Eskiden çocuklar anlayamadıklarını anne babalarına, dedelerine, dayılarına-amcalarına, ablalarına-abilerine sorarlardı… Nesiller arasında, soru ve cevaplardan sıcacık köprüler kurulur, sohbet muhabbete dönüşür, sağlam iletişimin temelleri atılırdı…
Şimdi her şey Google’a soruluyor!
Uzun zamandan beri Google, çocuklarımızın annesi-babası, ninesi-dedesi, amcası-dayısı, abisi-ablası ve öğretmeni oldu… Çevre ve hayatla aramızdaki iletişim koptu. Fıkralar bile artık internetten okunuyor… Mesajlar da oradan aktarıldığından yürekten çıkmıyor, tabiatıyla da yüreğe girmiyor…
Gülümseme sünnetini unuttuk, bir birimizin yüzüne gülümsemek yerine, gülümseyen şekil gönderiyoruz… Gülme yerine neredeyse kahkaha efekti kullanacağız! Git gide kendi gerçeğimizden kopuyoruz! Sevgiler bile sanal: Evlilikler ise artık televizyonlarda yapılıyor!
Yalnız bir sorun var: Bizim yerimize Google yaşamaz hayatı; çocuklarımızı da televizyon ve internet yetiştirmez.
Silkinmemiz ve “doğru insan” yetiştirmek için adımlar atmamız lâzım.
Eskilerimiz “doğru insanın dört şeyi açık olacak” derlerdi:
1- Yüreği açık olacak (sevebilsin diye);
2. Eli açık olacak (verebilsin diye);
3- Sofrası açık olacak (yedirip içirebilsin diye);
4- Kapısı açık olacak (misafir rahatça gelebilsin diye).
Yüreğimiz kilitli, elimiz yumruk durumunda… Zaten sofra bile kurmuyor, fesfutlarda tıkınıyoruz… Komşuluk ne mümkün! Oturduğumuz “Site”lerin çevresi Bizans surları gibi surlarla çevrili, kapılarımız ise şifreli… Yeni bir hamle belki bu engelleri yıkabilir.
Eskilerimiz “doğru insan dört şeye sahip çıkacak” derlerdi…
1- Eline sahip çıkacak (çalmayacak);2. Beline sahip çıkacak (ahlâki değerleri çiğnemeyecek);3- Diline sahip çıkacak (incitmeyecek);4- Gözüne sahip çıkacak (namahreme bakmayacak).
Ve eskilerimiz “doğru insan”ın temel vasıflarını şöyle özetlerlerdi: Dost ve arkadaşlara karşı tatlı sözlü, samimi, güler yüzlü ve güvenilirdir…
Asla yalan söylemez, hile yapmaz… Gelmeyene gider, dost, akraba ve komşuları ziyaret eder… Yaptığı yardım ve iyilikleri başa kakmaz… Hakka-hukuka riayet eder…
Kimsenin aleyhine konuşmaz, gıybet etmez… İnsanları gülümseyerek selamlar, hal-hatır sorar… Dudaklarından tebessüm eksik olmaz… Her türlü musibet karşısında sabreder… Kötülerden ve kötülükten uzak durur… Fakirlerle dostluktan, oturup kalkmaktan şeref duyar…
Fani dünyaya ait şeylerle övünmez, hiçbir şekilde böbürlenmez, gururlanmaz, tevazu içinde yaşar… Yaptığı hayır ve hasenatta Allah’ın rızasından başka şey gözetmez… Âlimlerle dost olur, sorunlarını onlara danışır… Allah’ın emir ve yasaklarının dışına çıkmamaya çalışır…
Saygı ve sevgi çizgisinde yaşar…
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
This entry was posted
on Salı, Mayıs 21, 2013
at 06:46
and is filed under
Hayatin icinden...
. You can follow any responses to this entry through the
comments feed
.