İnsan çile çekmeden olgunlaşamaz, pişemez.... Çileler ikiye ayrılır:
İnsanın kendi irade ve ihtiyarıyla çekilen çileler. Tasavvuf tarikatlarında çile vardır. Meselâ Mevlevî tarikatında 1001 gün ve gece çile çekilir. Çile çeken derviş adayı, dergâhın mutfağında en ağır ve süflî hizmetleri yapar, geceleri orada yatar, 1001 gün sonra başarılı olduğu takdirde derviş olur…
Nakşî tarikatında erbaîn çilesi vardır. Derviş tek başına bir hücrede kalır; orada az yer, az uyur, ibadet, taat, zikir ile meşgul olur. Hücreye 70 kilo giren, kırk gün sonra 55 kilo çıkabilir. Bu esnada şeyhinin manevî murakabesi altındadır, çeşitli rüyalar görür.
İnsanın kendi iradesiyle seçmediği çileler de vardır: İnançlarından dolayı zalimler tarafından hapse atılır… Gurbetlere düşer, bin çeşit sıkıntı ve mahrumiyet çeker… Çetin bir askerlik yapar.... Saliha bir kadın zalim bir kocaya, salih bir adam facire bir karıya düşer, hayatı zehir olur, çekmediği çile kalmaz....
Sabr edilen fakirlik de bir çiledir…
İşte bütün bu çileler insanları hamken olgunlaştırır ve pişirir.Zamanımızda çile kavramı üzerinde durulmuyor. İslâmî hizmet ve faaliyetlerin çilesiz insanların ve kadroların eline düşmesi büyük bir felaket olmuştur.Çocukluğumda ve gençliğimde çevremizde çilekeş, güngörmüş, tecrübeli, birikimli, olgun, pişmiş Müslümanlar vardı.Bir şair, edip, muharrir, düşünür, dava adamı olarak Üstad Necip Fazıl Kısakürek çilelerle pişmiş bir kimsedir.Üstad Ali Fuat Başgil çile çekmiştir.
Merhum Tahirü’l-Mevlevî, İstiklal Mahkemelerinde, zindanlarda sürünmüş, canını zor kurtarmıştı.Üstad Eşref Edip, İstiklal Mahkemelerinin çilehanelerinde pişmişti.
Sıradan insanlar bile çileler görmüş, çileler çekmişlerdi. Birinci Dünya Harbi yılları bin çeşit çileyle doluydu.Eski askerlikler dehşetli çilelerle doluydu.Hayat baştan başa çileydi.
Çilelerle, acılarla pişen insanların hizmetleri daha başka oluyor.
Rahmetli Necip Fazıl’ın şöyle bir fıkrası vardır. Buyuruyor ki,
“Biz kırk yıl boyunca dehşetli çileler çekerek, iki elimizi ağzımızın kenarına koyup üfleyerek korkunç bir buzdağını erittik. Sonra bir de baktık ki, korkunç bir çamur deryası içinde kalmışız…” (Ezberimden yazıyorum.)
En büyük çileyi Resul-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya Efendimiz çekmişlerdi. Ashab-ı Kiram da (radiyallahu anhüm ecmain) çok çileler çektiler.
Hazret-i Hüseyin Efendimiz, Kerbela’da susuz şehit edildi.On dört asır boyunca Din-i Mübin-i İslâm, çilekeş ulema, fukaha, meşayih, mürşitler, mücahitler tarafından nesilden nesile ulaştırıldı.Sonra çilesizlik ve çilesizler devri başladı. Manzarayı görüyorsunuz…
Mehmet Şevket Eygi
This entry was posted
on Çarşamba, Mart 16, 2011
at 11:52
and is filed under
Icimden Geldigi Gibi...
. You can follow any responses to this entry through the
comments feed
.
HAKKIMDA
- Tespih Taneleri...
- O'nun (CC) adı ile dokunmalı Kelam'a, kaleme. Bunun için 'Bismillah' diye başlarız söze. Rahman'dan hepimize, Rahim'den yalnız bize gelenle yazarız. O'nun lütfu keremiyle, yalnız O'nu razı etmek üzere yazarız. Ruhumuz ve bedenimizle çeker Besmele'yi, dalarız özlere...
İLETİŞİM ADRESİ
tesbihtanelerim@gmail.com
Sevgili Dostlarim
Blogger tarafından desteklenmektedir.
Son Yorumlar
Facebook Grubum
Kategorilerim
- Hayatin icinden...
- Hikmet Damlalari
- Hazine-i ilim
- Icimden Geldigi Gibi...
- Siirler
- yasanmis hatiralar
- Ruha dokunanlar
- Tane Tane Istanbul
- Pasta ve Börek Tariflerim
- Duyurular
- Yemek Tariflerim
- Kitap Tavsiyeleri
- Allah dostlari
- Tebessum Ettirenler
- Ezgi ve İlahiler
- Mimlerim ve Ödüllerim
- Hayatın içinden
- Hayatın içinden...
- Tane tane İstanbul
Blog Arsivi
-
▼
2011
(176)
-
▼
Mart
(17)
- Sozum Bana Yetmiyor !
- İki Uçlu Gönül
- Hatice Annemizden Daha Mesud Kaç Hanım Vardır?
- Nida !..
- Yasam Bosluk Kaldirmaz...
- Sözsüz konuşabilmek... Ahh Ahhh !
- Çileye Dair
- Seni Yarattım!
- Sigara Notları
- Olum Hic Eskir mi?
- ÖMÜR DEDİĞİN
- Sonu Gelmeyen İş
- Misafirsin Bu Hanede Ey Gönül !
- Her Gönül Bir Tek Sevgiliye Muhtaçtır Aslında !
- Hayat Ve İnsanoğlu
- Gul'un Rayihasi...
- Siirin Sultanlari
-
▼
Mart
(17)