“Âh~Hû!”  

Posted by Tespih Taneleri... in




Söylenecek söz bittiğinde başlar “Âh!” Yeryüzü kelimeleri acıyı ifadeye yeltenip de yersiz ve yetersiz kaldığında.

Hesaplar artık bu dünyanın terazilerine sığmayıp da bambaşka bir zamana ve mekâna havâle edildiğinde.

Mum tahtaya, can boğaza, bıçak kemiğe dayandığında. Bu yüzden âh'ın hâli var kelâmı yoktur, makamı var nakli yoktur.

Âh hâlinin sahibi, ana karnındaki cenin biçiminde öyle bir noktaya gelip dayandığında, Safiye Erol'un mecazıyla, artık kandilde yağ tükenmiştir.

Orada ciğer makamından kopan nefes hiçbir engelle karşılaşmadan hançereden geçerek artık ruhun da bedenin de taşıyamadığı yangını dışarı taşırır, bir yanardağ infilâkıyla püskürür.
 Âşıktan geriye bir nefeslik bir ünlem kalmıştır:

“Âh!” Acının dünya kelâmına çevrilmesinin mümkün olmadığı o yer, sahibine malûm gayre meçhuldür. Fakat gayrinden başkasının anlayamayacağı o dilsiz nefesin gaybla ilişkisi o kadar âşikârdır ki, âh kapısının önüne gelip dayanan beniÂdeme, âh sahibine ancak ürküntüyle karışık bir saygıyla bakılır.

Mademki nefes madde ile mânânın kaynaştığı yerdir, bir yanıyla fiziksel gerçekliği vardır onun, bir yanıyla serapa ruhtur. Mademki bir mazlum âh çektiğinde evren titrer.
Öyleyse “âh almak” tekinsizdir.

Halk, âh almaktan korkarken bilir ki âh edenler büyük bir haksızlığa uğramış olmanın alacaklısıdırlar. Âh çeken bir mazlumun alacağı o kadar büyük, hesabı o kadar derindir ki kendi evreninin sınırlarını çatlatarak bütün bir evreni teshir eder bu nefes...

 

 Eski kültür âh'ın “sıcak bir nefes” olduğuna inanır ve evrenin cüzlerini âh ile yorumlar. Divanları âh redifli gazeller doldururken, aşk başına daima bir âh getirilerek hecelenir.

“Âh mine'l-aşk ve hâlâtihî!” der Şeyh Gâlib.

Aşktan ve onun hâllerinden âh eder. Çünkü sıcaklık kalbini yakmıştır. Necâtî, “âh'ının kıvılcımlarının döne döne yükselip güneşi tutuşturduğunu” iddia eder.


Fuzûli'ye göre semâ, “âşıkların ciğerinden kopan nefeslerin harâretiyle” dönmeye başlamıştır. Öyleyse dönen göklerin sırrı âşıkların âh'ındadır, bir bakıma evren âşıkların yüzü suyu hürmetine vardır. Necip Fazıl da her şeyin “âh ile dûa” üzerinde döndüğünü işaret eder.
“Dua da âh'tan başka bir şey değildir zaten!”


Kerem'i yakıp kül eden de, Aslı'ya en yakın olduğu anda dâhi, ona bir türlü kavuşamamaktan doğan âh'ının ateşidir. Âh eden âşık'ın niyazla da olsa nazla da olsa ilticâ ettiği yegâne makam Allah'tır. Âşıkın zikri “Allah!” diye başlar, Allah nidalarının sonundaki “âh” hecesinin üzerinde kısalır ve derinleşir. Sonunda âh'ın elifi de kalkar ortadan.
Bir nefes halinde sadece “he” vurgusu kalır. Âşık, ünlemini de kaybeder, bir nefesten ibaret kalır.


İşte âşıkın bir he nefesinden, bir soluktan, bir çırpınıştan ibaret kaldığı anda “âh'tan Hû'ya” yol açılır, “Hû” yangını eğer başlarsa orada başlar. En az dört elif miktarı çekilen âh, güzel he ile son bulur. Hû da aynı güzel he ile başlar. Bir nefeste âh, Hû'ya dönüşür. Âh'tan Hû'ya geçilir. He o nefestir.


Hû, Arapça'daki hüve'dir. Hüve “O” demektir. Ene: “Ben” Ente: “Sen” Hüve: “O” Ben ve sen, ayrılığı işaret eder, “Fark Makamı!” Ama hüve, “Cem Makamı”dır. Orada sen ve ben, ayrı-gayrilik kalkar ortadan. Bir tek “O” kalır.

Bu yüzden âh fark makamı ama Hû cem makamı, tecelli anıdır. Âşık orada geçebilmişse eğer, âh'tan Hû'ya geçmiştir. Yağından sonra, bizâtihî kendini de yakarak ışık saçan kandil de tükenmiştir.

 Büyük “âh” yangınlarının sonunda bu yüzden daima “Hû” vardır. Eğer âh, Hû'ya bağlanırsa âşık bu defa düştüğü yerden kalkar. Bittiği yerden başlar. Öldüğü yerden doğar. Dönüp geri bakmaz bile artık. Baksa bile gördüğü, bıraktığı değildir. Çünkü kendisi de o eski o değildir. Bu öyle bir 40.kapıdır ki; onun ardındaki bir Hû nefesi, bütün âh'lara bedeldir. Âh'tan Hû'ya geçemeyen âşıklara gelince…

Onlar arâfta dolaşan ruhlar gibi âh'tan geçmiş ama Hû'ya da varamamışlardır. Onlardan geriye “bir kuru âh” kalmıştır. Bir de bir teselli: “Bu da geçer ya Hû!” diyor ya şâir: “Âh efendim bir bilsen hâlimi!” Bir de, bütün mezar taşlarında istisnâsız, ya “Âh ölüm!” ya da “Hüvelbâkî” vardır...

-alinti-



Alma mazlumun ahini cikar aheste aheste... Rabb'im cumlemize AHH !  aldirmasin, AHH ! cektirmesin insallah bu anlamda... Lakin Allah aski icin  sonu O'na varan yani HU ! ya varan Ahh!'dan isteriz degil mi? :)) Oglum cok ah cekmeye alismisti etraftan duya duya... Her seferinde ''oglum ahh deme aff de'' diye telkinlerde bulundum...Simdi alisti sikisti mi ''aff aff'' diyor...:))
Bu yazi cok hosuma gitti hic bu acidan bakmamistim dogrusu...
Herseyde bir hikmet var gercekten...
Sevgilerimle


This entry was posted on Çarşamba, Şubat 27, 2013 at 00:03 and is filed under . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

3 yorum

Benim esimde genelde böyle SIKINTILI bir durum oldugunda of of of degil af af Allahim der... Bende ef öf ah falan derdim ama simdi bende hep af af derim...

23 Eylül 2011 02:36

sanki uzun zamandır dilime dolanan kelimelerin özeti gibiydi. arındım. sayfamda da paylaştım. tüm paylaşımlarınız için Allah razı olsun.

26 Eylül 2011 16:29
oxvamu  

Bismihi Subhanehu...
''Hesaplar artık bu dünyanın terazilerine sığmayıp da bambaşka bir zamana ve mekâna havâle edildiğinde...''
Bu ne dehşetli bir cümle farkında olabilene. Mahkeme-i Kübra terazisidir ki zerre milim şaşmaz.

Mademki nefes madde ile mânânın kaynaştığı yerdir...'' ''ah'' da nefesten gelir ''Hu''da.. Bu açıdan belkide ''Hu'' olan ''Ah''a çok ama çok yakındır. BUradaki yakın ifadem ''Bismi Hu olana bir mekan vermek değildir. O ki zaman ve mekandan münezzehtir.. ''Ah'' ''Hu''ya çok yakın desem belki ifade daha yerine oturacak. ''ah''ın da ''hu''nun da merkezi nefes sonuçta...
Teslimiyet sırrıyla biliriz ki haksızlık yapan en büyük haksızlığı kendisine yapmıştır. Haksızlığa uğrayan zahirde zararda görünse de asıl mahiyetinde mutlak kardadır. Yaşatılan haksızlık ve zulüm her ne ise haksızlığa uğrayana ancak bir kefarettir. Haksızlık yapana ise derin bir vebal.
''Ah''tan geçip ''Hu''ya varanlardan olmak duasıyla.. Rabbim sabaha derinlik katan ve günümü boyutlandıran şu postunuz için ebeden razı olsun...
Maesselam, maeddua.. Fiemanillah..

28 Şubat 2013 07:40

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails
Site'de Kaç Kişiyiz