O Bahçe...  

Posted by Tespih Taneleri... in







1955 yılında ben ve arkadaşlarım maaşa geçince, esnaflar, tüccarlar hemen bizimle meşgul olmaya başladı. Arkadaşlar dükkâna girince, ilgi alaka göstererek onlara, gelirlerinin üzerinde fiyatlara, senetle mal satarlardı.

Ev alanlar, mobilya alanlar, elbise alanlar... Onlara, "Almayın!" derdim. "Hanım küsüyor" derlerdi. "Falan kişilerde var, bizde neden olmasın?" diyormuş hanımlar. Böyle başladılar geçinememeye... Adam senetle alıyor, ödeyemiyor, bu sefer de icra geliyor.

1969'da, gazetedeki yazıları yazan Hekimoğlu İsmail'in ben olduğumu tespit ettiler. Kapıya bir heyet geldi. Evde arama yapacaklarını söylediler. "Hemen bize misafir odasını göster!"

Evin durumu şöyle: Buzdolabı, çamaşır makinesi, büfe, halı... Bunların hiçbiri yok. Sade bir ev. Ortada en ucuzundan tahta sandalyeler ve tahta masa, yerde kilim, birkaç sedir.... İçlerinden biri dedi ki: "Bir yazarın evi böyle olamaz! Bu adam yazar falan değil. Gidelim!"Eşyamın azlığı çok faydalı oluyordu. Mesela sık sık beni sürgün ediyorlardı. Hatta hanım oturur ağlardı, bıktım taşınmaktan diye.

Her tayinde bize harcırah veriyorlardı. Diyelim ki 150 lira maaş alıyorum: 100 lira da harcırah veriyorlardı. Eşyaları sandığa, hurca doldururdum, trene atlar giderdim. Harcırah bize kalırdı. Bu sebepten tayin olmak benim için bir zahmet değildi. Sürgün edilmekten de korkmazdım. Böyle olunca dinî çalışmalarımı kim önleyebilir? 5. Şua'da diyor ki: "Deccal, israfı teşvik eder. Onun tuzağına düşenler maddeten ve manen kötü durumlara düşer."Sosyal hayatın en tehlikeli halini yani israfı, dindarlar da teşvik etmeye başladı. Araba aldılar, benzin parasını arkadaşlarından istediler, dostluklar bozuldu. Mobilyaları yenilemek için borçlara girdiler, ödeyemediler işleri bozuldu....



"Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir; gittikçe artıyor yalnızlığımız"


O haller içinde eşim de beni bırakıp gidebilirdi. Amma gitmedi. 1960'lı yıllarda dindar olmanın bedeli şuydu:

Eşim gidebilir, işten atılabilirim, maaş alamam, emeklilik yanar... Bedeli buydu dindar olmanın. Amma şimdi düşünüyorum, ne güzel günlerdi... Hayalen her şeyimi kaybettiğime inanıyordum. Sadece Allah'a imanım kalmıştı.

Nasıl ki çocuk başını annesinin göğsüne yaslar, onun kucağında uyursa ben de Esmaü'l Hüsna'ya başımı dayamış, öylece kendimden geçmiştim. Zamanla gördüm ki eşyaları mükemmel olan, güzel bir hanıma sahip, mesut olan kimselerin de başına öyle felaketler geldi ki, onlar dünyaya geldiklerine adeta pişman oldular. Hayatları allak bullak oldu. Ya hanımlarından yahut evlatlarından hayır görmediler.

İslam'ın derdini kendisine dert edinip o yolda çile çekenlere, Allah bir başka dert vermedi, Elhamdülillah. Üniversite tahsilim yok, aileden gelen bir zenginliğim yok, ticari tecrübem yok. Dünyanın en basit bir insanıyken, Allah her şeyi verdi bana...

Sonra ihtiyarladım. Bir köyde bir bahçe aldım. Çok hoşuma gitti. O bahçede çalışacağım, yorulacağım, dinleneceğim, gölgesinde oturup meyvelerini yiyeceğim diye düşünürken, kader "hayır" dedi. Beni felç etti.

Şimdi o bahçeye gitsem de elimi uzatıp bir tek meyveyi koparamıyorum... Bir gün oturup, hemen şehre dönüyorum. Anladım ki benim hakkım o bahçe değil. Benim hakkım şehre dönüp Müslümanlara faydalı olacak yazılar yazmak... Hastalığım artsa, yataktan kalkamaz olsam, yine yapacağım iş budur... O yemyeşil bahçeden Cağaloğlu'nun yokuşuna attı kader. Çok şükür...


Hekimoğlu İsmail

Allah İffetini Artırsın...  

Posted by Tespih Taneleri... in




Biz ne idik ne olduk! En güzel örneklik ve önderlik vasfı bizim ecdadımızın üstündeydi. Rasûlüllah (s.a.v.)'ı en iyi taklid eden bir millettik. Kültürümüzde O'nun sünneti sınırsızdı. Millet olarak bizi yücelten de bu hasletimizdi.

Kültürümüzün geçmişteki özelliğini arşivlerimizdeki belgelerde görüyoruz.

Arşiv belgelerimizi biraz irdeleyelim göreceksiniz neler çıkacak.

Meselâ:

Bir belgede bir hanım ismi geçtiğinde hemen ardından, çoğu zaman "Allah iffetini artırsın."
Bir âlimin ismi geçtiği zaman "Allah ilmini artırsın" şeklinde bir duâ cümlesi gelirdi. (M. Emmioğlu. Osmanlı Vesikalarına Giriş. Konya-1989)

Yenilen, içilen, kullanılan, fırsat olarak verilen her nimet için "Allah'a şükür";

Yapılan yardım/iyilik için "Allah râzı olsun";

Bir bardak bile olsa su verene "Ömrün uzun olsun.";

Esnaf, müşteriye "Allah bereket versin";

Müşteri, satıcıya "Bereketini gör";

"Nasılsın iyi misin?" diyene "hamd olsun";

Yolculuğa çıkana "Güle güle yolun açık olsun", "Hayırlı yolculuklar Allah kazadan belâdan korusun";
Yemek yedirene "Allah kesene/kazancına bereket versin";

Yemek yediren yedirdiğine "Allah, yediğini şifa eylesin";

Yeni elbise giyene "Güle güle giy cennette daha hâlisini giyesin";

Bebekleri doğanlara "Güle güle büyüt", "Mürüvvetini göresin.", "Ömrü uzun ve bereketli olsun.", "Allah acısını göstermesin";

Ev yapana/alana "Güle güle otur, Allah kazadan belâdan esirgesin. İçinde acı yaşamayasın";

Dışarıdan gelenlere "Hoş geldin, safa getirdin";

Yeni birşey alanlara "Güle güle kullan, Allah nazardan saklasın";

Hacc'tan gelenlere "Allah, hacc'ını mebrur/tam kabül olunan hacc eylesin";

Binek alanlara "Allah nazardan korusun...", "Allah korusun";

Nasihat edenlere "Allah te'sirini lütfeylesin";

Hizmette bulunanlara "Allah, berhudar etsin";

Haber getirenlere "Getiren-götüren sağ olsun, dert görmesin";

Kabir ziyaretlerinde, ölenlere: "Allah, kabirlerinizi geniş ve nurlu eylesin";

Çocuklarını sünnet ettirenlere "Allah, dâim mürüvvetlerini göstersin";

Cenazesi vuku bulanlara "Allah, rahmet eylesin", "Allah, taksiratlarını afveylesin";

Günah işleyenlere "Allah, hidayet eylesin".. şeklinde bir dua cümlesi gelirdi.

Ya şimdi öyle mi?

Biri birşey soruyor. Cevaplandırıyorsunuz. Adam: "Oldu" diyor. "Allah razı olsun" demiyor.

Bir bardak su içiyorsunuz. Yanınızdaki "Yarasın" diyor; "Afiyet olsun" dese ne zararı olacak?

Adama "Nasılsınız?"diyorsunuz. Verdiği cevap: "Yuvarlanıp gidiyoruz" veya "Düşe kalka yaşamaya çalışıyoruz" ya da "Buna yaşamak denirse, yaşıyoruz" gibi laflar ediyor.

Kültür emperyalizmi insanımızı ne kadar zibidileştirmiş.

Allah (c.c.) encamımızı hayreylesin...
  Mevlüt Özcan





































Belki Dua zamanidir Haberin Yok!  

Posted by Tespih Taneleri... in


Caresizlik Allah'tan gelen en guzel isarettir.

Dua vaktinin geldigini gosterir.

Kullugunu hatirlatir kullara ve Rabb'iyle bulusma vaktidir aslinda...

Suzuluyorsa gozunden yaslar.

Ahhlar icinde ise yuregin, huzunlu ise guzel yuzun

Rabb'in seni ozlemis, sesini duymak istemis demektir...

Yukarda resimdeki cicek gibi olalim Mevla'nin huzurunda...

Dua ile konusup, dertleselim...

Sonra da seyreleyelim cihani, hayati, olani biteni...

Ve gorelim Mevla neyler neylerse guzel eyler...

Dusturumuz dua, sabir, tevekkul ve riza olsun...

Yeni Hicri yiliniz mubarek olsun...

Yeni Hicri Yiliniz Mubarek Olsun!  

Posted by Tespih Taneleri... in



Esselamualeykum arkadaslar yeni Hicri yiliniz mubarek olsun, biraz erken oldu ama yapilacaklari kacirmamaniz adina bir gun once yazmak istedim...


Bir yilin daha sonuna geldik, omrumuzden bir yil daha gecti, geciyor...  29 Zilhicce 1432 yani 25 Kasim Cuma gunu bu yilin son gununu yasayacagiz insaallah... 
Hadis-i serifte buyruldugu uzere:

''Bir hayra dalalet eden o hayri yapan gidir.'' 

Bende sizlere sene sonunda ve basinda okunmasi gereken dualari yazmak istiyorum... Cunku Allahu Teala'nin kullari hakkinda ki yillik hesap defteri hicri yilin basinda acilip, sonunda kapatilir. Arada ne kadar gunah islenirse de  Allahu Teala :

''Kulumun defterinin bir basina bir sonuna bakin, onlarda bir hayir bulursaniz aralarindakini mahfedin'' buyurmaktadir.

Simdi Allah rizasi icin bu dualari ihmal etmeyin mutlaka okuyun ve sevdiklerinize okutun ki onlarinda senelik hesabinin magfiretle kapatmalarina ve bir yil boyunca seytandan korunmalarina vesile olun...
Ayrica ibni Hacer(ra) Hafsa (ra) validemizden rivayet ettigi bir hadis-i serifte :

'' Zilhiccenin son gunu (25 Kasim Cuma) ile Muharremin ilk gununu (26 Kasim Cumartesi) oruclu geciren kisiye Allahu Teala elli senelik (gunahlari icin) keffaret yazar.''

Yani bu gunleri de oruclu gecirelim insallah... Zaten gunler cok kisaldi... Zaman nasil gecti anlamazsiniz bile Allah'in izni ile... Goruyorsun depremler, sehitler neler neler bugun variz ama bir nefes sonramiz bile belli degil. Kaybedecek vakit yok ahir zamandayiz...

Evet simdi sene sonu duasini yazacagim 29 Zilhicce 1432 / 25 Kasim 2011 :

Sahih kaynaklardan rivayet olunduguna gore '' Her kim zilhiccenin sonunda (cuma gunu) gunes batmadan once uc kere :

''Bismillahirrahmanirrahim Ey Allah! Senin razi olmayip beni nehyettigin  seylerden bu sene her ne yaptiysam, ben onlari unuttum, Sen ise unutmadin. Bana ceza vermeye kadirken muhlet verdin ve ben Sana karsi gelme cureti gostermisken beni tevbeye davet ettin.
Ey Allah! Ben butun bunlardan dolayi Senden magfiret diliyorum. Beni bagisla!

Ey kerem sahibi! Ey celal ve ikram sahibi! Senin razi olup bana sevap vaadettigin hangi amelleri bu sene islediysem, Senden dilerim ki onlari kabul edesin ve Senden umidimi kesmeyesin! Ey kerem sahibi, kabul eyle! Efendimiz Muhammed(sav)'e ve al-i ashabina salat-u selam eyle! amin''

derse diyor, seytan : '' Biz, bir sene yorulup nu gunahlari isletmek icin zahmet cektik, o bir an da hepsini sildirdi!'' deyip yuzune toprak sacarak kacar.

Gelelim sene basi duasina 1 Muharrem 1433 / 26 Kasim Cumartesi :

Rivayete gore: Her kim muharrem ayinin evvelinde (yani cumayi cumartesiye baglayan gece veya en gec cumartesi gunu) uc kere ;

'' Butun hamdler, alemlerin Rabbi olan Allah'a aittir! Salatu selam, Efendimiz Muhammed(sav)'in ve al-i ashabinin tamaminin uzerine olsun!

Ey Allah! Sen Ebedi'sin Kadim'sin (baslangicin ve sonun yoktur)! Hayy'sin, Kerim'sin (hakiki hayat sahibi de, kerem sahibi de ancak Sensin)! Hannan'sin, Mennan'sin ( son derece aciyan ve cokca lutuflarda bulunan Rabb'imizsin)!

Iste bu yeni senedir! Ben bu sene Senden dilerim ki beni kovulmus seytandan ve onun dostlarindan koruyasin, kotulugu cokca cokca emreden bu nefse karsi bana yardim edesin ve beni Sana yaklastiran amelerle mesgul edesin. Ey kerem sahibi! Ey celal ve ikram sahibi! Ey aciyanlarin en merhametlisi! Rahmetinle kabul eyle!

Allahu Teala,  Efendimiz ve Peygamberimiz Muhammed(sav)'e ve al-i ashabinin ve Ehl-i Beyt'inin tamamina salat ve selam eylesin.''

derse, seytan:

'Biz bu kisiden umidi kestik!' der ve Allah (cc) ona, kendisini sene boyunca koruyacak iki melek gorevlendirir.

Muharremin ilk gunu yapilacaklar :

Rivayete gore:

''Muharremin ilk gunu uc yuz altmis kere Ayetel-Kursi okuyan  ve her birinin basinda besmele ceken ve bu sayiyi tamaladiktan sonra: ' Ey halleri degistiren Allah! Kendi kuvvetin  ve kudretinle bizim halimizi hallerin en guzeline cevir. Ey ulu  ve ey yuce Allah! (Duamizi kabul eyle). Allahu Teala Efendimiz Muhammed(sav) ve al-i ashabina salat ve selam eylesin.' diye dua eden kisi istemedigi her seyden korunur.'' Bu boylece denenmis ve dogru da cikmistir. (ona gore yani:))

Bir rivayete gore de '' Her kim muharremin ilk gunu  bir kagida yuz on uc besmele yazar da onu uzerinde tasirsa omru boyunca ona istemedigi bir sey ulasmaz.''

Muharrem ayinda kilinan namazlardan bahsedeyim mi diye dusundum ama hadi belki bir kilan olur diye bir de namazini yazalim. Epey bir rivayetler var ama bir kac tane yazabilirim cok uzun bir yazi oldu kollarim uyustu valla... Insallah okursunuz da, onemli olan istifade etmeniz...

Cumayi cumartesiye baglayan gece tesbih namazi kilmaniz butun gunahlarinizin bagislanmasina vesiledir. Yine ayni gece uc selamla alti rekat namaz kilinir. Her rekatinda Fatiha'dan sonra bir kere Ayete'l-Kursi, on bir kere ihlas suresi ve yirmi uc kere de ; Subhane'l melikil kuddusi subbuhun kuddusun rabbuna ve rabbu'l melaiketi ver-ruhi' tesbihi okunur.

Iste biz muslumanlarin esas kutlamasi gereken yilbasimiz budur. Sizlere nacizane tavsiyem sevdiklerinizi arayip halhatir sorduktan sonra yeni yiliniz mubarek olsun demenizdir. Miladi yeni yilda kimse aramasin biz kutlamis olalim yeni yilimizi. Cocuklariniza yarin ufak hazirliklarla, etkinliklerle hicri yeni yilin  ehemmiyetinden bahsedin ki onumuzde ki gunlerde gelecek olan noel belasina karsi onlari hazirlamis olabilelim. Bu hepimizin uzerinde durmasi gereken bir mevzudur. Muslumanlar olarak onlardan farkimiz olmasinin en buyuk delili onlarin yaptiklarini yapmamaktir.
Ben Allah'in aciz kulunu da dualariniz da unutmamanizi dilerim. Vesselam...

“Siz Beni Zikredin, Ben de Sizi Zikredeyim!"  

Posted by Tespih Taneleri... in




Hayat acı-tatlı devam ederken, ölüm bize şimdilik uzak gibi görünürken “Siz beni zikredin, ben de sizi zikredeyim!” ilahi sözünü ne kadar içimize sindirebildik?
 Günahlarımıza tövbeyi bırakmayarak, hiçbir mahlûka karşı kibir ve gurur göstermeden, riyâya düşmekten korkarak, haset mi ettim gıpta mı endişesi duyarak, Müslümanların dertlerine üzülerek, en önemlisi dua ederek, duyarlı bir insan olabiliyor muyuz?
İşin garibi insan zikrullahtan uzakken gafletini fark edemiyor, ancak ayıkınca “Gafletteymişim!” diyebiliyor.
 Bu yüzden bizi ayıltacak ibadetlerle, zikrullahla hemdem olmamız gerek.
 Dua edelim de, Allah bizi ayıltsın!"Allah için yaşamak!" akl–ı selimin ulaştığı nihai noktalardan biri.
Aslında bu, nefsimiz için değil Allah için yaşamak fikri, bize çocukluğumuzda aşılanmalıydı. Çünkü bu fikre ulaştıktan sonra artık hayat bir “ibadet” halini alıyor.
 Her ne yaparsak Allah için yapmak, ne güzel bir hayat düsturu. Allah bizi bu sonuca ulaşabilenlerden eylesin.
“Fezkurûni” buyruluyor: “Beni zikredin ki; ben de sizi zikredeyim!”

Allah’ın sizi zikretmesi ne demektir, düşünebiliyor musunuz?

Sevmeyi Öğrenmek  

Posted by Tespih Taneleri... in

Geçenlerde bir dostuma rastladım, kızının eline yapışmış kan ter içinde koşuyordu...

“Yaz var kış var, acele ne iş var?” diyecek oldum, umursamadı. Derdi büyükmüş. Okul kayıtları kapanmak üzereymiş. Yarım saate kadar kızını kaydettirmesi gerekiyormuş. “Hangi okul?” dedim, söyledi. “Size uzak değil mi?” diye sordum bu kez., “Uzak ama” dedi, “iyi bir okul.”, Normal olarak kızının “iyi bir okul”da eğitim görmesini istiyordu.

Bunu hepimiz isteriz. Ne var ki, kendi vermemiz gereken eğitimi çocuklarımıza pek vermeyiz, veremeyiz. Yani “aile okulu”nda eğitim-öğretim işleri pek yolunda değil. Çocuklarıyla konuşmadan yıllar geçiren anne-babalar tanırım... Artık geceler televizyon ekranında başlayıp televizyon ekranında bitiyor. Anne dizi filmlerde dolaşırken baba o saha senin bu saha benim top koşturuyor (maç seyrediyor). Bitmez tükenmez gevezelikler arasında ömür tüketiyoruz.:(( Bir taraftan da çocuklarımızın “mükemmel” yetişmesini istiyoruz.

Bunun en kolay yolu da “iyi bir okul” seçmekten geçiyor. Oysa aileden alması gerekeni almamış bir çocuğu çok iyi bir okula, çok iyi öğretmenlere teslim etseniz de sonuç pek değişmez:

Çocuk “iyi” yetişmez! Çocuklara anne-babaların “öğretmenlik” yapmasından değil, “anne-baba” olmasından söz ediyorum. Elbette fizik, kimya öğretemezsiniz evde, ama sevgiyi, saygıyı, görgüyü öğretebilirsiniz. Bence çok şey yerine birkaç “önemli şey” öğretmeliyiz, çocuklarımıza:

1. Sevmeyi... 2. Bölüşmeyi-paylaşmayı... 3. Doğru safta durmayı... 4. Elinden geleni yapmayı... Gerisi kendiliğinden gelir. Hele de sevgi: Sevgi düzgün (sevaplı) yaşamanın özüdür. Dini düşüncenin mantığında bile sevgi var.
Allah insanı sevgisinden yarattı ve insana kendisini (Allah’ı) sevmeyi öğretti (“Rahmetim gazabımı aşmıştır” müjdesi başka ne anlama gelir?).


“Bazı sevgiler insanı pişman eder”miş... Eder, doğrudur; buna rağmen, sevgiden gelen pişmanlıklar sevgisizlikten gelen pişmanlıklardan daha azdır... Yani, sevmeye devam! 

 Anlatmışımdır: On yaşındaki dünyalar tatlısı kızını toprağa teslim eden bir anne tanıdım. Ağlarken, bir yandan da “İyi ki vardı, iyi ki doğdu, iyi ki bana anneliği tattırdı, evlât sevgisini öğretti” diye şükrediyordu. Gıpta ettim. Kimi acı olayların içinde bile sevgi ve mutluluk saklı olduğunu o zaman fark ettim. O zaman öğrendim, acıyla bitebilecek sevgilere ulaşmanın erdemini... Çeşitli kuşkular ve korkular yüzünden hiç sevmemekten, sevememekten, sevip kaybetmenin daha doğru olduğunu... O zaman idrak ettim.



Yavuz Bahadıroğlu

Iyilik Karsiliksiz Olursa kiymetlidir...  

Posted by Tespih Taneleri... in




Sevgili Pabuc bu yazimi senin icin yaziyorum, oyle bir konu ki bu benim imtihan sebeblerimden diyebilirim...
Hep verdim ama hic almadim, hep yaptim ama ben hic gormedim...
Hayata her zaman iyi niyetli, olumlu, pozitif bakmaya calistim kendimi bildim bileli... Bir insan bir sey yapiyorsa vardir bir sebebi derdim... Oyledir de zaten sebebler dunyasinda yasiyoruz... Ancak karsilastigim insanlar yasadigim olaylar, tavirlar, gercekler, yalanlar, sahte yuzler, dedikodular, iftiralar falan filan... Herseyin benim dusundugum ya da tahmin ettigim gibi masum olmadigini gordum... Yikildigim oldu, dayanamadigim anlar, caresiz bicare kaldigim zamanlarim oldu...
Ancak neticede imtihan dunyasi bu dunya ve yasadigimiz her seyin vardir bir hikmeti...

Benim bu kadar olumsuzlugun yaninda farkim olmali diye dusundum... Karsiligini yalniz ve yalniz Allah'tan bekleyerek iyilik yapmaya basladim. Iyilik yap denize at misali...
Dogru duzgun iyilik gormedim ben kimseden ailemden baska... Ama benim herkese elimden geldigi kadar iyiligim dokunmustur... Karsiliksiz sadece Allah icin yapinca hani, bir sey beklemeden karsindakinden... Iste o zaman biraz olsun rahatladim...
Bu yaziyi yazarken gercekten cok dusundum dogrusu...
Benim son zaman da gordugum en buyuk iyilik yine babamlarla dolu dolu bir on gunluk bir tatil gecirmem oldu... Imkansizlik icinde gerceklesti ve buna gercekten cok ihtiyacim vardi... Rabb'im basimdan eksik etmesin onlari insallah...

Bir de benim hic unutmadigim bir sey olayi  paylasayim seninle...Ogrencilik yillarimda Uskudar'da minubus beklerken, cami duvarinin kenarinda oturmus, tespih, kalem vs. satan yasli bir amcanin hali dikkatimi cekti... Gozlerinden caresizligini gorebiliyordum. Yaklastim ''hayirdir dede iyi misin?'' dedim. Soylemek istemedi once ben israr edince de sikintili bir sekilde ''evin elektirigi kesildi ve ben hic bir sey satamadim, evdekilere ne soyleyecegim diye dusunuyordum kizim'' dedi. Icim parcalandi koskoca dedeyi oyle gorunce mahfoldum. Bir yandan da icimden geciyor ki son parami da verirsem ben ne yapacagim ihtiyaclarim var yol parasi falan... Sadece yol parami icinden aldim ve sanirim on onbes lira verdim... Ogrenciyim tabi ne olacak ti ki zaten ama o zamanlar iyi paraydi... Gozleri dolu dolu bana bakti ve oyle icten dua etti ki anlatamam...

Gozleri hic aklimdan cikmadi uzun zaman, eve geldim her zaman ki gibi misafirlerimiz var... Amcam durup duruken beni cagirdi ve elime tam yuz dolar tutusturdu, ben sok sok sok neden, niye verdi ki simdi...
Allah Allah diye dusunurken bir an da o dede geldi aklima... Kendi kendime diyorum ki bak goruyor musun Mevla nasilda hakkaten de bire on veriyor...:)) Ben oyle saskinlikla odama gittim bir de baktim babam geldi o da bir yuz dolar verdi... Iyice sok oldum bu sefer sanki anlasmis gibi ama eminim birbirlerinden haberleri yoktu... Ogrenci icin o zaman iyi para tabii yani... Yine o dedenin yanina gittim sonra ki gunlerde niyetlendim ona vercektim birini ama yoktu... Bir kac defa sordum cevreden kimse gormemisti...
Allah'in her nasip ettiginde bir hayir, bir hikmet vardir... Hani derler ya eline toplu igne batsa bosuna degildir diye... Bayagi uzattim cok genis kapsamli bir mevzu, sayfalar yazabilirim hakkinda...:)) Neyse Allah hep iyiliklerle dolu bir hayat nasip etsin cumlemize umidi ile...
Sevgilerimle

Ettehiyyatü Duası ( Yuregimin Titredigi An...)  

Posted by Tespih Taneleri... in



Aman Allah'im su resimdeki ayete bakin! Insanlar bunlari okuyupta nasil kayitsiz kalabiliyorlar degil mi?
Allah cumlemizi muhafaza eylesin...Amin
Bana  Ettehiyatuyu ilk Aytekin dayim anlatmisti... (Onu cok seviyorum, Allah selamet versin oyle bir anlatti ki sanki yasadim...:)) Yeri baskadir dayimin hayatimda, anlattigi her seyden insan bir pay cikarabilir kendine.. )Yeni yeni bir seyler ogrendigim donemdi... Herkese acaba ondan ne ogrenebilirim diye baktigim donemim... Yasim kucuk ama bazi seylerin idrakinde oldugum donem... Namazi ogrendim, kiliyorum lakin okudugum dualarin hikmetine takildim...
Ettehiyatuyu ilk dayimdan dinledigimde yuregimin titredigini hissettim... Mirac zaten basli basina etkileyeci bir sey ama su ettihiyatu cok duygulandirdi beni... Bunun uzerinde uzun uzun tefekkur ettigimi hatirliyorum, o yuzden sizlerle paylasip dikkatinizi cekmek istedim anlami hususunda... O dialog gozlerimin onunde canlanirdi sanki her okudugumda... Sanki bende ordaymisim da sahit olmusum gibi...:)) Bazen kendime cok guluyorum okudugum ya da dinledigim seyleri epey bir aklimdan cikaramiyorum sanki ben yasamisim yahut gormusum gibi uzun sure etkisinden kurtulamiyorum... Buyrun sizde okuyun bakalim...

Ettehiyyatü Lillahi vessalavatü vettayyibatü

Esselamu Aleyke eyyühen nebiyyü ve rahmetullahi ve berekâtüh

Esselamu Aleyna ve ala ibadillahis salihin

Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulüh

Anlamı:

Selamet, rahmet ve tüm güzellikler Allah içindir.

Ey Peygamber, Allah’ın rahmeti, bereketi ve selamı üzerine olsun.

Selam olsun bize ve Allah’ın tüm iyi kullarına…

Şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur;

Şahitlik ederim ki Muhammed Allah’ın kulu ve elçisidir.

Açıklama:

Namazda oturuş haline, tahiyyât denir.

Peygamberimiz ashabına (dost ve arkadaşlarına) namazda oturdukları vakit “ettahiyyâtü" okumalarını öğretti. Bu tahiyyât, Hz. Muhammed'in (s) Miraç gecesinde Yüce Allah ile yaptığı selâmlaşmasıdır. O gece Peygamberimiz Allah'a selâmlarını şöyle arz etti:

"Selamet, rahmet ve tüm güzellikler Allah içindir." Yüce Allah şöyle karşılık verdi:

"Ey Peygamber, Allah’ın rahmeti, bereketi ve selamı üzerine olsun." Hz. Muhammed bunun üzerine şöyle dedi:

"Selam olsun bize ve Allah’ın tüm iyi kullarına”

Yukarıda yazılan Ettahiyyâtü duası yaygın okunuşa göredir. Bazı cümleleri farklı şekillerde de Peygamberimizden nakledilmektedir. Bunların hepsi de anlamları çok yücedir ve Peygamberimizden sağlam yollarla nakledilmişlerdir.

Tahiyyât iki, üç ve dört rekat olarak kılınan bütün namazların sonunda okunduğu gibi iki rekattan fazla olan üç ve dört rekatlı namazlarda, ikinci rekatın sonunda da okunur. İmâm, imâma uyan cemâat ve yalnız başına namazı kılan kişi, tahiyyâtı okur. Tahiyyât hiç bir yerde sesli okunmaz, daima sessiz okunur.

Ey hem dünyada hem de ukbada bitip tükenme bilmeyen hazinelerin sahibi.. ey ihsan ve atâsıyla bütün âlemleri kuşatan yüce Rab! (Mukaddes ve bereketli) hazinelerinin kapılarını bize de aç.. Bize de teveccüh buyur ve nezdinden hususi bir nurla simalarımızı, sinelerimizi pür-nur eyle..

Sana yaklaştırmayan ve Sen’den uzaklaştıran masiva adına ne varsa hepsini tecellilerinin şualarıyla gönlümüzden çıkar.. Cıkar ki kalbimizde sadece Senin sevip hoşnut olduğun şeylere karşı arzu ve iştiyak kalsın. Her dem tazelenen sürpriz eltâf-ı sübhaniyenle biz muhtaç kullarını sarıp sarmala.. maiyyetini içimize öyle duyur ki onunla Senden başka her şeye karşı müstağni kalabilelim. Ve ey Rabbimiz! Mukarrebîn ve ebrara nimetlerini sağanak sağanak yağdırdığın gibi bize de bol bol iyilik ve cömertlikte bulun! Amin...

Tesettür Modaya Kurban mı Ediliyor?  

Posted by Tespih Taneleri... in




Başörtülü kadınların da güncel ve güzel giyinmek istemesi doğal. Ancak son yıllarda modada öne çıkan bazı eğilimler, tesettür giyimde hoş olmayan görüntülere neden oluyor. Düşündürücü olan bunların hemen benimsenmesi ve normalleşmesi.

Son yıllarda modada öne çıkan bazı eğilimler, tesettür giyimde pek de hoş olmayan görüntülerin oluşmasına neden oluyor. Mesela ipek etoller, başörtülü gençlerin daha çok tercih ettiği ürünler oldu hep. Son zamanlarda vual şallar ve ipek şallar daha çok gündemde. Özellikle 18-24 yaş aralığında başörtülü gençlere dikkat ettiğinizde çok azının klasik ipek eşarp taktığı görülür. Bunda öğrenci olmalarının ve şalların hareket rahatlığı sağlamasının etkisi büyük. Fakat şalların bağlanma şekilleri uyumdan uzak bir hal almaya başladı. Normalde düzgün durması için çaba sarf edilen başörtüler, yerini oldukça biçimsiz sivri üçgen tepelere bırakmış. Kimin şalları daha sivri ise o kadar havalı sanki!

Dahası şalları iğnesiz takmak oldukça moda. Özellikle yazın şal takanların birçoğunun iğnesiz, öylece serbestçe omzuna attığını ve bunun ne kadar çoğaldığını gördük. Boyunları açıkta bırakan, kulaklardaki küpelerin bile çok rahat görüldüğü bu şal bağlama tarzı hızla yayılıyor. Hatta bu şal bağlama modası, bone ya da iç başörtüsü kullanmadan saçların ön kısmının göründüğü bir tarza doğru gidiyor.:((

Kimin nasıl örtündüğü elbette kendisini ilgilendirir ama bu görüntüler İslam'daki 'örtünme' tanımından oldukça uzak. Bana trajikomik gelen yanı ise internet sitelerinde genç kızların birbirlerine nasıl bu şekilde bağlayabileceklerine dair tarifler vermesi. :((

Midi boy etek derdi


Bir de midi etekler var. Kısa desen değil, uzun desen hiç değil. Kışın uzun çizmelerle giyildiğinde fazla dikkat çekmiyordu bu etekler ama bu moda yazın da devam edince başörtülü insanların giyim tarzıyla uyuşmayan bir sonuç ortaya çıktı. Fatih gibi tesettür giyim müşterisine hitap eden bir semtte bile birçok eteğin boyunun kısa olduğunu görmek mümkün. Ya eteği bir beden büyük alıp düşük bel giyeceksiniz ki, bazen bu da yetmiyor ya da almayacaksınız. Mağazalara sorunca, "Müşteri bunu istiyor." diyor. Ama istediği boyda etek bulamayanlar da çoğunlukta.

( Ben bir kac senedir alisverise cikmak istemiyorum artik, cunku boyum uzun ve kendime uzun etek bulamiyorum... Her yerde ara boy... Su ara boyun bile ne demek oldugunu sonradan anladim... Etek dedigin ya uzundur ya kisadir ara boyda ne demek? Ayak bilegimde  olmasi lazim benim alacagim etegin...)
Fakir kollar


Eskiden kolluklar vardı. Her rengini bulabiliyordunuz. Nerdeyse bone gibi bir ürün olmuşlardı. Şimdi pek gündemde değiller. Zira bilekleri açıkta bırakan fakir kol bluzları artık kolluk takmadan kullanmayı sorun etmiyor birçok insan.

Global markaların yaz-kış her sezon ürettiği fakir kol gömlek tunikler neredeyse klasikleşti. Dahası birçok başörtülü kadın bu kol boylarını özellikle yazın içine body giymek istemediği için modelini çok beğense de almıyor. Tesettür giyime yönelik ürünler satan mağazaların birçoğunda ise kol boylarının yine kısa olduğunu görüyoruz. Tesettürlü insanların ihtiyaçlarına yönelik ürünler satılacağını düşündüğümüz mağazaların da bu ihtiyacı görmezden geldiğini görmek şaşırtıcı. :(( İnsanların bu ürünlerin kısa olmasını artık dert etmemesi de bu durumun sebeplerinden biri muhtemelen.


Pardösü markası bazı firmaların kataloglarında yarım kollu modellerin, gömlek ya da body ürünler kullanılmadan çekildiğini görmek de üzücü. Liste aslında şallar, fakir kollar ya da midi eteklerle bitmiyor. Birçok farklı detay var konuşulabilecek. Başörtülü insanların da güncel ve güzel giyinmek istemesi çok doğal. İnsani bir durum. Fakat bunu yaparken örtünme ölçüleri artık çok fazla göz ardı ediliyor. Şal moda diye boyunların açıkta bırakılması, küpeli kulakların görünmesi vs. Düşündürücü olan bu görüntülerin hızla benimsenmesi ve gittikçe normalleşmesi...


Neler göz ardı ediliyor?
Boyunları ve kulakları açıkta bırakan şal başörtüler.


Fakir kol gömlekler.


Midi boy etekler. Ne uzun ne kısa.


Diz altı etekler de artık başörtülü kadınların kullandığı bir ürün. Ten rengi çorap, diz altı etek ve başörtüsü oldukça çelişkili bir görüntü.


Dar kot pantolonların üstüne giyilen kısa tunikler.


Kuş yuvası gibi birçok iç başörtüsü kullanılarak şişirilen baş bağlama yöntemi. Hem estetik değil, hem de örtünmekten uzak.


Örgü gibi tepeye dolanan başörtüler.


Bone ya da iç başörtüsü kullanmadan saçların önden göründüğü yeni stiller.


Şu an çok moda olan skini jeanler. Bunlar bildiğimiz tayt gibiler ve kısa tuniklerle kullanılıyor.


Kezban Karagöz

Lutfeenn!! Neden kapaniyoruz, nasil kapaniyoruz? Kimin icin kapaniyoruz? Ortunme ayetleri nelerdir? Allah'in bize emerettigi Peygamber Efendimiz(sav)'in tavsiye ettigi kapanma sekli nasildir? Bizim icimiz bu sekilde rahat mi yoksa kendimizi mi kandiriyoruz? Bu sorulari kendimize soralim ve yanitlarken durust olalim unutmayin Allah(cc) kalplerden geceni iyi bilir...
Ben sahsim adina cok uzuluyorum cunku cok sevdigim bir kac arkadasimi uyardigim halde ''biliyoruz'' deyipte tekrar ayni sekilde devam etmeleri gercekten urkutucu... Anlamiyorum, anlamakta istemiyorum bu tarzlari...
Ben bir sey yapiyorsam once Allah'im razi midir diye dusunurum, sunnete uygun mudur?
Rabb'im cumlemize hidayet nasip etsin insallah... Vesselam

Bir "Dünya" İşimiz Var...  

Posted by Tespih Taneleri... in



Ne kadar da meşgulüz... Yetiştirilecek siparişler, doldurulacak raf ve vitrinler, çekler, senetler, faturalar,... Ödenecek taksitler, gidilecek adresler, yazılacak mailler, atılacak mesajlar... A canım, bu ay kafa kafaya gitti işler... Azıcık nakit girse ne tatlı olacak! Döviz tırmanınca şaştı hesaplar,... Şu işi bir kapsak inan sırtımız yere gelmez gayrı!... Şu vitaminli ihaleyi neden biz almayalım? Tut ki alamadık bari taşeronu olalım, o bile yeter canım.. Hanım şu çocuğu hangi dersaneye yollayalım? Olmazsa özele mi yazdıralım?...

ÖYS, KPSS, ALES, KPDS,.. Ah, bi de iyi bi işe girebilse!..Her neyse,Canım çıktı vallahi bütün gün, uzatayım ayaklarımı şöyle,Aç bakalım televizyonu, ne oluyor günün dizisinde?Vah vah, bak bugün kaç kişi ölmüş yine!..Yok canım yok, azmış bu adamlar, insaf hak getire!  Baksana Suriye'ye...İşte bu da Somali, hanım televizyonun sesini aç baksana, yazııık, garipler bi damla suya muhtaç. Neydi o aradaki reklam, peşin fiyatına kaç takside? Yahu ne yapıyor bu çocuk, habire internette?Neyse,Uyku bastı, ben yatıyorum, bi dünya işim var yarın,Hadi iyi geceler size...


Ama aşkım! Yarın alışverişe gidiceez, bizim Muazzez'le...Kampanya varmış plazma te-ve-lerde... Diyorum ki kredi kartını versen de... Ooooff!.. cırt cırt çekiyosun habire,.. Yeter acıyın bir parça şu fakire!.. Görüyosun, borcumuz-derdimiz bir "dünya"...Daha yazlık bile bitmedi...


-N'oldu kız suratın bir karış senin?
-Amaaan baba, bak işine!..
İşte böyle, modern vakitler...Ve akıp giden hayat, debisi hızlı bir nehir gibi, saatler tik tak!  Böylece, İşte bir gün daha ölürler  ailece...  Şimdi herkes uykuya çekilir...Çünkü hepsinin yarın bir işi var.Ve gecenin sesi duyulmaz, duyulmaz yağmurun söyledikleri:

"O gün kişi kaçar kardeşinden, annesinden ve babasından, eşinden ve çocuklarından onlardan her birinin o gün kendisine yeter bir tasası (İŞİ) vardır". (Abese suresi:34-37)
Ve Peygamber (SAV) buyurur. "İnsanlar o gün yalınayak, çırılçıplak haşrolunur..."
Aişe (RA) annemiz sorar:
"Kadın-erkek biribirlerine bakmazlar mı? O (SAV) yine buyurur:


"Ey Aişe, durum biribirine bakmaya imkan vermeyecek kadar dehşetlidir" Yüzü karardıkça kararanlardan eyleme bizi Ya Rabb, Uyandır derin uykulardan. Vesselam...


Ömer Karaoğlu

Bu gidis beni de cok korkutuyor lakin elden gelen bir sey yok... Zamanimizi ne kadar da hoyrat ne kadar da bos kullaniyoruz... Bir saniyesini bile bir daha yasayamayacagimizi bile bile, kiriyoruz, bagiriyoruz, olmadik seyler icin sinirleniyoruz yikip yakiyoruz... Bazen de sessiz sessiz bombos, her gun ayni monotonlukta akip gitmesine izin veriyoruz... Allah'im ne olur kalan zamanlarimizi Senin razi olacagin sekilde gecirmeyi bize nasip et de kaybedenlerden olmayalim insallah... Sevgiler

Kendine Acıma !  

Posted by Tespih Taneleri... in



Suratını asma kaderine. Gülümse.

Nedir ki seni zavallı yapan? Günlerdir, haftalardır, aylardır, kim bilir yıllardır bir kendine acımadır tutturmuş gidiyorsun. Ayağına taş değse, ah vah etmek, kendine acımak için hazır bekliyorsun.
İstediğin bazı şeylerin olmaması mı yürüdüğün yolları sarp, soluduğun havayı keskin yapan? Nereden biliyorsun neyin şer, neyin hayır olduğunu? Nasıl bu kadar eminsin? Kendini arıyorsun, ama yanlış yerde. İçinde kendini yitirip gittiğin yol başka bir yönde.

Ah vah ettiğinde, sızım sızım sızlanıp şikâyet üzerine şikâyet sıraladığında, dur. Ve bak.
Ayaklarına bak mesela. Ayaklarının nasırına bak. Yürütüldüğün yolların izlerini gör nasırların çizgilerinde. Yüzüne bak. Bir kedinin gözlerine bak. Bir yağmur damlasına bak alnına düşüp yüzünden süzülen. Gözlerini alan güneşe bak. Sabah uyanınca aynada kendine bak.
Bir sabah uyanınca aynada kendine bak; hakkının kendini bir zavallı olarak görmek olmadığını, yapmak gereken tek bir şey olduğunu düşün. Sonra da kullan o tek hakkını, sonsuz şükret.

Olmadı, içine bak.
Hüzünlerine bak mesela. Acılarına bak. Bak ki, içine yer etmiş bin bir çeşit duygunun sana dert değil derman olduğunu gör.
Verilen her nimet sınav olduğu gibi verilmeyenlerin de bir sınav olduğunu bir kere daha hatırla.
Her ne yaşadıysan veya yaşıyorsan; bil ki, onlar seni ebediyete götürecek yolu döşeyen taşlardır.
Evlendin, çocuğun mu olmadı? Çocuğun oldu, erkek mi olmadı? Erkek oldu, otistik mi oldu? Hiç mi evlenemedin? Baban bir kere bile sarılmadı mı sana? Annenin yüzünü bir kere bile görmedin mi? Baban çekip gitti mi ardına bile bakmadan? Çocukken başına istenmeyen şeyler mi geldi?

Yine acıma kendine.

Her ne yaşamış olursan ol, kendini zavallı biriymiş gibi görüp kendine ihanet etme.

Hayatım yanmış bir sayfa diyerekten, için için ağlarken, inlerken duyguların; yara almadan gitmek mi istersin dünyadan?

Hayatın hüznünü yenmeden nereye?

Ne eksiğin var Allah aşkına? Sana verilmeyen hangi şey, sana bahşedilmiş hayattan daha büyüktür?

Ağlıyorsun. Kendine. Kendi kendine.

Daha ne istiyorsun sabah güneşi gizlice sızarken odana?
Daha ne istersin? O'nu tanıyorsun.
Daha ne istiyorsun? Ebedi bir hayata namzetsin.
Daha ne isteriz ki? Öleceğiz ve ebedi hayatın kapısını çalacağız eninde sonunda.
Baksana, bir bardak su verdin annene. Bir başkasının kapısını çaldın. Sızlanacak ne var? İhanet edecek ne var kendine.
Neden mahrum kaldıysan, kaderindir senin o.

Nefsinin seni bir zavallı gösterme oyununa kanma.

Ne diyor şair Jean-Theodore Brutsch biliyor musun? "Kahraman olman/Savaşa soyunmak değildir nefretle.../Kahraman olmak/Sürüklemek değildir açgözlü yığınları/Görkemli ölümlere.../Kahraman olmak/Gülümsemesini/Ve umudunu korumasını bilmektir/Hüzünlerin, düş kırıklıklarının/Ve güç koşulların o tedirgin saatlerinde.../Bunu namus sözü edinmektir!"

Kahraman ol.
Kaderine gülümse.
Kahraman ol.
Her ne yaşarsan yaşa, kendine acıma.

Mustafa Ulusoy
 
 
Ben bunu yapmayi cok istiyorum... Artik ne olursa olsun gulumseyecegim hayata...
Kendi yasamimin kahramani benim...
Biliyorum cook zor olacak,
Biliyorum aliskanlik haline getirmem uzun zaman alacak.
Ancak ben bunu yapacagim...:))
(Allah'in izni ile tabiii...)
Sevgilerimle

AFFEDENLERİN VE AF OLUNANLARIN BAYRAMI  

Posted by Tespih Taneleri... in


“Affetmek fazilettir!”

Affetmek Rabbimizin (CC) en çok hoşuna giden amellerden birisi, îmânımızın kemâlini gösterir.

Mü’min, günahkâra değil günaha karşı tavır içinde olmalı. Suçluya değil suça karşı olmalı. Peygamber Efendimiz (SAV) in hayatı boyunca hep af yolunu tercih ettiğini görmekteyiz. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de Rabbimizin Rasûlü'ne öğüdü de bu yöndedir: "Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve câhillerden yüz çevir!"(el-A'raf, 199)
Mü’minin dilinden düşürmemesi gereken dualardan biri de, Peygamberimizin Hz. Âişe(RA)’ye öğrettiği: "Allâh'ım! Sen affedicisin, affı seversin, bizi de affet!" duâsı olmalıdır.

Hebbâr bin Esved İslâm düşmanlarının önde gelenlerinden biriydi. Peygamberimizin kızı Zeyneb(RA) Medîne'ye hicret ederken, mızrağıyla vurarak onu deveden düşürmüştü. Hz. Zeyneb o esnada hâmile olduğundan çocuğunu düşürmüş ve ağır bir şekilde yaralanmıştı. Bu yara, kısa bir müddet sonra da vefâtına sebep olmuştu.
Hebbâr, Mekke'nin fethinden sonra kaçtı. Rasûlullah Medîne'de ashâbıyla oturduğu bir esnâda huzûr-i saâdete gelerek müslüman olduğunu bildirdi. Peygamberimiz onu da affetti. Ashâbına ona hakâret etmeyi dâhi yasakladı. (Vâkıdî, II, 857-858)

***

İnternet kesintileri yüzünden eskisi kadar post yayınlayamıyorum malesef... Buraları ve sizleri çok özledim. En kısa zamanda yeniden görüşmek ümidi ile... Herkese hayırlı bayramlar diliyorum canlar!

Muhim Olan...  

Posted by Tespih Taneleri... in




Hayata tepeden bakarsan insanların sadece tepesini görürsün.

Hayata daima insanlarla aynı mesafeden bak; O zaman insanların hem yüzünü, hem kalbini görürsün. Mühim olan yükseklere çıkıp hayata tepeden bakmak değildir; Mühim olan ne kadar yükselsende herşeye eşit mesafeden bakabilmektir. Güzel bir gülü, güzel bir geceyi, güzel bir dostu herkes ister.

Önemli olan gülü dikeniyle,geceyi gizemiyle, dostu tüm derdiyle sevebilmektir.



Şems-i Tebrizi...

Related Posts with Thumbnails
Site'de Kaç Kişiyiz