Eyüp Sultan semtindeki mezar taşlarının ve türbelerin uzerlerinde ne yazar hep merak etmisimdir.Bu minvalde kültür, tefekkür ve medeniyet tarihimize iz bırakmış değerlerimize ait birbirinden önemli kim bilir ne ayrıntılar gizlidir. Alman şair ve edebiyatçısı Heinrich Heine bir yazısında “Her mezar taşının altında bir dünya tarihi yatar” der. Gerçekten de mezarlıklardaki binlerce mezar taşı bir vakitler yaşamış ve tarihe mal olmuş kişilerin hatırasını yaşatır. Elbette her ölü tarihte nam salmış bir kişi değildir. Fakat o kişi hayatta olduğu yıllarda bir tarih yaşamıştır ve tarihin bir parçası olmuştur. Bazen bir mezar taşı fazla bir şey anlatmayabilir. Fakat on tanesi bir araya geldiği zaman size çok şey söyleyebilir ve önemli bir bilgiye ulaşabilirsiniz. Mezar taşlarının yanı sıra görkemli birer abide olan türbeler de önemli bir yekûn tutmaktadır. Bu görkemli türbeler, doğal olarak içinde yatan kişi veya kişilerin tarih içindeki varlıklarını, hayat hikâyelerini daha ayrıntılı bir şekilde yansıtmaktadır.
Herkesin merak ettigi bir konu degildir bu lakin benim gibi merak edenler vardir mutlaka..Gecmisin tozu uzerimizden hic gitsin istemedigimden bir yanim hep eskilerde kaldigindan unutmak unutturmak istemedigimden de olabilir. Cunku cok basarili, yigit, cengaver ornek almamiz gereken sahsiyetler geldi gecti bu topraklardan mutlaka tanimamiz gereken... Insan tarihini hakki ile bilirse gelecegine sahip cikabilir.
Çılgın projelerin mimarı Sokullu Mehmed Paşa
Eyüp Sultan’dan geçerken bir Sinan harikası olan Sokullu’nun türbesine de uğrar mısınız? Kanuni Sultan Süleyman Han’ın son dönemlerinde sadaret makamına getirilen Sokullu Mehmet Paşa’nın büyük bir devlet adamı olduğunda bütün yerli ve yabancı kaynaklar müttefiktir.
II. Selim ve III. Murat da dâhil olmak üzere, üç padişaha on üç yıl sadrazamlık yaptı Sokullu. Yarım asırdan fazla devlet hizmetinde bulunan, onlarca savaşı sevk ve idare eden, dünyanın birçok ülkesi ile başarılı antlaşmalara imza atan, ileri görüşlü, ince ruhlu ve yardımsever bir kişiliğe sahip olan Sokullu Mehmet Paşa, cami, medrese, hamam, çeşme gibi birçok hayır eseri yaptırmıştı.
60 yıllık devlet hizmeti sırasında hiçbir görevinden alınmamış, daima bir üst göreve atanmış olması da ayrı bir özelliğidir. Don ve Volga nehirleri arasında bir kanal açarak Osmanlı donanmasına Hazar Denizi yolunu açma, Süveyş Kanalı’nı açma, İzmit Körfezi-Sapanca Gölü-Sakarya Nehri üzerinden Karadeniz’e alternatif bir boğaz açma gibi çağının ötesinde projeleri vardı.
1579 yılının Ramazan ayının ortalarında bir suikast sonucu şehid edildi. Paşa’nın bunca ikbal ve ihtişamına rağmen terekesinden ancak cenazesinin teçhiz ve tekfinine yetecek kadar bir parası çıkmıştı. Sokullu Mehmet Paşa’nın ölümü ile Osmanlı Devletinin “yükselme dönemi” olarak adlandırılan devri de sona ermişti.
Türbesi, Eyüp Sultan’da, Camii Kebir caddesi üzerinde, Siyavuş Paşa Türbesi karşısındadır. Türbe Mimar Sinan eseridir ve 1568 tarihlidir. Çok köşeli, köşeleri ince sütunlu ve kubbeli bir yapıdır. Sivri kemerli, pencereler alçı kafeslidir. Türbe içerisinde Sokullu Mehmet Paşa’nın ahşap sandukasından başka beş ahşap sanduka daha bulunmaktadır. Ayrıca türbe içerisinde Sokullu’nun yakınlarına ait on tane mermer lahit daha bulunmaktadır. Estergon’u fetheden Sokulluzade Lala Mehmet Paşa’nın kabri de türbenin avlusunda yer almaktadır.
28 yıl şeyhülislâmlık yapan Ebussuud Efendi
Şeyhülislâm Ebussuud Efendi, Osmanlı İmparatorluğu’nun en görkemli olduğu bir dönemde otuz yıla yakın şeyhülislâmlık yapmış büyük bir İslam âlimi idi. İslam Hukuku’nun tatbikatında büyük hizmetler görmüş, tefsir, fıkıh ve diğer ilimlere olan derin vukufiyeti onu haklı olarak Osmanlı âlimlerinin en meşhurları arasında zirveye taşımıştı. Türkçe, Farsça ve Arapça 20'den fazla eseri var olan Ebussuud Efendi, Arapça yazdığı tefsiri ve fetvaları meşhurdur.
Mustafa İmadi’nin oğluyla uzay bilimci Ali Kuşçu’nun kızının evliliğinden dünyaya geldi. Babası Sultan II. Bayezit Han’ın çok hürmet gösterdiği Şeyh Muhyiddin Mustafa Efendi idi. Babasından aldığı ilk bilgilerin dışında devrinin bütün bilginleri ile temas etmiş ve onlardan ilim tahsil etmişti. Büyük İslam bilgini meşhur İbni Kemal, Ebussuud Efendi’deki deha parıltısını keşfeden ilk insandır. Bu yüzden onu genç yaşta, İshakpaşa medreselerine müderris yaptı.
17 sene muhtelif müderrisliklerde bulunduktan sonra Bursa ve İstanbul kadılığına tayin edildi. Ardından Rumeli kazaskerliğine yükseltildi. Ekim 1545 tarihinde de Şeyhülislamlık makamına getirilerek 13. Osmanlı şeyhülislamı oldu. Kanuni ile Macaristan seferine katıldı. Budin Fethi sonrasında ilk hutbeyi okudu. 1570’de Kıbrıs adasının fethi için fetvayı veren o idi. Süleymaniye Camii’nin temeline ilk taşı yine o koydu. Kanuni Sultan Süleyman zamanında 22 sene, II. Selim Han zamanında 6 sene olmak üzere toplam 28 yıl şeyhülislamlık makamında bulundu. Hayrat olarak İstanbul’da bir hamam, Üsküp’te de bir camisi bulunmaktadır.
İstanbul’umuzun meşhur caddelerinden birine “Ebussuud” adı verilmiştir. 23 Ağustos 1574’te vefat etti. Vefatında Mekke ve Medine şehirlerinde gıyabi cenaze namazı kılınmıştır. Ebussuud Efendi bir sahabe aşığıdır ve Eyüp Sultan civarına defnedilmeyi vasiyet etmiştir. Nitekim kabri Eyüp Sultan meydanında, Sokullu Türbesi’nin yanı başında, bizzat kendisi tarafından ihdas edilen Dar-ül Hadis’in bahçesi, ismi ile müsemma Ebussuud haziresindedir. Bu hazirede Ebussuud Efendinin yakınlarından birçok kimse de bulunmaktadır. Eyüp sultan’ı (r.a.) ziyarete gelenler, onun nurlu mezarının önünden geçerler.
218 senelik kesintisiz hizmetin adı Mihrişah Valide Sultan
Hayırseverliği ile tanınan, ardında onlarca hayır eseri bırakan Mihrişah Valide Sultan, III. Mustafa'nın eşi, lll. Selim'in annesidir. Oğlu III. Selim'in yenilikçi fikirlerini her zaman desteklerdi. Son yıllarını hastalıkla geçirdi. 16 Ekim 1805 tarihinde vefat etti ve Eyüp Sultan Bostan İskelesi sokak'ta bulunan türbesine defnedildi. Bostan İskelesi Sokağının diğer bir adı da Cülus Yolu’dur.
Osmanlı hükümdarları Eyüp Sultan Hazretlerinin huzurunda kılıç kuşanma merasimini icra etmek üzere geliş gidişlerinde bu cülus yolunu kullanırlardı. Türbesinin bitişiğinde ayrıca imareti, sebili, imaretin hemen karşısında bir de sıbyan mektebi bulunmakta. Türbede Mihrişah Valide Sultan'dan başka III. Mustafa'nın kızlarından Beyhan Sultan ile birlikte Sultan II. Abdülhamid'in validesi Perestu Sultan’ın kabirleri de bulunuyor.
Mihrişah Valide Sultan’ın 1795 yılında hizmete açtığı buradaki imaret (Aşevi) 218 seneden beri aralıksız olarak bölge halkının fakir fukarasına hizmet vermekte olup, halen hizmete devam ediyor.
Zamanımızda İmarethane'den günlük 600 aileye 3 çeşit sıcak yemek veriliyor. Bu kesintisiz hizmetin sunulması bize bu imaretin nasıl bir iman kuvveti ve ihlâsla yaptırıldığını düşündürmekte aynı zamanda.
İmaret vakfiyesinde imarette pişirilerek, istihkak sahiplerine ikram edilecek yemeklerin ismi, kullanılacak malzemeleri, bir yıl zarfında ne kadar erzak veya iaşe dışı malzemelerin alınması lazım geldiği, israftan kaçınılması buna rağmen fazla ihtiyaç zuhur ederse veya 600 olarak belirlenen yemek sayısı kâfi gelmezse yeterince artırılmasına izin verildiği belirtilmiş. Yine bu vakfiyede imarethanede pişirilip, fukaraya ve ehli hizmete dağıtılması için mutfakta kullanılacak erzakın en güzelinden, en kalitelisinden olması özellikle istenmekte.
Ayrıca görevlilere verilecek ücretler ve onlarda aranan vasıflar; dindarlık, ihlâs, samimiyet, sadakat, liyakat, hakka hukuka riayet, insaf sahibi olmanın yanında aç gözlülükten uzak, hıyanetten sakınan kişiler olmaları şart koşuluyor.
Bir şair Fitnat Hanım geçti bu âlemden
Asıl adı Zübeyde. Divan şiiri tarzında yazan en başarılı hanım şairlerimizden biridir. Şaire Zübeyde Fitnat Hanım, İstanbul doğumludur. Babası I. Mahmut dönemi şeyhülislamlarından Ebu İshakzade Mehmet Esad Efendi'dir. Baba, dede, amca ve ağabeyinin de şair olmalarının etkisi ile küçük yaştan itibaren edebiyat ve şiirle ilgilendi. Özel derslerle eğitildi.
Kaynaklar onun şiirindeki akıcılık, dilindeki sadelik ve biçimindeki kusursuzluk konusunda hemfikirdirler. Divan şiirindeki gelmiş geçmiş kadın şairler içinde nazma hâkimiyet, ifadedeki kuvvet ve pürüzsüzlük onu diğerlerinden üstün kılan meziyetidir. Şiirleri kadar nükteleri, Koca Ragıp Paşa ve şair Haşmet ile aralarında geçen şakalaşmalarla da bilinir.
Ancak günümüze ulaşan bu şakaların birçoğunun uydurma olduğu sanılıyor. Yayınlanmış bir divanı var. Divanındaki gazel şeklindeki nazireler 52 adettir. Bazı şiirleri XIX. yüzyılın başından itibaren batı dillerine çevrilmiş, gazellerinden ikisi bestelenmiş. 1780 tarihinde İstanbul'da vefat eden Şaire Fitnat Hanım'ın mezarı Eyüp Sultan Türbesi arkasında, şadırvan avlusu tarafında ve cüzhane binasının hemen yanındadır. Mezar taşında şu ifadeler yer almaktadır:
Hüve’l Baki
Sâbıka Şeyh’ül- İslâm Mehmed Es’ad
Efendi merhûmun kerime-i mükerremesi
Bülbül-i gülistân-ı ismet
Ve tuti-i şekeristân-ı iffet
Şaire Zübeyde Fıtnat Hanım
Sene 1194 H. 1780 M.
10 padişah, 28 veziriazam gördü Zaro Ağa
Eyüp Sultan Camii arkasından Kaşgari dergâhına çıkarken yolun ikiye ayrıldığı yerde sol tarafta bir mezar taşı var. Başlığı Osmanlı dönemine ait, Hamidi fesli bir mezar taşı. Üzerinde Türkçe olarak, “160 yaşında ölen Bitlisli Şemsi Ağa oğlu Zaro Ağa” yazılıdır. Bu ilginç mezar taşına ilk baktığınızda bir yanlışlık olduğunu düşünebilirsiniz.
160 sene, dile kolay!..
Günümüz Türkiye’sinde yaş ortalamasının 65–70 olduğu düşünüldüğünde “bu kadar uzun süre yaşayan adam olur mu?” diye insan düşünmeden edemiyor elbette. Fakat biraz araştırma yaptığınızda belki 5–10 sene yanılma payı ile bu tarihin doğru olduğunu anlıyorsunuz. İsterseniz Zaro Ağa’nın kısa hayat hikâyesine bir göz atalım, ne dersiniz?
Şemsi oğlu Zaro Ağa, 1774’te Bitlis’in Mutki kazasının Meydan köyünde doğdu. Köydeki hayatına dair fazlaca bilgi yok. İstanbul’a geldiği tarih de kesin belli değil. O da baba, dede mesleği olan hamallığı tercih etmiş, gücü elverdiği ölçüde bu işini yapmaya çalışmış.
Kendisi ile yapılan söyleşilerde, 1800’lerin başlarında Selimiye kışlasının yapımında çalıştığından, 1853 yılında yapılan Ortaköy Camii inşaatında taş taşıdığından söz etmiştir. 1826’da yeniçeri ocağının kaldırılışı sırasında bu ocakta olduğunu, ancak kıyımdan Ayasofya’nın altındaki zindanlara saklanarak kurtulduğundan söz eder.
Doğduğu yıl Osmanlı İmparatorluğu tahtında I. Abdülhamit oturmaktadır yani Zaro Ağa ömründe bir imparatorluk, on padişah, yirmisekiz veziriazam, bir cumhuriyet, iki reis-i cumhur, beş başbakan görmüş, onlarca savaşa tanık olmuş ve başından 10 evlilik geçmiştir. Zaman 28 Haziran 1934’ü gösterdiğinde, Eyüp Sultan kabristanının nicelerini bağrında barındıran medeniyetimizin sessiz tanıkları, oldukça geç kalmış bu dünya yolcusunu da arasına katar. Dünya, bir garip Zaro Ağa’ya da kalmamıştır.
“Şol kâinat sec’d eyleyüp
Can çalap’a verilende
Bu mesel içre halimiz
Bir yüceden görülende”
Nidayi Sevim yazdı
Fotoğraflar: Nidayi Sevim