Hayat eleği üzerinde savruluyorsun. Önünü görmeden belirsiz bir yöne doğru hızla ilerliyorsun. Manadan nasipsiz bir program ile sürdürüyorsun hayatını.
Etrafını kuşatan çer çöp sarmalı içinde yol alıyorsun durmadan. Kabarık iştahlarla tûl-i emel içindesin. Yüzünü okşayan rüzgar, ruhunu dindirmiyor. Göğe açılan avuçların kalbine itminan sağlamıyor. Vaizin sesi kubbede yankılanıyor, ancak kulaklarına çarpmıyor bir türlü. Çok konuşuyor, az dinliyorsun. Sözle usandırıyorsun karşındakini. Hayat üzerinde düşünmek yerine, onun tutsağı haline gelmişsin. Varlık aynasında çirkin bir surata sahipsin. Kirlenmiş bir kalp, boş bir heves ve hazla örülü bir dünyanın içindesin. Ruhunu yıkayıp arınacağın günü sürekli erteliyorsun. Gözyaşı pınarın kurumuş, ağlamayı unutmuşsun. Elemin beklentilerin, sevincin ise elde ettiklerinle sınırlı. Çevrene bakmıyorsun. Gözlerin bir adım ilerisini görmüyor. Kendini beğenmiş bir edayla koltukların altında karpuz taşıyorsun.
Sureta haktan görünüp, şeytanla dostluk içindesin. Camide ön safta, anlamadığın Mushaf’ı öpüyorsun. Alkışlar basiretini bağlamış, ne söyleyeceğini bilmiyorsun. Elde edemediğin hiçbir güzelliğin manası yoktur! Elde ettiğin güzelliklerin ise kimseye faydası yoktur. Bir adımın çukurda, asfaltta yürüdüğünü zannediyorsun. Gaflet içerisinde geçirdiğin günlerin sorumluluğunu başkalarına yüklüyorsun. Gözlerine perde çeken haset ile nokta kadar küçüldüğün halde, bir dağ kadar büyüdüğüne inanıyorsun. Adım adım yok oluşun kıyısına yaklaşıyorsun. Seni bekleyen akıbetin vahametinden bihaber yaşıyorsun.
Önünde büyük temennalarla riyakârlık gösterenlerin kulluklarına coşkulu aferinler dağıtırsın. Kulağına hakikati söyleyene ise kıymet vermezsin. Yüzlerine Musa maskesi takmış Firavunların desiselerinden habersiz yaşıyorsun. Akıllılık ile kurnazlığı birbirine karıştırıyorsun. Bir çıkar elde edeceğin zaman kurnazlığı masum akıl diye sunuyorsun. Dudaklarına yansıyan hazcı tebessüm gözlerinin baktığı yeri işaret ediyor. Dokununca iz bırakan maharetli ellerin, sihirli parmaklarınla süs bitkileri yetiştiriyorsun.
Bunca gaflet içerisinde yüzdüğün yeter artık! Kendine gel!
Elde ettiklerin hiç birisi sana ait değil. Gözle görünmeyen bir mikroptan dahi kendini koruyamıyorsun.
Büyük bir acziyet içindesin.
Sana seni hatırlatanı dost bil!
Sana hakikati söyleyeni dinle!
İnsanlara tepeden bakma, neden mayalandığını düşün!
Dilinle gözyaşı döktürme!
Elinle kan akıtma!
Ya hayır söyle, ya da sus!
güzel konuş, kalbimize sükûnet dolsun!
Gel artık, gel!..
Sözün derman olsun!
This entry was posted
on Çarşamba, Aralık 29, 2010
at 11:13
and is filed under
Icimden Geldigi Gibi...
. You can follow any responses to this entry through the
comments feed
.