Bu imkânlar, insanları üzelim diye bize verilmiyor. Şunu unutmayalım:
Amellerin en hayırlısı, bir müminin gönlüne sevinç olmaktır. Her şeyin
hızlandığı bir devirde yaşıyoruz. Bazen, hak geçmesin diye durmamız ve düşünmemiz gerekiyor. 'Sürat felakettir' sözü boşuna söylenmemiş. Hayat hızlanıyor, şartlar alabildiğine ağırlaşıyor. Bu hız ve zorluk yüzünden, bazı şeyleri görmeye, birtakım incelikleri yakalamaya ne fırsatımız ne de vaktimiz oluyor.
İşte bu karmaşada, yanlış yapmak, hata etmek, daha kolay hale geliyor. Yanlışı bilmeden, istemeden yapmışsak, kul hakkına girmemişsek, sorun yok. Böyle yanlışların, hataların telafisi daima mümkündür.
Bakınız: 'Her insan hata eder. Hata edenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir.' Asıl üzücü, yakıcı ve yıkıcı olan, bir insana (hatta kuruma) zarar vermek adına, bilerek ve isteyerek yanlış yapmaktır. Bunun için açık aramak, kusur bulmaya çalışmak, niyet okumak, fırsat kollamak, şartların olgunlaşmasını beklemek, özetle; islami ve insani olmayan şeylerin peşinden koşmak. Bu fenalığı, hak ve hakkaniyet için yaptıklarını söyleyenler de var. Maalesef.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Bir kimse, başka bir kimseyi mahcup etmek üzerine plan yapıyorsa, adım atıyorsa, onun şahsiyetinden şüphe edebiliriz. Etmeliyiz. Bu söz, yanılmıyorsam, Kastamonulu Selahattin Ata'ya ait: 'Yanlışlar elbette hepimiz için. Fakat doğru insana yanlış yapmak, basit insanlar için.' Güzel demiş. 'Küçük bir hatayı büyük bir hataya çevirmek istiyorsanız, o küçük hatayı savunun' denilir. Yanlışta ısrar etmek, bir müddet sonra, 'haksızlığın tadını çıkarmak' anlamına da gelebilir. Yanlışa yanlışla karşılık vermek ise bizi şuraya götürür: Kötüyle kötü olmak.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Bir kimse, başka bir kimseyi mahcup etmek üzerine plan yapıyorsa, adım atıyorsa, onun şahsiyetinden şüphe edebiliriz. Etmeliyiz. Bu söz, yanılmıyorsam, Kastamonulu Selahattin Ata'ya ait: 'Yanlışlar elbette hepimiz için. Fakat doğru insana yanlış yapmak, basit insanlar için.' Güzel demiş. 'Küçük bir hatayı büyük bir hataya çevirmek istiyorsanız, o küçük hatayı savunun' denilir. Yanlışta ısrar etmek, bir müddet sonra, 'haksızlığın tadını çıkarmak' anlamına da gelebilir. Yanlışa yanlışla karşılık vermek ise bizi şuraya götürür: Kötüyle kötü olmak.
Kural belli: 'Kusur değil, çare bulun.' Kabul ediyorum, çare için önce kusurun ne olduğunu bilmemiz, bulmamız gerekiyor. İşte o kusuru, görmeli fakat göstermemeliyiz.
Tam da burada, Gökhan Özcan'ın şu harika cümlesi karşımıza çıkıyor: 'Dile kemik, zihne fren, insana insaf şarttır.'
Bir de yasal uyarı: 'İnsaf, dinin yarısıdır.' Meselenin zorluğunun farkındayım. Hem insanlara yanlış yapmamak, hem de insanların yanlışını gözler önüne sermemek...
Peki, ne haldeyiz?
Peki, ne haldeyiz?
Kendimizi önemsemekten ve başkalarının açığını aramaktan fazlasıyla yorulmuş durumdayız. Bu ruh hali, ayrıca hırs ve çaresizlik, bizleri yanlışa sürükleyebilir, hata yapma ihtimalimizi arttırabilir.
Söyleyelim ve kurtulalım: 'Hatadan dönmek, döneklik değildir.' Parmak izi gibi, her insanın mizacı farklıdır. Sözlükler, karakter kelimesine şu karşılığı verir: Bir şeyi benzerlerinden ayıran temel özellik. Levent Sunal'ın dediği gibi, 'herkesin herkesten ayrıldığı bir nokta' vardır.
O noktaya saygı duymamız, farkları kusur olarak görmememiz gerekiyor. Öte yandan, 'insan çeşit çeşit, yer damar damar' olsa da, doğru bir tanedir. Kar beyazdır, ölüm vardır, sigara sağlığa zararlıdır, oğlaklar ve kuzular güzeldir, iki kere iki dörttür vb. Asıl mesele, doğrular ile tercihlerin birbirine karışmamasıdır. Fakat karışıyor.
Kişisel anlayışımızı, tercihimizi, zevkimizi doğru diye dayatırsak, insanlara da yanlış yapmaya başlarız. Edebiyattan siyasete kadar bu böyledir. Bir de bulundukları mevkilerden, makamlardan güç alarak insanlara yanlış yapanlar var.
Kişisel anlayışımızı, tercihimizi, zevkimizi doğru diye dayatırsak, insanlara da yanlış yapmaya başlarız. Edebiyattan siyasete kadar bu böyledir. Bir de bulundukları mevkilerden, makamlardan güç alarak insanlara yanlış yapanlar var.
Onlar için ibretlik bir hatırlatma yapalım: Ne oldum değil, ne olacağım. Lidya devletinin başkenti olan Sardes, bugün, küçük bir köyün sınırları içindedir. Salihli ilçesine bağlı Mustafa köyü. Bu kadar basit. Yazdığımız ve yazamadığımız bunca şeyi, şu üç kelime özetlemiş olsun:
'İnsanın içinde olacak.'
İbrahim TENEKECİ
This entry was posted
on Salı, Ocak 15, 2013
at 10:33
and is filed under
Hayatin icinden...
. You can follow any responses to this entry through the
comments feed
.