Ey hastalıktan şekva eden biçare adam! Hastalık bazılara ehemmiyetli bir
definedir, gayet kıymetdar bir hediye-i İlahiyedir. Her hasta, kendi
hastalığını o neviden tasavvur edebilir. Madem ecel vakti muayyen değil;
Cenab-ı Hak, insanı yeis-i mutlak ve gaflet-i mutlaktan kurtarmak için, havf
u reca ortasında ve hem dünya ve hem ahireti muhafaza etmek noktasında
tutmak için, hikmetiyle eceli gizlemiş. Madem her vakit ecel gelebilir; eğer
insanı gaflet içinde yakalasa, ebedi hayatına çok zarar verebilir. Hastalık
gafleti dağıtır, ahireti düşündürür, ölümü tahattur ettirir, öylece
hazırlanır. Bazı öyle bir kazancı olur ki; yirmi senede kazanamadığı bir
mertebeyi yirmi günde kazanıyor. Ezcümle, arkadaşlarımızdan -Allah rahmet
etsin- iki genç vardı. Biri İlama'lı Sabri, diğeri İslamköy'lü Vezirzade
Mustafa. Bu iki zat, talebelerim içinde kalemsiz oldukları halde,
samimiyette ve iman hizmetinde en ileri safta olduklarını hayretle
görüyordum. Hikmetini bilmedim. Vefatlarından sonra anladım ki; her ikisinde
de ehemmiyetli bir hastalık vardı. O hastalık irşadıyla, sair gafil ve
feraizi terkeden gençlere bedel, en mühim bir takva ve en kıymetdar bir
hizmette ve ahirete nafi' bir vaziyette bulundular. İnşa iki senelik
hastalık zahmeti, milyonlar sene hayat-ı ebediyenin saadetine medar oldu.
Ben onların sıhhatı için bazı ettiğim duayı, şimdi anlıyorum dünya
itibariyle beddua olmuş. İnşa o duam, sıhhat-ı uhreviye için kabul
olunmuştur.
İşte bu iki zat, benim itikadımca, on senelik bir takva ile elde edilecek
bir kazanç kadar bir kar buldular. Eğer ikisi, bir kısım gençler gibi sıhhat
ve gençliğine güvenip, gaflet ve sefahete atılsaydılar; ölüm de onları
tarassud edip tam günahlarının pislikleri içinde yakalasaydı; o nurlar
definesi yerine, kabirlerini akrepler ve yılanlar yuvası yapacaklardı.