Baki, İstanbul zarafetiyle sesleniyor:
"İnsan-ı kâmil olmağa sa'y eyle âdem ol (Olgun insan olmaya çalış, ta ki sana adam desinler)!"
Çağdaşı ve medreseden sınıf arkadaşı Nev'i ise:
"Nev'iyâ lazım değil olmak fülan ibn-i fülan / Marifet kesb eyle ta bir âdem ol âdem gibi (Ey Nev'î! Sana "Falancanın oğlu filanca" denilmesine itibar etme. Öyle bir bilgelik ile yaşa ki adam gibi adam ol)!" buyurur.
Eskilerin bu "adam" tanımının içine hiç şüphesiz pek çok haslet sığdırabiliriz. Mürüvvet, mertlik, doğruluk, çalışkanlık, yardımseverlik vs. Bütün bu erdemlerin temelinde yatan kişilik özelliği ise "iyi"liktir. Kişide mürüvvet hissini de, mertlik duygusunu da, dürüstlük yahut çalışkanlık huyunu da harekete geçiren şey kişiliğinde yer edinmiş olan "iyi"lik cevheridir.
Bu cevher, akıldan sonra insana verilmiş en değerli hazinedir. Kıymeti bilinsin diye herkesin içine konulmuştur. Lakin kimisi bu cevher ile kendini parlatır, kimisi onu görmediği için kararır.
İyi olmaktan kasıt, iyilik yapmak değildir. Çünkü kişi iyilik yaparken bile iyi olmayabilir. Nefislerin devreye girdiği ve etrafa "bakın ben ne kadar iyiyim" sinyalleri gönderen iyilikler yalnızca bir kibir ve gösterişten ibaret tavırlardır; kişiyi iyi yapmaz.
Bu yüzden iyilik yapmakla iyi olmak aynı şeyler değildir. Belki ahlaklı olmakla dindar olmak kadar birbirlerine benzeyebilirler ama aynı şey olamazlar. Nasıl dindar olmanın içinde ahlaklı olmak kendiliğinden var ise iyi olmanın içinde de iyilik yapmak kendiliğinden mevcuttur. Bu yüzden iyilik yapmak yetmez, iyi olmak gerekir.
İyilik yapmak, dışa dönük, kişiden başkalarına yansıyan bir haldir. İyi olmak ise içe dönüktür ve başkalarından kişiye yansıyan hallerin sonucunda olgunlaşır.
Fuzuli üstadımızın, "Rakîb kılsa cefâ, ben vefâ, veli şâdem / (Rakip cefalar etse, buna karşı ben yine sevgiliye vefa göstersem, bundan şad olurum" deyişi tam bir "iyi"lik halidir.
Nitekim beytin diğer dizesinde "İyi iyiyle, kötü kötüyle" darbımeselini hatırlatarak "Ki yahşi yahşiye uğrar, yaman yamana yeter" der ve aşk işinde cefaya sabredip vefa gösterdiği için kendisini sevgiliye rakipten daha fazla yakın hisseder.
Sevgili ki "iyi"dir, elbette âşıkını da "iyi"lerden isteyecektir. Tıpkı bunun gibi Mutlak Sevgili ile kulları (âşıkları) arasında da aynı "iyi"lik kuralı geçerlidir. Arada sırada iyilik yaparak iyi âşıklar/kullar arasına katılmak imkânsızdır. Ancak özünde iyi olan bir kulun veya âşıkın iyilik yapmasıdır ki riyadan uzak, hasbî ve kıymetdardır.
"Bugün dünden daha çok iyilik yaptım" demek yetmez, "Bugün (âşıklıkta/kullukta) dünden daha iyiyim!" diyebilmek gerekir. İnsan, her gün, özündeki "iyi"lik cevherini harekete geçirmeyen sayısız iyilik yapsa, hayır işlerinde herkesin önüne geçse, hatta parmakla gösterilse, özünde iyi olmadıktan sonra, yazık ki boşa emek çekmektedir.
İyi bir insanın istemeyerek yaptığı bir kötülük ile iyi olmayan bir insanın isteyerek yaptığı iyilik tartılsa acaba hangisi ağır basar? Özünde iyilik olan kişinin başkasına zarar vermesi elbette iradî olamaz ama kötülüklerini başkalarına iyilik yaparak kapatmaya kalkışmak rüşvetçi bir sahtekarlık değil midir?
İnsan özünde iyi olursa onun dış dünyaya yansıması iyilikler ortaya çıkarır. İşinde, aşında, davranışında, düşüncesinde hep iyilik olur. Unutulmasın ki medeniyet, iyi insanların ortaya koydukları yaşam biçimidir (tarz-ı hayat). Ve insanlığın modern sancıları ancak yeni bir medeniyet sayesinde reçetelendirilebilecektir. Bu noktada herkesin kendisine sorması gerekir:
Ben o iyi insanlardan mıyım? Ve hiç unutulmasın ki iyi insanı ortaya çıkaran yegane şey ölümdür. Hani insanlıktan, insaniyetimizden, adam oluşumuzdan, adem oluşumuzdan geriye kalan tek soru var ya!?.. Hani kurtuluş için musalla taşındaki şu tek soru!.. İşte o sorunun cevabı yalnızca şu iki kelimeyle bir kurtuluş olur:
"-İyi bilirdik!.."
Bursalı Beliğ, "Âlem el üzre gezdirir anı nigîn-veş / Her kim ki iyilik ile cihanda çıkarsa ad" demiş. Aşağı yukarı şöyle demeye gelir: "Her kim adını cihanda "iyi"ye çıkarmış ise insanlar onu yüzük kaşı gibi el üstünde gezdirirler (Hayattayken el üstünde tutarlar veya ölünce onu elleri üzerinde taşıyıp mezara koyarlar.)"
Allah herkesi el üstünde tutulan iyilerden eylesin!.. "
Prof. Dr. İskender Pala
This entry was posted
on Pazartesi, Şubat 06, 2012
at 13:30
and is filed under
Hayatin icinden...
. You can follow any responses to this entry through the
comments feed
.