Sadece Osmanlı arşivleri, kıymetli evraklar dış devletlere verilmemiş.
Neredeyse, Osmanlı hazinesini de kaybediyormuşuz.
Geçmişin hazinesinden kurtulmak için de çok çaba vermişiz.
Köprü dergisinin Kasım 1982 sayısında, İbrahim Hakkı Konyalı ile "Tarih yağmacılığı ile asırlık mücadele" başlığı ile yapılan bir röportajdan konuyu öğreniyoruz.'
"Topkapı Sarayı'ndaki mücevherler ve kıymetli eserlerin Amerika'ya rehin olarak verilmesinden sizin teşebbüsleriniz neticesinde vazgeçilmişti, bize bu konuda malumat verir misiniz?" diye soran muhabire İbrahim Hakkı Konyalı'nın verdiği cevap ilginç:
"Evet, bir vakitler Topkapı Sarayındaki bütün mücevheratın, kıymetli tarihi yadigârların -ki bunların arasında Kaşıkçı Elması, Şeb-i Çırağı ve başka elmaslar, askılar bulunuyordu- memleketin imar ve inşası için Amerika'ya rehin verilmesi kararlaştırılmıştı.
Avrupa'dan üç eski eser mütehassısı çağrılarak bu mücevherlerin değerleri tespit edilmek istendi. Topkapı Sarayı'ndaki 2 kilo ağırlığa sahip zümrüt için mütehassıslardan biri 'Bunu dünya serveti satın alamaz', diğeri de 'Bunu parçalayıp ayrı ayrı satmak lazım' diyordu. Bu eserlerin tarihi ve manevi değerlerini hiç nazara almaksızın üzerlerindeki mücevherleri değerlendiriyorlardı.
Mesela Şah İsmail'in tahtına üzerindeki elmas, zümrüt ve yakutların maddi değeri ölçülerek kıymet biçiliyordu. Rehin işi kat'ileşmişti. Rehinleri bir Harp gemisi Amerika'ya götürecekti. Ben, bir gün önceden Son Posta gazetesinde şu mealde bir yazı yazdım:
'Topkapı Sarayı'ndaki bütün mücevherat ve tarihi değeri haiz kıymetli eserler bir devlete rehin edilmiş olup bir harp gemisiyle yola çıkarılacaktır. Bir düşman devlet bunu öğrenmiş, denizaltı ile bu gemiyi batıracakmış.'
Yazdığım şey hakikat olduğu için ne benden, ne de gazeteden bu haberi nereden aldığımı sormadılar. Eserlerin zırhlı ile Amerika'ya gönderilmesinden vazgeçildi. 'Bunları size burada rehnedelim' şeklinde bir teklifte bulunduk, ama Amerikalılar bu teklifi reddettiler ve sözleşme iptal edildi".
Böylece Osmanlı hazinesinden kurtulma macerası direkten döner. Ne ki hazine kadar değerli tarihi vesikalar hamur haline getirilmiş ya da yok pahaya dışarı satılmış. Abdülhamit zamanında sadece Yıldız'daki evrakın sayısı 1 milyon civarındadır.
Bu konuda İbrahim Hakkı yine çok dertlidir:
"Bir ara Ayasofya'nın üst kat mahfillerinde bazı tarihi evrakın tasnifine başlanmıştı. O sıralarda Almanya İmparatoru'nun İstanbul'a geleceği ve Ayasofya'yı gezeceği için bu vesikalar, küreklerle, moloz gibi, papaz odalarına ve merdiven başlarına atılmıştı...
Geçen zaman zarfında bütün evraklar yağmur sızıntılarından ve güvercin pisliklerinden perişan olmuştu. Hazine-i Evrak'ta, dedelerimizin fethettiği Balkanlar ve Avrupa ülkeleri ile ilgili vesikalar bulunduğunu öğrenen bir Bulgar albayı, Cumhuriyet'ten sonra İstanbul'a gelmiş ve maddi menfaatler karşılığında temin ettiği bazı adamların yardımıyla en mühim evrakların bulunduğu Maliye Hazine-i Evrakı'na girmeye muvaffak olmuştu.
Bu adam, Hazine-i Evrak'taki vesikaları 'Yıpranmış, işe yaramaz evrak' diye rapor ettirerek satın almış...
Vesikaların yurt dışına çıkarılması şartını da mukavelenameye koydurmuş. Evrakların 1931 Haziran'ında kuru ot ve paçavra fiyatına satılarak, ot balyaları gibi çemberlenmiş halde vagonlara gönderilişine şahit oldum.
Orhan Gazi devrine kadar çıkan tarihi vesikalarımızı okkası 3 kuruş 10 paraya Bulgarlara satan bu çeteyi yakalattım... Fakat bir aftan istifade ettiler, cezadan kurtuldular.
Mezkûr tarihi evrakımız Alman, İtalyan ve Bulgar mütehassıslar tarafından Bulgaristan'da yıllar süren çalışmalar sonunda tasnif edilmiş, bunların bir kısmı Vatikan Müzesi'ne, bir kısmı da Alman Ziraat Müzesi'ne satılmış, kalanlar ile de Sofya'da zengin bir arşiv kurulmuştur.
Vesikalarla ilgili olarak iki ciltlik bir kılavuz da neşredilmiştir. Bugün dörtbaşı mamur bir Osmanlı Tarihi yazmak isteyenlerin Sofya'ya gitmeden bunu yapamayacakları muhakkaktır. ...300 ton vesikanın İzmit Kâğıt Fabrikası'na gönderilip hamur haline getirildiğini işittim.
Askeri Müze'nin de çok zengin arşivi vardı. Müzenin önüne yanaşmış kamyonlara doldurulmak üzere vesikaların çuvallara tıkıldığını gözlerimle gördüm. Vesikalar hamur oldu, mesuller de yaptıkları ile kaldılar".
Bir medeniyete savaş açanlar ne yazık ki kendi evlatları.
Ancak lağım farelerinin yapacağı pis bir düşmanlıkla onca eser heba edilmiş.
Yazıklar olsun.
Mine Alpay Gün
Insan okuyunca kani donar ya hu! Nasil seyirci kalinmis bu kadar tahribata, bu kadar (bence) zorbaliga anlamak mumkun degil..:(( Tarihi dokusudur bir ulkenin en buyuk zenginligi.. Gecmisidir anli sanli... Rabbim dost gorunen dusmanlardan muhafaza eylesin, firsat vermesin insallah..:((
This entry was posted
on Salı, Temmuz 24, 2012
at 18:10
and is filed under
Hayatin icinden...
. You can follow any responses to this entry through the
comments feed
.