Şehrin Hangi Yüzünü Görüyorsun?  

Posted by Tespih Taneleri... in




Tarihi yarimadanin eski semtlerinden biri olan Vefa’yı evvela bir edebiyat dersinde öğrenmiştim, bir şiir dizesinden. Tevriye san'atının en güzel örneği olarak zihnimin en nadide köşesinde yerini almıştı:

“Sordum Nigâr’ı dediler ahbab


Semt-i Vefa’da doğru yoldadır.”

O zamanlar sadece ismiyle tanışıklık kurduğum bu semti yıllar sonra ziyaret edeceğimi, sokaklarında dolaşacağımı, mazinin şahitliğini yapmış yıkık dökük evlerine bakıp geçmişten izler arayacağımı ve her birini geleceğe kazandırmak istercesine fotoğraflayacağımı bilmezdim.

Tuhaftır, Mimar Sinan’ın kalfalik eseri olan Şehzadebaşı Camii ve ustalik eseri olan Süleymaniye Camii'nin bu semtte yer aldığını da bilmiyordum. Çok sonra öğrendim.Geç de olsa öğrendiğim bir başka malûmat daha vardı:

Semtin ismini kimden aldığı. İstanbul’un semtlerine, fetih günlerinden itibaren verilmiş isimlerin kendine ait bir hikâyesi vardır. İşin hakikatini kaçırsak da gerçek bütün saflığı ve gizemiyle keşfedilmeyi beklemektedir.


İşte, bozasıyla meşhur, bu tarih kokan güzide semtimiz de adını Fatih Sultan Mehmed ve oğlu II. Bayezid’in devrinde yaşayan Şeyh Vefa’dan alır.
Asıl adı Mustafa olan Konya doğumlu bu mübarek zat şehirler şehri İstanbul’un fethi için yola çıkan genç Mehmet’in ordusuna katılır. Zaferden sonra Konya’ya dönmek istediyse de çağ açan hükümdar Fatih onu bırakmak istemez. O da, ismiyle müsemma olan bu yeri mesken tutar, talebeler yetiştirir ve burayı ilmi bir merkez haline getirir. Ayrıca kütüphane, imarethane, hamam ve dükkânlar inşa edilmesini sağlayarak şehrin gelişmesine katkıda bulunur.



Fakat enteresandır, Fatih ne vakit kendisini ziyaret etmek istese, tekkesinin önüne gelip içeri girmek için izin beklese, kapıları kilitli bulmuştur.
Bir iki derken her gelişinde aynı manzara ile karşılaşır Sultan.
Hüzünlenir, kederden giydiği libasıyla gerisin geri döner. Tekkenin penceresinden kendisini izleyen Şeyh Vefa da aynı ıztırabı, elemi tatmaktadır. Nazı geçen dervişlerden biri samimiyetinden aldığı güç ile sorar:
“Efendim, madem Hünkârı görmek istemezsin, niçin her gelişinde haline üzülür, eseflenirsin?” Şeyh Vefa cevap verir:


“Onun bana ihtiyacı ve benim ona olan sevgim öyle çoktur ki, bir defa birbirimizi görürsek eğer, ne ben onu bırakacağım ne o benden ayrılacak. Hâlbuki o saltanatı yürütmekle, biz dünya düzenini korumakla vazifelendirilmişiz. Bu dünyada bize kavuşmak yoktur. Vuslat ötededir.”


Hakikaten de Şeyh Vefa’nın sözü doğruluğunu gösterir. Fatih’in ölümüyle visal kapısı ahiret âlemine açılmak üzere aralanır.
Sultan’ın cenaze namazını kıldırmak Şeyh Vefa’ya düşer. Saadet beldesinin manevî mimarlarından Şeyh Vefa filizlerini yeşerttiği bu nazenin mahalde gömülüdür. İstanbul, sadece dünyevî hazlara yönelik maceralar için değil, uhrevî âlemin gönüllü bekçilerini keşfetmek niyetiyle de ziyaret edilmeyi bekler.
Şehrin onlarca yüzü vardır. Önemli olan, şehrin hangi yüzüne baktığın ve ne gördüğündür.

Saliha Ferşadoğlu'nun bu maili cok hosuma gitti...Hakikaten istanbul'un her semti ayri bir tarihi yapiya sahip...Her birinin ayri ayri bir yuzu ve ayri mazisi vardir... Etkilenmemek mumkun degil dogrusu... Eskinin insanlari oyle eserler birakmislar ki, kim bilir daha kac yuzyillar biz onlarin miraslari ile ovunecegiz... Inaniyorum ki cogumuz bu sehirle ya da semtleriyle ilgili dogru duzgun bilgiye sahip degiliz ,lakin ecdadimiz gercekten kiymetini bilmisler ve hakkini vermisler...Allah onlardan razi olsun... Sevgiler

This entry was posted on Cumartesi, Ağustos 06, 2011 at 18:38 and is filed under . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

0 yorum

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails
Site'de Kaç Kişiyiz