Bir toplumun seviyesi o toplumda yetisen bilginlere, sanat ve maharet erbabina gosterilen saygiyla dogru orantilidir. Uzulerek belirtelim ki, bu olcuyu kendi ulkemizin degerlerine uyguladigimiz zaman, son derece vahim bir manzara ile karsilasiyoruz. Hic kuskunuz olmasin ki, bu ulkenin en magdur, en mazlum insanlari olarak kalem erbabini goruyoruz.
Televizyonlar ve gazeteler sanatci gecinen, fakat o guzelim kavramla hic bir ilgisi olmayan insanlarin,olum haberini gunlerce sutunlarinda ve ekranlarinda buyute buyute veriyorlarda bir bilginin veya gercek bir sanatkarin vefatini ya duymazliktan geliyorlar ya da bir iki cumle ile gecistiriyorlar.
Turkce'nin en buyuk, en kapsamli sozluklerinden birini yaklasik dort bin sayfa ve dort buyuk cilt halinde kaleme alan, eski valilerimizden Huseyin Kazim Kadri Bey, dunyasini terk ettigi zaman bugun oldugu gibi o gunde devrin gazeteleri susmuslar, onun olum haberine, sevgilisini olduren kundura boyacisinin haberinden daha az yer vermislerdi.
26 Ocak 1934 tarihli Son Posta gazetesinde yayimlanan bir makaleden ogrendigimize gore, merhum Huseyin Kazim Kadri Bey, bir gun yamali bir lastikle Galata Koprusu'nde yuruyen taninmis bir edebiyatciyi yaninda ki arkadasina gosterir,bu hazin manzara karsisinda uzuntulerini dile getirdikten sonra sunlari soyler:
On besinci yuz yilin buyuk ustadlarindan Mevlana Husrev, istanbul kadisi iken namaz kilmak icin Ayasofya'ya gittigi zaman butun halk mutlaka ayaga kalkardi. On safa gecmesi icin kendisine yol verilirdi. Bugunun ustadlari ise, iste gordugunuz gibi, saglam bir ayakkabi ayakkabi bile bulamiyorlar, adeta yalinayak geziyorlar.
Cinaralti Kitap Sohbetleri
Gunumuzde durum hakikaten boyle, gercek sanatci ve yazarlara hak ettikleri deger malesef verilmiyor. Bu topraklar cok sanatci yetistirdi. Hala onlarin biraktigi eserlerle universitelerde tezler hazirlaniyor ya da televizyon, radyo programlari yapiliyor, tiyatro veya sinemada kullaniyorlar... Eskilerin golgesinde bir seyler yapilmaya calisiliyor...Neticede ne varsa eskilerde var... Ne miras birakmislar ki, farkli farkli her alanda kullaniliyor...
Bazilari tamamiyle rant amacli kotu bir sekilde gunumuzde sunuluyor, iste buna cok uzuluyorum. Zira bence bu eserlere de, gecmis sanatcilarimiza hatta gunumuzde hala yasayan, gercek sanatcilara da hak ettikleri degerin verilmesi adina calismalar yapilmalidir. Sanat ve sanatci bir ulkenin medeniyet seviyesinin gostergesi oldugu gibi, dunya capinda varliginin da bir imzasidir diye dusunuyorum. Sevgilerimle...
Televizyonlar ve gazeteler sanatci gecinen, fakat o guzelim kavramla hic bir ilgisi olmayan insanlarin,olum haberini gunlerce sutunlarinda ve ekranlarinda buyute buyute veriyorlarda bir bilginin veya gercek bir sanatkarin vefatini ya duymazliktan geliyorlar ya da bir iki cumle ile gecistiriyorlar.
Turkce'nin en buyuk, en kapsamli sozluklerinden birini yaklasik dort bin sayfa ve dort buyuk cilt halinde kaleme alan, eski valilerimizden Huseyin Kazim Kadri Bey, dunyasini terk ettigi zaman bugun oldugu gibi o gunde devrin gazeteleri susmuslar, onun olum haberine, sevgilisini olduren kundura boyacisinin haberinden daha az yer vermislerdi.
26 Ocak 1934 tarihli Son Posta gazetesinde yayimlanan bir makaleden ogrendigimize gore, merhum Huseyin Kazim Kadri Bey, bir gun yamali bir lastikle Galata Koprusu'nde yuruyen taninmis bir edebiyatciyi yaninda ki arkadasina gosterir,bu hazin manzara karsisinda uzuntulerini dile getirdikten sonra sunlari soyler:
On besinci yuz yilin buyuk ustadlarindan Mevlana Husrev, istanbul kadisi iken namaz kilmak icin Ayasofya'ya gittigi zaman butun halk mutlaka ayaga kalkardi. On safa gecmesi icin kendisine yol verilirdi. Bugunun ustadlari ise, iste gordugunuz gibi, saglam bir ayakkabi ayakkabi bile bulamiyorlar, adeta yalinayak geziyorlar.
Cinaralti Kitap Sohbetleri
Gunumuzde durum hakikaten boyle, gercek sanatci ve yazarlara hak ettikleri deger malesef verilmiyor. Bu topraklar cok sanatci yetistirdi. Hala onlarin biraktigi eserlerle universitelerde tezler hazirlaniyor ya da televizyon, radyo programlari yapiliyor, tiyatro veya sinemada kullaniyorlar... Eskilerin golgesinde bir seyler yapilmaya calisiliyor...Neticede ne varsa eskilerde var... Ne miras birakmislar ki, farkli farkli her alanda kullaniliyor...
Bazilari tamamiyle rant amacli kotu bir sekilde gunumuzde sunuluyor, iste buna cok uzuluyorum. Zira bence bu eserlere de, gecmis sanatcilarimiza hatta gunumuzde hala yasayan, gercek sanatcilara da hak ettikleri degerin verilmesi adina calismalar yapilmalidir. Sanat ve sanatci bir ulkenin medeniyet seviyesinin gostergesi oldugu gibi, dunya capinda varliginin da bir imzasidir diye dusunuyorum. Sevgilerimle...
This entry was posted
on Salı, Nisan 09, 2013
at 06:46
and is filed under
yasanmis hatiralar
. You can follow any responses to this entry through the
comments feed
.