Ah Nerede O Eski Ramazanlar  

Posted by Tespih Taneleri... in


Eski Ramazan'larla alakali bir yazi coktandir yazmak istiyordum, kismet bugunmus...Ilayda Yelken kardesimin ricasi uzere kucuk capta yaptigim bir arastirma ile buldum bu yaziyi... Sagdan soldan biraz kirptim mecburen yoksa cok uzun olacakti...:)) Ancak keyifli bir arastirma oldu benim icin, cunku zaten eskiyi, eskiye ait hatiralari, espirileri, her seyi daha cok seviyorum simdiki zamandan... O zaman hersey sanki, daha guzeldi, insanlar daha samimi idi, Allah aski ile gercekten yananlar vardi...:((
Neyse bakin bakalim eskiden Ramazan nasil gecerdi?
Sahsen okudukca daha cok ozendim, neseli neseli, ibadetten tad ala ala, hep cemaatle birlikte... Ruhun maneviyata doydugu, yureklerin serinledigi, ic huzurun had safhada oldugu, kiymeti bilinesi gunler... Meleklerin kanatlari altinda kilinan teravihler ve goge acilan yaprak misali eller...Ayni zamanda mehtap sefasinda tefekkur...


Ramazan günlerinde birbirlerine rastlayanların, birbirlerine sordukları soru aynıydı.

- Ramazanla nasılsın?


Bu soruya çeşit çeşit cevap verilirdi. Kimisi günlük olayları anlatırdı. Mesela fessiz sokağa çıkmış da gülenleri görünce aklı başına gelmiş, gerisin geriye, eve dönmüş. Namaza durmuş da bitirdikten sonra abdestsiz olduğunu hatırlamış. Yahut camide mukabele dinlerken uyumuş da lastiklerini çalmışlar.:))  Kimisi, mütevekkil bir tavırla "İki gözüm Rabbim derdi, sabrını veriyor, zaten duyulmaz ki, bir gelir, bir gider mübarek!" Bu cevap, çok defa yaz ramazanlarına, uzun günlere ait bir cevaptı.

Ramazanın on beşinden sonra iftar başlardı. Öyle konaklar vardı ki kapıları, ardına kadar açılırdı. Her giren, kendine layık gördüğü sofraya otururdu. Yemekten sonra da diş kirası denen, az çok bir para ile çıkılırdı bu konaklardan.


İftar deyip geçmeyin; o iftar sofrasında, hem de iftariye olarak neler yoktu? İnsan onlarla doyardı da yemekler artınca şaşmaz hükmünü verirdi:


- Mübarek, bereket ayı vesselam.


İftariyeden sonra çorba, et, sebze, börek, sütlaç, yahut muhallebi, iki tatlının arasını ayırmak için araya giren pilav, derken baklava, yahut bir hamur tatlısı, yahut da kaymaklı güllaç. Bu verdiğim liste, her konakta, her konak yavrusu evdeki liste. Öylesine iftarlar olurdu ki yemeklerin ardı arkası bir türlü kesilmezdi. İnsan, Hocanın dediği gibi Yarabbi derdi, ya midemi geniştir, ya Nail'imi yetiştir. :))  Sanki on bir ayın bir sultanı, on bir aylık yiyeceği, tatlısıyla, tuzlusuyla, etlisiyle, sütlüsüyle, çeşit çeşit, bir araya getirir de bir bir, fakat birden sunardı insana.


İftardan sonra sade kahveler, derken teravih. Teravihi hatimle kıldıran imamlar vardı. Cemaat birinci secdeden kalkmadan ikinci rekatı bitiren imamlar vardı.:))  Bahariye Mevlevihanesinin imamı (Hafız Zındık da derlerdi), Karagöz'e gideceği geceler otuz üç rekat namazı on beş dakikaya sığdırıverirdi. Büyük konaklara imamlar tutulur, teravih, konağın salonunda kılınırdı. Bu da ramazanın bir başka şerefiydi.




Teravihten çıkıldıktan sonra herkese, meşrebince bir seyran vardı. Kimisi mahya seyrederdi. Gerçekten de bu, zevkine doyum olmaz bir seyirdi.
 Usta mahyacılar, ramazanın on beş gecesi, iki minarenin arasını kandillerden yazılarla bezerlerdi. İlk günlerde "Merhaba", "Hoş geldin", derken ayetler, hadisler. On beşinden sonra resim başlardı. Gül, karanfil lale... Yirmi yedinci gece ve bazı camilerde bayram gecesi, minareye kaftan giydirilirdi.
                                                                                                                      Osmanli Macunu


 Yani külahından şerefesine kadar dizi dizi kandilden duvağa bürünürdü minare. Mahya seyretmeyenler, yahut seyrine doyanlar. Karagöz'e, orta oyununa, meddaha, o zaman modern sayılan kuklaya giderlerdi. Bu alemler sahura kadar sürer, sahur vakti evlere gidilir, hazır sofraya oturulurdu...


Seyr-i Mehtap

Ramazanın on beşine kadar yokuş, on beşinden sonra iniş denirdi. İftar vermeler, iftara gidişler, bu gece ne yapalım, sahura ne hazırlayalım gibi kaygılar, yirmi bir, yirmi yedi. Derken hatim.

                                                                    Hirka-i Serif

Bu arada Eyüp Sultanda iftar, herhangi bir dergaha gidiş, yahut Hırka-i Saadet ziyareti. Nihayet arife gelir çatardı. Mahyacı, o gece ya "El-firak" yazardı, ya "El-veda" yahut da bir top arabası resmi yapardı, namludan çıkmış mermiyi de kırmızı kandille gösterirdi, ay da biterdi. :((

Abdülbaki Gölpınarlı


Her bitis ayri bir huzundur ya hu!
Ne guzelmis degil mi?
Ne guzel dolu dolu gecermis boyle...

This entry was posted on Perşembe, Eylül 02, 2010 at 04:45 and is filed under . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

7 yorum

Adsız  

Merhaba! Ben Selma
Çok güzelmiş eski ramazanlar. Bizlerde, kendimiz için olmasa da gelecek nesiller için bunu yaşatmalıyız ,yaşatabiliriz.O birikim bizde var.Ben inanıyorum.Belki konaklarımız yok ,ama konaklardan daha geniş yüreklerimiz var inş.İnanan insanların göğsünü Allah (cc)genişletir. Hayatlarına ferahlık salar.Dağları bile yer değiştirecek güç verir.Biz yeter ki Rabbimizi hakkıyla bilme çabasında, niyetinde ,yolun da olalım.Sizden de Allah razı olsun unuttuklarımızı hatırlamamıza sebep oluyorsunuz.Blogunuz çok güzel.Allah yardımcınız olsun.

2 Eylül 2010 14:13

Merhaba Selma'cigim, hosgeldin oncelikle bloguma...Yazilari begendigine cok sevindim...Guzel yorumun icin ayrica tesekkur ederim canim, sana kesinlikle katiliyorum...
Bizim dunyalari hatta butun guzellikleri, sevgileri tasiyabilecek kocaman yureklerimiz var hamdolsun...Ecdadimiz en buyuk orneklerimiz degil mi ki...
Sevgilerimle

2 Eylül 2010 14:49

Eski Ramazanları araştırmanız ne güzel. Bizler eskiyi özlemle anarken günümüzde de yaşatma çabasında olursak ramazanlarımız daha bereketli daha keyifli geçer inşallah.

2 Eylül 2010 16:33

Kesinlikle haklisiniz arkadaslar, Ramazani Ramazan gibi, eskisi gibi, sadece aAllah rizasini gozeterek gecirmek lazim, cocuklarimiza o guzelligi o lezzeti tattirmak lazim ki, onlarda Ramazan'i dort gozle beklesinler...Bari biz korumaya calisalim, bari bizler elimizden geldigi kadar yasayalim ve insallah yasatalim ki, farkimiz olsun insallah.. Mevla katinda
Sevgiler

3 Eylül 2010 19:58

çok hoş olmuş bu yazı. ne var ne yok ,unutulmuş, unutulacak her şeyi bu yazı da var. Teşekkürler.

4 Eylül 2010 15:43

bu arada blogunuz Ramazanla birlikte tekrardan doğmuş gibi geldi bana ,)

4 Eylül 2010 15:44

Tesekkur ederim Ahmet Alper...
Saygilar

4 Eylül 2010 21:44

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails
Site'de Kaç Kişiyiz