Yavuz Bahadiroglu'nun bu yazisi cok hosuma gitti... Okurken icimden gelen buruk bir tebessume engel olamadim. Ne kadar hakli, ne kadar dogru bir noktaya deginmis kendisine burdan cok tesekkur ederim...
Evet !
Hayatın içinde beyin, ruh, yürek de var...
Sevgili dostlarım, merhaba...
Malatya Valiliği, uzun süredir devam ettirdiği "Malatya Okuyor" kampanyasını bir "Birinci Malatya Kitap Fuarı"yla taçlandırdı...
Pek çok yazarla birlikte bendenizi de dâvet etme nezaketini gösterdiler...
02 Mayıs 2012 Çarşamba günü imza ve sohbet için fuarda bulundum. Gerek imzam, gerekse sohbetim fevkalâde yoğun geçti. Malatyalıların kitaba ilgisini görünce, Malatya'nın 20 yıl öncesine dönmeye başladığını, ara verdiği "okuma"ya yeniden sarıldığını düşündüm. Çok mutlu oldum.
Bu işe yüreğini ve emeğini koyan Malatya Valisi hemşehrim Sayın Doç. Dr. Mehmet Ulvi Saran beyefendi ile sürekli koşturan ekibini tebrik ediyorum. Darısı diğer kentlerimizin de başına!
Vaktiyle Malatya, "okuyan kentler" sıralamasında öne çıkan şehirlerimizdendi. Sonra ne olduysa oldu, kitapla arasındaki yürek bağında arızalar meydana geldi.
Battal Gazi, Niyazi-i Mısrı (Mehmed), Sadrazam Koca Ragıp Paşa ve Turgut Özal gibi değerli isimler çıkaran bu şehir son yıllarda yalnızca "kayısı" ile anılmaya başlandı.
Niyazi-i Mısri gibi bir cevherin olsun, ama sen tut kayısı ile özdeşleş, olur şey değil! Şu şiir kudretine ve tasavvuf derinliğine bakar mısınız?
"Derman arardım derdime, derdim bana derman imiş,
"Burhan sorardım aslıma, aslım bana burhan imiş...
"Sağ u solu gözler idim, dost yüzünü görsem deyu;
"Ben taşrada arar idim, ol can içinde can imiş."
Tek başına Mısrî bile hem Malatya'yı, hem de tüm Türkiye'yi şereflendirmeye yeter.
Ya Battal Gazi?..
Bizim köy camiinin "muhabbethane" kısmında geceler boyu "Battal Gazi Destanı"nı okuduğumu (Osmanlıcasından) unutamam. Ben okur, cemaat dinlerdi. Hakkı Amca kimseye "çıt" çıkarttırmazdı.
"Roman"ı onunla tanıdım. Kahramanlık duygusunu ilk onda tattım. İlk romanlarımda bu yüzden "Battal Gazi" tadı var. Diyebilirim ki, o benim ilham kaynağım oldu.
Böyle değerleri olan Malatya'nın salt kayısısıyla tanınması, midenin, yürek ve beyinden önce geldiğinin resmidir.
Sadece o mu?
Diğer şehirlerimiz de maalesef mide eksenli anılıyor...
Adana= Kebap... Adıyaman= Üzüm... Amasya= Elma... Antalya= Portakal... Balıkesir= Ayran- Hoşmerim... Bolu= Et- Aşçılar... Bursa= Şeftali- Kestane şekeri... Çanakkale= Domates... Çankırı= Kavun... Çorum= Leblebi... Diyarbakır= Karpuz... Trabzon= Ekmek... Rize= Çay- Hamsi... Sakarya= Islama köfte... Giresun-Ordu= Fındık... Tekirdağ= Köfte... Kayseri= Pastırma... Kahramanmaraş= Dondurma... Gaziantep= Baklava- Fıstık... Şanlıurfa= Çiğköfte... Karaman= Koyun... Ankara= Keçi... Konya= Etli ekmek... Manisa= Mesir macunu... Erzurum= Cağ kebabı... Erzincan= Tulum Peyniri... Edirne= Ciğer- Ayçiçeği... İzmir= Lokma- Kemalpaşa tatlısı... Mersin= Tantuni... Kocaeli= Pişmaniye... Afyon= Kaymak- Sucuk... Hatay= İçliköfte...
Bu kadar yeter, gerisini nasılsa bulursunuz.
Bir ülkenin en büyük zenginliği yiyecek-içeceği değil, insanlarıdır. Değerli bir insanın önüne kayısıyı, şeftaliyi, elmayı geçirirseniz insansız kalırsınız.
Elbette dünya "geçim dünyası", ancak hayat yiyip içmekten ibaret değildir.
Hayatın içinde beyin, ruh, yürek de var...
Mideyi doldururken, ruhlarını aç bırakan milletlerin geleceği yoktur!
Yavuz Bahadıroğlu
This entry was posted
on Cumartesi, Mayıs 19, 2012
at 06:17
and is filed under
Hayatin icinden...
. You can follow any responses to this entry through the
comments feed
.