Yıllar önce bir gazeteci arkadaş, “Sizinle röportaj yapmak istiyorum.” dedi. “Buyur, gel…” dedim. Şöyle bir soru yöneltti: “Hiç ‘Keşke…’ dediniz mi?”
Herkes gibi hayata başladım, sonra kendimin heykeltıraşı oldum. Mermer sütunumu yonta yonta onu insana benzetmeye çalıştım. Hayal dünyasına dalıp mazinin tarlalarında dolaşarak “Ah keşke” diyeceğimiz çok şeyler olabilir amma neye yarar? Mazi elimizden çıkıp gitmiş, istikbale hükmedemeyiz. Öyleyse yaşadığımız zamanı en iyi şekilde kıymetlendirmek gerekir. Yine de bu soruya şöyle cevap verdim:
Keşke hiçbir menfi tavrım olmasaydı. “Kabul etmem, istemem, yapmam” gibi kelimeleri ya hiç kullanmasaydım veya çok az kullansaydım. Bu yaşa kadar her çeşit insanla tanıştım, pek çok insanla çalıştım. Gördüm ki, uzun vadede başarılı olan arkadaşlarımın bütünü tebessüm edebilen ve güzel görüp güzel düşünebilen kişilerdi. Bu yalnızca iş hayatında geçerli bir kural değil, aile hayatında da çok geçerli bir kural… Efendimiz’in (sas) hayatını okuduğumda hiçbir sahnede menfi bir tavrını göremedim. Mesela Peygamberimiz’in (sas) vefatından yıllar sonra bir gün, Ebu Hureyre (ra) çarşıya gider ve malını satmakla meşgul olan esnafa “Mescitte Resulullah’ın mirası taksim edilirken ben sizleri burada görüyorum.” der. Tabii bu haberi duyanlar mescide koşar. Amma kimse dağıtılan bir miras göremez ve geri dönerler. Ebu Hureyre’ye (ra), “Biz taksim edilen bir şey göremedik.” derler. “Sadece bazıları Kur’an okuyordu...” Ebu Hureyre (ra) şöyle cevap verir: “İyi ya; Resulullah’ın mirası da zaten Kur’an değil midir?” O zaman şöyle düşünürüz; mademki Efendimiz (sas) yaşayan Kur’an’dı; öyleyse O’nun mirasından en büyük payı, O’nun ahlakına en çok tâbi olanlar alabilir.
Okuyarak, anlayarak, ibret alarak ahlak anlayışını geliştirmek lazım. Mesela bir anlık sinirle, fevri davranmanın sonu ne oldu? Kavga etmenin, yanlış sözler söylemenin sonu nereye vardı? Kinin sonuçları ne oldu? Açıkça görüyoruz bunları.
Akıllı bir insan için akrabaları, komşuları, arkadaşları bir laboratuvardır. Onların sergilediği davranışlara bakıp, güzel ahlakın insanı hangi noktaya ulaştıracağını anlayabilir. Zaten biraz tefekkür yapınca anlaşılacak ki, Müslümanların en acil ihtiyacı, güzel ahlaktır!.. Ahlakı ve davranışları, karşısındaki şahsın hareketlerine göre şekillenmeyen, bulunduğu yerde bir ahlak abidesi gibi durabilen kişileri görünce, “Bundan daha büyük hizmet olur mu?” diye düşünüyorum. Ahlakıyla geride kalan bir kişiyi de ibadeti öne çıkaramıyor… Fazilet kulesi yokuştur; inilmez düşülür. Bir söz, bir hareket, insanı fazilet kulesinden düşürebilir.
Hekimoğlu İsmail
This entry was posted
on Cumartesi, Temmuz 06, 2013
at 05:26
and is filed under
Hayatın içinden...
. You can follow any responses to this entry through the
comments feed
.