tatmin ol¬maz. Şehir hayatı onun için önem taşımaz. Kalbi huzur içinde olduk¬tan sonra, harabeler de ona çok gelir. İlâhî emirler dışında hiçbir şey, Hak irfanına sahib olan kalbi bağlayamaz. Her hâli bir prensi¬be bağlıdır. Fiil tecellisi onu garketmiştir. Sadece kaderin gelişine bakar; başka şeyleri bilmez.
Allah’ım rahmet elini bizden çekme; dünya denizi bizi boğar. Mevhum varlığımız bizi yere serer. Ey keremi bol, reyinde isabetli ve geçmiş hükümlerin sahibi, bize yetiş.


Ey evlat! Sözlerimi iyi anla ve amel et. Dediklerimi anlamak ko¬lay değildir. Ancak bilfiil tatbikat yapmak lazımdır. Tatbikat her şeyde elzemdir. Yapılmasını sevdiğim şeyleri yapmayan, sözlerimin devamını dinleyemez ve anlayamaz. Hakkımda iyi düşünce beslemeyen, sözlerimin doğruluğuna inanamaz. Bir sözle ki, iş yapılmaz, o söz ne ile ve nasıl anlaşılır?

Ebû Hureyre (r.a), Peygamber (s.a.v) Efendimiz’den işittiği şu hadîs-i şerifi rivayet eder: “Bir kimse, Allah’tan hoşnut olarak sıtmalı bir gece geçirse, anadan doğduğu gün gibi günahtan çıkar.”

Bu günlerde sana bir şey gelmez oldu. Yola gelmen için biraz daralman lazımdır. Başka türlü olmayacak.


(Fethu’r Rabbani / Abdülkadir Geylani)


Ne hikmetli sozler degil mi? Etkilenmemek mumkun degil dogrusu... Bu yol da edep sart, soz dinlemek sart, teslimiyet sart...
Uzun bir aradan sonra yine burdayim. Hamdolsun kavusturana diyorum, cunku gercekten cok ozlemisim... Ilk postumu yayinliyormusum gibi heyecanliyim. Hayat her zaman rayinda gitmiyor arada epey bir inisler cikislar olabiliyor. Bu durum da insana ara ara kendini bile unutturabiliyor. Beden yorgun, yurek yorgun hisler durgunlasabiliyor. Bir robot misali... Sadece vazifeler on plana cikiyor, gerisi teferruat. Lakin ZAMAN varya su ZAMAN her seye, herkese kocaman bir EYVALLAH cektiriyor. Bundan sonra insaallah elimden geldigince paylasimlarima devam etmeye calisacagim. insan arada gitmesini de bilmeli degil mi? Dusunuyorum da... Acaba bu nerden ya da kimden gitmek istediginle alakali olabilir mi? Sanki gitmek, bazen kaybolmak iyi geliyor olabilir mi insana? Neyse bu konuya daha sonra uzun uzun deginiriz insaallah... Sevgilerimle


Related Posts with Thumbnails
Site'de Kaç Kişiyiz