Siz hiç buruk bir iftar yaşadınız mı? Enfes iftar sofrasına oturmadan önce,sadece makarnayla iftarını açacak olan bir aileden haberiniz olsa ne yapardınız?...
O gün çok telaşlıydı. İftara gelecek olan misafirler için hazırlık yapıyordu. Eşi, o beldenin sevilen doktorlarındandı. Hastanedeki tüm doktorları, hemşireleri çağırmışlardı iftara. Camların tozunu alırken, karşı arsadaki gecekondunun bacasından, kara dumanların yükseldiğini gördü.
“Ne yakıyorlar bunlar böyle? Etrafı, kötü koku ve is sardı” diye söylendi. Hışımla kapattı camı. Bu kötü kokunun, evini de sarmasını istemiyordu. Geniş salona, iki ayrı masa kurdu.
Tepsilerde çeşitli börekleri, birbirinden farklı bir yığın tatlı çeşitlerini, tencereler dolusu etli yemekleri ve özenle süslenmiş salataları, tablo gibi dizdi masaya. Masalarda, eksik olup olmadığını kontrol ederken, ikindi namazını kılmadığı geldi aklına.
Hızla abdest alıp, namaza durdu. Namazını bitirmişti ki, meyve almayı unuttuğu aklına geldi.
Her şey hazırdı. Akşam ezanının okunmasına daha zaman vardı. Hazırlanıp manava gitmek üzere çıktı evden.
Manava geldiğinde gözü birbirinden güzel meyvelere takıldı. Dört beş çeşit meyve aldı. Poşetleri zor taşıyordu. “Aslında tüm bu yaptıklarım ve aldıklarımla, bir tabur asker doyar. Biraz abarttım galiba” dedi. “Ama olsun mübarek günde, gelenlere ikram etmek lazım. Hem beni, beceriksiz biri olarak görmelerini istemiyorum.”
Elindeki poşetler gittikçe ağırlaşıyordu sanki. Bir gecekondunun önünde durup poşetleri yere bıraktı. Karşıdaki kendi evinin penceresine baktı sonra. Camları temiz görünüyordu.
Gecekondudan gelen bir çocuk sesi duydu. Annesine sürekli sorular soruyor, annesi de üzgün bir ifade ile ve sabırla karşılık veriyordu.
“Anne iftara ne kadar kaldı?”
“Yarım saat yavrum.”
“Peki iftarda, ne yiyeceğiz anne? Sahurdan kalan makarnayı mı?”
Annesi bir an durakladıktan sonra:
“Evet yavrum. Ne güzel değil mi? Allah’a şükretmemiz lazım, onu da bulamayanlar var” dedi.
“Peki anne, babam Almanya’dan dönünce sucuk da yer miyiz?”
Annenin sesi titriyordu. Kesik bir ses tonuyla:
“İnşallah yavrum, inşallah.”
“Ama hep inşallah, diyorsun. Babam hiç gelmiyor. Babam bizi unuttu mu yoksa?”
“Orada çalışıyor ya yavrum.”
“O zaman neden sana, para göndermiyor? Sen, neden başkalarının evlerini temizlemeye gidiyorsun? O sana gönderse ya!”
“Para biriktiriyor yavrum. Geldiğinde çok parası olsun, sana, her istediğini alabilsin diye para biriktiriyor. Hadi gel istersen makarnayı ısıtalım. Bak iftara az kaldı. Soframızı bir güzel kuralım seninle. Sonra dua edelim.”
“Allah’ım verdiğin nimetlere hamdolsun diyelim ki, nankör bir kul olmayalım değil mi yavrum?”
Annesi elinden tutmuş oğlu ile mutfağa girdiğinde camdan yabancı kadını fark etti.
“Buyurun bir şey mi istemiştiniz?”
“Başım döndü biraz, içeriye girebilir miyim? Biraz dinlensem iyi olacak.”
“Tabi buyurun.”
Genç kadın, içeriye adım attığında üzüntüsü daha da arttı.
Elindeki poşetleri oturduğu yere bıraktı.
“Ben, karşıdaki komşunuzum. Şu karşıdaki apartmanın, üçüncü katında oturuyorum. Adım Mukaddes. Ya sizin?”
“Benim de Münevver.”
“Tanışmak bugüne nasipmiş Münevver Hanım. Tanıştığımıza memnun oldum” derken mahzun mahzun bakan çocuğa döndü:
“Oruç tutuyor musun yavrum?”
“Evet tutuyorum, teyzeciğim. Hiç kaçırmadım.”
Çocuk annesine dönüp: “Anne, ben dışarıda ezanı dinleyeceğim. Okununca sana haber veririm” diyerek dışarı çıktı.
İki kadın, baş başa kalmışlardı. İkisi de konuşmuyor, derin bir sessizlik içerisinde yere eğilmiş, utangaç bir şekilde oturuyorlardı. Sessizliği doktorun eşi bozdu:
“Eşiniz yok galiba”
“Eşim... Almanya’ya çalışmaya gitti” dedi alçak sesle…
“Orada ikamet etmesi için, Alman bir kadınla evlenmesi gerekiyormuş… Anlaşmalı bir şekilde boşandık. O günden sonra, bizi ne aradı, ne de sordu…
Beni de çocuğunu da unuttu demek ki…”
Mukaddes hanımın gözleri buğulandı. Bu kadar yakınında yardıma muhtaç ve zor durumda olan biri vardı ve o, bundan habersizdi… Kendini çok kötü hissetti. Onların iftar sofrasındaki makarna ile, evinlerindeki mükellef sofrayı kıyasladı. Utancı bir kat daha arttı. Allah’a nasıl hesap verecekti?
“Komşusu açken, tok yatan bizden değildir” diyen Resul’e nasıl bakacaktı?… O gün, tüm uğraşılarının aslında dünyalık olduğunu düşündü. Bu ailenin ihtiyaçlarını gidermek için eşiyle görüşmesi gerekiyordu.
Ezana on beş dakika kalmıştı ki, kararlı bir ses tonuyla konuşmaya başladı:…
“HADİ BUYURUN, BİZE GİDİYORUZ.
HEP BERABER İFTAR YAPMAYA...
Allah cumlemize boyle duyarli olmayi nasip etsin..amin...