Anne dert yanıyordu:
”Kızım da damadım da çok kindar ve inatlar. Küçücük bir şey için günlerce küs duruyorlar. Kızım, ‘İnat ettim o gelsin barışsın.’ damadım, ‘İnat ettim kızın gelsin barışsın.’ diyor.
Kin ve inatları yüzünden hayatlarını zindan ediyorlar.”
Esasen insanların fıtratları farklı olduğundan eşler arasında ufak tefek de olsa anlaşmazlıkların olması doğaldır. Ama nedense kimi eş, hep kendi dediğinin olmasını ister. Sadece “Ben doğruyu biliyorum. Bu konuda ben haklıyım.” der.
İstediği olmadığında da eşine küser. “O benim haklılığımı kabul edene kadar onunla konuşmayacağım.” diyerek eşinin gelip özür dilemesini bekler. Her iki taraf’da böyle düşününce eşler arasında bir kördüğüm oluşur. Hatta bu kör düğümü çözmek için hâkime bile başvurulur. Zaten araştırmalara göre boşanmaların yüzde 90′ını incir çekirdeğini doldurmayan basit şeyler oluşturmaktadır. İşte bunlardan biridir aile fertlerinin kindar ve inat olmaları.
Kin ve inat eşlerin “sen-ben” çekişmesini doğurduğundan ailenin birlik ve beraberliğini sarsıp “biz” kavramını zedeler. Bu yüzden meydana gelen dargınlıklar, ailenin manevi atmosferini bozar. Sebepsiz yere huzursuzluğa davetiye çıkarır. Çünkü kin tutmak ve inat etmek iletişim kapısını kapatmaktır. “Ben seninle konuşmuyorum.” anlamına gelen kin sayesinde bütün iletişim köprüleri yıkılır. Eşin biri bir tarafta, diğeri ise öteki tarafta kalır. En fena şey de budur.
Vicdan sahibi bir eş, insanlık hali olarak eşiyle olan tartışmadan dolayı evlilik bağını zedeleyici tavırlardan kaçınır. Sırf inadından dolayı günlerce dargın durmaz. Şayet bir kalpte kin tohumları boy atmışsa oraya muhabbet ışığı zor girer. Kin ve muhabbet birbirinin düşmanı olduğu için ikisi bir arada duramazlar.
Kendi haklılığını ispat etmek için çalışmak ve “Bak işte gördün mü benim dediğim doğru çıktı.” demek fazilet değil enaniyettir. “Yani ben yanlış yapmam, ben hata işlemem.” diyerek kendi nefsini bütün kusurlardan öte tutmaktır.Makul bir insan, eşinden gelen bir sıkıntıdan dolayı “Acaba ben ne yaptım da böyle bir sıkıntı ortaya çıktı?” diye kaderin payını bir kenara, sonra bu olayda kendi kusurunu diğer kenara koyar. Geriye kalan suçu da affeder.
Beş kuruşa değmeyen şeyler için eşini de, kendini de huzursuz etmez. Belki eşinin kötü huyuna kin tutmak yerine “kin ve inat” denilen kendi kötü huyuna kin tutarak bu huyunun yönünü değiştirmeye çalışır. Bilir ki, “Nefsini beğenen bedbahttır. Nefsinin ayıbını gören ve onun ıslahına çalışan bahtiyardır”.
Gülay Atasoy
This entry was posted
on Perşembe, Haziran 28, 2012
at 11:41
and is filed under
Hayatin icinden...
. You can follow any responses to this entry through the
comments feed
.