Dar Kafalılık  

Posted by Tespih Taneleri... in

Dar kafalı kimse siyaset meydanına girmişse, yandı gülüm keten helva...


Bütün bir milletin başını belaya sokar. Belki durduk yerde kan dökülür. Kan davaları başlar. Masum insanlar iftiraya, zulme maruz kalır.


Dar kafalılık görüş ufkunun darlığıyla, mesafesizliğiyle ilgilidir. Dar kafalı kıyas (mukayese) yapamaz.


Yaptığı mukayese kısırdır, verimsizdir ve en önemlisi isabetsizdir. Dar kafalı kişi, ancak belli bir faktör üzerine odaklanır, o faktör üzerine kendince yargılar geliştirir ve ulaştığı sonuca da körü körüne bağlanır.

O sonuç artık o kişi için saplantı haline gelir ve öldüm Allah desen önyargısından vazgeçmez. Saplantısının üzerindeki inadını kırmanın imkânı yoktur.

Muhammed Ebu Zehra, dar kafalının örneğini Hariciler üzerinden veriyor. Onların hamaset duyguları ve kelimelerin zahirine saplanma hevesiyle temayüz ettiğini söylüyor. Haricilerin çoğunda güya İslam'a hulûsla hizmet etme düşüncesi hâkimdi. Fakat bunda yanlış yoldan yürüdüler. Ters bir istikamet tuttular. Hataları burada idi.

Rivayet olunduğunu göre, Hz. Ali onlarla münakaşa yapmak üzere İbn-i Abbas'ı gönderdi. İbn-i Abbas yanlarına gelince izaz ve ikramla karşıladılar. İbn-i Abbas, karşısında öyle adamlar gördü ki, uzun müddet secde ede ede alınları dağlanmış gibi yara olmuş, elleri, yerlere çöken deve dizleri gibi kalınlaşmış. Sırtlarında yıkana yıkana eskimiş gömlekler var.


Bunların akidelerinde ihlâs üzere olduklarında şüphe yok. Fakat bu ihlâsın noksan tarafları da çok: evvela dinî anlayışları yanlış. Dalalete sapmışlar, dinin özünü anlamıyorlar. Kendilerine muhalif olan her müslümanın kanını helal sayıyorlar.

Ebu Abbas Müberred, El-kâmil'inde diyor ki, Haricilerin enteresan olaylarından biri de şudur:

Bir defa bir Müslüman ile bir Hıristiyan'a tesadüf etmişler, Müslüman'ı öldürmüşler, Hıristiyan'a peygamberine olan ahdini muhafaza etmesini tavsiyede bulunmuşlar. Abdullah b. Habbab'a rastladılar, boynunda Mushaf-ı şerif asılı, yanında da gebe olan karısı var. Bu insafsızlar Abdullah'ı yakalayıp:


— Şu boynunda asılı olan kitap bize seni öldürmemizi emrediyor, dediler ve ona:


— Ebu Bekir ve Ömer hakkında ne dersin? Diye sordular. O da onları hayırla yâd etti.


— Hakem tayin etme hadisesinden önce Hz. Ali hakkında ve keza Hz. Osman'ın altı senesi hakkında ne dersin? Dediler.


O da yine hayırla yâd ederek cevap verdi.


— Hakem meselesi hakkında ne dersin? Diye sordular. O da şu cevabı verdi:


— Benim diyeceğim şudur: Hz. Ali Allah'ın kitabını sizden çok daha iyi bilir. Dinini sizden daha iyi korur, sizden çok daha basiret sahibidir.


— Sen hidayete tabi olmuyorsun, adamlara isimlerine bakarak tabi oluyorsun, dediler ve onu dere kenarına çekip hayvan boğazlar gibi kestiler. Orada bulunan bir Hıristiyan'dan hurma satın almak istediler o da:


— Hurma parasız sizin olsun, dedi.


— Parasız asla kabul etmeyiz, dediler.
Hıristiyan bu adamların yaptıklarına şaşarak:


— Ne acayip kimseler, dedi, Abdullah bin Habbab gibi bir zatı öldürdüler, bizden parasız hurma kabul etmezler...
(Muhammed Ebu Zehra, Ebu Hanife, çev: Osman Keskioğlu, t, s.205 vd. tarihsiz, İstanbul).


Öyle düşünüyorum ki, kendi saplantısının kölesi haline gelmiş olan modern zamanların Haricileri bu Haricilere bin kere rahmet okutur.




Rasim Özdenören

This entry was posted on Pazar, Aralık 25, 2011 at 00:41 and is filed under . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

2 yorum

Bloğunuzu beğeni ile takip ediyorum. Emeğinize sağlık. Bloğumda sizin için bir ödül var uğrarsanız sevinirim.

25 Aralık 2011 16:16

Tesekkur ediyorum degerli ödülünüz ve yorumunuz icin... Saygılarımla

27 Aralık 2011 00:06

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails
Site'de Kaç Kişiyiz