İnsan yalnız olmaya görsün, çevresinde gördüğü her şeye bir anlam yüklemeye başlıyor. Yalnız olmak demek etrafımızda kimsenin olmaması anlamına gelmiyor; nice insan tanıyorum etraflarında bir tabur insan var ama hiçbirini kendilerine yakın hissetmedikleri için yalnızlığa hüküm giydiklerini kabul ediyorlar.
İnsanın duygusal yakınlık kurabilmesi çok önemli elbette. Çevresiyle duygusal yakınlık kurabildiği anda eşyaya ve insana bakışı değişebilir çünkü insanın. Etrafında gördüğü nesnelerde, Rabbimizin hangi Esma’sını görebileceğinin arayışında olan bir insan için artık toprak toprak olmaktan, ağaç ağaç olmaktan çıkar.
Çevremizdeki insanlara bile o bakış açısıyla baktığımızda, inanın, hayat bizim için çok daha yaşanılası bir hale geliyor. İnsan bu bakışı kendine düstur edindiği zaman hayata bakışı değişiyor. Her zaman gördüğünüz ağaçlar, çiçekler, meyveler veya bir çocuğun gülümsemesi… Hepsi o kadar değerleniyor ki…
Mahallemizde
Senden başka ağaç olsaydı
Seni bu kadar sevmezdim
Fakat eğer sen
Bizimle kaydırak oynamasını bilseydin
Seni daha çok severdim
Güzel ağacım!
Sen kuruduğun zaman
Biz de inşallah
Başka mahalleye taşınmış oluruz’’
Orhan Veli
Bunları bana düşündüren bu zarif şiir oldu işte… Uzun bir yolculuğu belki de çekilebilir kılan en güzel kazanımlarımdan birisi, yollarda gördüğüm ağaçlara, çiçeklere
‘Rabbim seni ne kadar güzel yaratmış, sende O’nun Cemil esması ne kadar güzel tezahür etmiş, bunun kıymetini bilmelisin’ demek oldu.
Kısa zaman önce okuduğum bir kitapta şöyle bir cümle geçiyordu: ‘Yurt dışında olan ağaçlar ve çiçekler nedense bizim ülkemizdeki kadar güzel olmuyor’muş… Yazar bizim ülkemizdeki ağaçların ya da çiçeklerin daha güzel olmasını şuna bağlıyor :
‘Bizim ülkemizdeki insanlar, ağaçlara çiçeklere bakarken Rablerini görüyorlar ve onları bu kadar güzel yarattığı için Rablerine şükrediyorlar. Bizim ağaçlarımız, çiçeklerimiz normal ağaçlardan farklı besleniyorlar, onlar bizim Rabbimize daha çok şükretmemize vesile oluyorlar…’
Kur’an geldi söz bitti..
Şiirden bahsedip de onun en meşhur olduğu dönemden Cahiliye döneminden bahsetmemek olmaz. O dönem şiirde çok önemli bir seviyeye gelmişlerdi, hatta biz onların serin çöl gecelerinde düzenledikleri şiir müsabakalarını biliyoruz. İşin garip tarafı bu insanlar kitabeler uzunluğundaki bu şiirleri ezberlerinden okurlarmış…
Ama peki Kur’an-ı Kerim geldikten sonra?
O dönemin en önemli şairleri bile Kur’an-ı Kerim geldikten sonra şiir yazamamışlar… O’nda var olan o ahengi o düzeni hangisi yakalayabilirdi ki zaten? Müslüman olmayanların bile geceleri gizlice Kur’an-ı Kerim okunan evlerin önüne giderek O’nu dinlediğini, o ahenge kendini kaptırdıklarını biliyoruz… Hatta kendi kendilerine söz veriyorlar yarın gece dinlemeye gitmeyeceğim diye ama ertesi gece hava karardığında kendilerini yine Kur’an-ı Kerim dinlerken buluyorlar…
Benim hayata bakışım şiirle böyle değişti… Umarım herkes bir gün etrafında olup biten olaylara farklı bir gözle bakmayı başarır ve hayatın şiire bakan penceresinde dinlenmenin keyfine varır…
Ayşegül Türk
This entry was posted
on Perşembe, Haziran 21, 2012
at 05:02
and is filed under
Hayatin icinden...
. You can follow any responses to this entry through the
comments feed
.