Egitim ogretim deyince sadece okullar da gosterilen dersler geliyor akla hemen... Aslinda esas egitim 4 yas 4 ay 4 gunlukten itibaren baslar diyor imam-i Gazali ihya-ul ulumiddiyn eserinde. Dini egitim hepsinden once gelir...Osmanli zamanina bakildiginda ya da ondan da once ki donemlere; ilk dini egitimin hafizlik hatta hadis hafizligina kadar da isi goturen var sonrasin da da diger dersler gelirdi... Neticesinde de Fatih Sultan Mehmet gibi, Mimar Sinan gibi, Yavuz Sultan Selim gibi hatta ibn-i Sina gibi dev isimleri goruruz... Ornek sahsiyetler, her turlu ilmi almis buyuk insanlar... Mesela sizinle bir tanesini inceleyelim bakalim...
Müslüman düşünürlerin ve bilim adamlarının nasıl bir eğitim aldıkları hakkında bilgi veren Prof. Dr. Alparslan Açıkgenç, büyük filozof ve tıp doktoru İbn-i Sina, optik biliminin kurucusu olan İbnü'l-Heysem, kan dolaşımını keşfeden İbn'un-Nefis ve sosyolojinin kurucusu, büyük tarih filozofu İbn-i Haldun, kelam ilminin büyük düşünürleri İmam-ı Eşari, İmam-ı Azam Ebu Hanife ve İslam hukukunun dâhi âlimi ve hukuk metodolojisinin kurucusu İmam Şafi'î gibi İslam tarihinin önemli alim ve düşünürlerinin aynı eğitimi aldıklarını belirterek bu eğitim sistemini şu şekilde açıkladı:
“Müslüman Düşünürler İlkokulda Değerler Eğitimini Alıyorlardı”
“Müslüman alimler ilk öğrenimine Kuran ile okuma ve yazmayı öğrenmeye başlıyorlar. Bugün değerler eğitimi diyebileceğimiz fıkıh ve ilmihal eğitimi ile devam ediyorlar. Ardından ezber başlıyor.
Bugün ezber yapmaya karşı bir tutum var. Ancak İslam eğitim sistemi ezber üzerine kurulmuştur. Bu ezber sistemi sorun çözmeyi dışlayan bir eğitim anlayışı değildir. Aksine eleştirel tavrı kazandıran ve hatta kendi hocasını da gerektiği yerde eleştirmeyi ilim ahlakına uygun ve saygılı bir dille yapabilen öğrenciler yetiştirmekteydi. Ezberlemede ise iki önemli husus bulunmaktadır bunlar;
Kuran ve Hadis ezberidir. İbn-i Sina 7 yaşında hafız oluyor ve sonra en azından iki-üçbin kadar hadis ezberliyor; aynen bir tefsir âlimi olan Taberî gibi.
Müslüman düşünürlerin ve alimlerin hepsi, ister fizik, kimya, biyoloji gibi kevnî ilimlerde ilerlesin isterse tefsir, hadis, tarih, dil-edebiyat, mantık, kelam ve fıkıh gibi dinî ve sosyal ilimlerde ihtisas sahibi olsun, aynı eğitimi alıyorlardı. İlköğrenimi Arapça dil ve belagatı öğrenerek tamamlıyorlardı.
Genellikle bu süreç 12-13 yaşında bitiyordu. Ortaöğretime ise tefsir ilmi ile başlayıp, Hadis usulü ile devam ediyorlar. Ortaöğretimde matematiğe çok önem veriliyor. Matematik üzerinde özellikle duruluyor. Ancak Orta öğretimde Kevni ilimlerde daha ağırlıklı bir eğitim yavaş yavaş başlıyordu. Bugün buna tabiat bilimleri deniliyor. Bu İslam geleneğinde kevniyat ilimleri olarak geçmektedir.
Müslümanlar ayrıca tarihe çok önem veriyorlardı. Tarih eğitimin önemli bir parçasıydı. Mantık eğitimi de çok önemseniyordu. Kelam ve felsefeye girişle ortaöğretim bitiyordu. Yükseköğretimde ise yine yüksek matematik öğretiliyordu. Bu matematik bilgisi miras hukukunda da çok kullanılıyordu. Bu yüksek düzeyli matematiği herkes öğreniyordu. Bununla beraber mantık, felsefe, musiki, kozmoloji, kimya vs. ilimleri tahsil ederek yükseköğretimi bitiriyorlardı.
İbn-i Sina nasıl Doktor Oldu?
Mesleki eğitim medrese eğitiminin bir parçası değildi. Medrese eğitimi üretime yönelik değil teorik bir eğitimdi. Medreseler değerleri ve ilmi araştırmaları veren kurumlardı. İbn-i Sina medrese eğitimini tamamladıktan sonra hastanelere yönelmiştir. Nitekim o anatomiye çok çalışmıştır. Bazı hastalıklara çözüm bulabileceğini tahmin etmeye başlayınca hastanelere gidip tıp eğitimini alıyor.
İbn-i Sina tıp ilmini hastanelerde yaptığı çalışmalarla geliştirmiştir. Böylece teori ile pratiği birleştirerek tıp doktoru olmuştur.” Aynı şekilde İbnü'l-Heysem de medresede optik eğitimi almamıştır. Ancak gerekli altyapıyı orada tamamlamış ve sonra optik için gerekli üst seviyede fizik ve matematiği enine boyuna kendisi çalışmıştır. Bu konularda kendinden önce gelen bilim adamlarının eserlerini de incelemiş ve zamanında yaşayanlar varsa onlarla ayrıca konuyu etüd etmiştir ve uygulamalı bilimlerdeki ihtisaslaşma genellikle bu şekilde oluyordu. İhtisas eğitimi veren nadir medreseler de bulunmuyor değildi ancak bunlar azınlıkta idi ve bunların çoğu da özellikle Fatih döneminde daha belirgin hale gelmiştir.
Simdi aramizda bu bilgilerden bizene diyenler olabilir ancak ben kesinlikle bunlarin herkes tarafindan bilinmesi gerektigini dusunuyorum... En azindan bu kadarini bilmemiz lazim... Belli basli buluslarin altina imza atan isimlerin nasil yetistirildigi, aldiklari egitim ve yasam tarzlari ile ilgili kafamizda bir sekil olusmasi acisindan bilmemiz lazim... Bunlar zoru basarmis insanlar... Gunumuzde gerekli gereksiz, onemli onemsiz her ismi biliriz en azindan kafamizda nasil olduklari ile ilgili bir seyler vardir, kaldi ki cocuklarimiz bile gereksiz tanimamasi gereken herkesi masallah bazen bizden iyi taniyorlar... Ancak bir Eyup Sultan ya da Yavuz Sultan Selim'i ne kadar biliyorlar...Cogu yetiskin eminim Ibn-i Sina'yi bile bilmez.. Yazik gercekten cok yazik...
This entry was posted
on Salı, Aralık 20, 2011
at 10:47
and is filed under
Hayatin icinden...
. You can follow any responses to this entry through the
comments feed
.