Diyor ki, at idrarını yapmış üzerine bir saman çöpü koymuş, üzerine de bir sinek oturmuş; var mı benim gibi kaptan-ı derya diye geziyor. Bu dünyada kendini beğenen kişi aynen böyledir. Başka bir hikâyesinde kendini beğenen, kendini âlim sanan, bütün herkesi eleştiren insanı şöyle gülünç bir duruma düşürüyor.
Mesnevi’de: Adamın biri sağırmış. Komşusunu ziyarete gitmiş. Sağır adam komşusunu ziyarete gidip ne yapabilir? Komşu hasta, hastayı ziyaret edecek peygamberin hadisi var. Demiş ki içinden sorarım, nasılsınız efendim derim? O da mutlaka Müslüman değil mi iyiyim der, ben de maşallah derim, ne yediniz derim, sizi kim iyi etti derim dönerim. Gitmiş ama adam çok hastaymış.
- “Nasılsınız” diye sormuş.
- “Ölüyorum” demiş adam.
- “Oh oh maşallah” demiş,
- “Peki siz ne yediniz de iyi oldunuz” diye sormuş.
Adam çok kızmış tabi
- “Zehir” demiş.
- “Ne birebir çözümdür efendim” demiş.
- “Peki sizi kim iyi etti?”
Adam iyice sinirlenmiş
- “Azrail” demiş.
- “Aman ne iyi bir doktor seçmişsiniz” diye cevap vermiş diğeri.
Ve çok iyi vazife yaptığına inanarak çıkmış oradan. Mevlâna diyor ki, etrafımızdaki insanların, çok aşırı taassup olanlar ya da Ateistler bu sağır adam gibidir, ezelden kulakları mühürlenmiştir. Bunlarla niçin uğraşıyoruz? Onlar da sizin söylediklerinizi anlamıyorlar onun için abuk sabuk konuşuyorlar.
O zaman dünyada kendimizden başka eleştirilecek hiçbir şey yoktur, bizim kendi sağırlığımızı yenmemiz lazım.
This entry was posted
on Cuma, Ağustos 10, 2012
at 02:13
and is filed under
Ruha dokunanlar,
Tebessum Ettirenler
. You can follow any responses to this entry through the
comments feed
.