Benim hayat alanımı daraltan…
Yolda yürürken adım başı karşıma çıkan…
Derin bir nefes almak için başımı gökyüzüne kaldırdığımda manzaramı karartan…
Böylelikle içimi daraltan… Sık sık ahir zamanın geldiğini hatırlatan…
Devasa taş yapılara artık tahammülüm kalmadı!
Alıp başımı şehir dışına çıkmak istiyorum.
Ve bu isteğimi derhal gerçekleştiriyorum.
Yol boyunca sağlı sollu siteler, kentler, konutlar inci gibi dizili duruyor!
Alaycı bir ifadeyle bana gülümsüyor.
Anladım ki bu saatten sonra ‘şehir dışı yolculuğu’ anlamını yitirdi.
Peki, mücadele bitti mi? Elbette hayır!
Madem yeryüzünde kaçış alanı kalmadı. Madem dış dünyadan fayda yok bize.
Gelin içimize dönelim. Gelin, gönüllerimizi istila edelim! Amma velâkin…
Öncelikle gönüllerin nasıl istila edileceğini ‘idrak’ edelim. Zira her şey idrak ile başlıyor.
İnsanı insan yapan unsurlardan en önemlisi ‘idrak’ meselesi.
Bu yılki Berat Kandili Gecesi müthişti. Sabaha kadar, İstanbul’ da yatan büyük zatların mezarlarını ziyaret ettik. Sümbül Efendi, Merkez Efendi, Mehmet Emin Tokadî Hazretleri… Nihayet Piyer Loti’de soluklandık. Vee oradan Geylani Hazretleri’nin kabrine doğru yolculuğumuza devam ettik.
Sabahın ilk ışıkları vuruyordu yüzümüze. Mezar taşları yol gösteriyordu bize. Ama ne taşlardı!
Üstlerindeki sembollerden anlıyorduk zatın mesleğini, kaç çocuk sahibi olduğunu.
Bir de şimdiki mezarlara bakın.
Gıcır gıcır parlayan granitler, lambalar, kuş kondurmalar… Nasıl insanlarız yahu?
Ölüleri bile rahat yatırmaz olduk.
Lafı geldiğinde ‘eski zihniyet’ diye bahsederiz ya, toprağın altında yatanlardan. O eskiler bugün dirilip aramızda yaşamaya başlasa… Neyin peşinde olduğumuzu anlasa…
Zamanı nasıl boşa geçirdiğimizi görse…
Yüzümüze bakarlar mı?
Gerçekte kimin zihniyeti eski?
Kimin idraki daha kuvvetli?
Dervişler, kutuplar, abidler hep saklarmış meziyetlerini. Sıradan insanlar gibi halkın içinde yaşarlarmış. Kimse bilsin istemezlermiş âlemlerin Rabbi ile aralarındaki ilişkiyi. Ooohhhh! Şimdilerde herkes bilge sanıyor kendini. Üç beş tane film izleyen, sinema emektarı gibi ahkâm kesiyor. Zaten bu devirde kadın, erkek herkes futbol eleştirmeni!
Sevgili Okur! Ben kaçıyorum. Kanuni Sultan Süleyman’a özendim. Onun yaptığı gibi bir mezar bulup içine girmek istiyorum. Yerin üstünde yaşarken pek mutlu değilim. Anladım ki betonlaşmış yapılar ve zihniyetler bana göre değil.
Kararlıyım… Yerin altındakilerin idrak düzeyine erişmeliyim. Gönlümün derinliklerini zorla istila etmeliyim. Bana lütfen ‘eski zihniyet’ deyin olur mu? Öyle ‘modernize edilmiş fikirler’ mevcut ki! İdrakimi zorluyor. ‘Yeni’ olarak kabul edilmeyi hakaret sayabilirim.
Melda Bekcan
This entry was posted
on Çarşamba, Ağustos 01, 2012
at 19:44
and is filed under
Ruha dokunanlar
. You can follow any responses to this entry through the
comments feed
.