Ahlakıyla Geride Kalanı, İbadeti de Öne Çıkaramıyor!  

Posted by Tespih Taneleri... in


Yıllar önce bir gazeteci arkadaş, “Sizinle röportaj yapmak istiyorum.” dedi. “Buyur, gel…” dedim. Şöyle bir soru yöneltti: “Hiç ‘Keşke…’ dediniz mi?”

Herkes gibi hayata başladım, sonra kendimin heykeltıraşı oldum. Mermer sütunumu yonta yonta onu insana benzetmeye çalıştım. Hayal dünyasına dalıp mazinin tarlalarında dolaşarak “Ah keşke” diyeceğimiz çok şeyler olabilir amma neye yarar? Mazi elimizden çıkıp gitmiş, istikbale hükmedemeyiz. Öyleyse yaşadığımız zamanı en iyi şekilde kıymetlendirmek gerekir. Yine de bu soruya şöyle cevap verdim:

Keşke hiçbir menfi tavrım olmasaydı. “Kabul etmem, istemem, yapmam” gibi kelimeleri ya hiç kullanmasaydım veya çok az kullansaydım. Bu yaşa kadar her çeşit insanla tanıştım, pek çok insanla çalıştım. Gördüm ki, uzun vadede başarılı olan arkadaşlarımın bütünü tebessüm edebilen ve güzel görüp güzel düşünebilen kişilerdi. Bu yalnızca iş hayatında geçerli bir kural değil, aile hayatında da çok geçerli bir kural… Efendimiz’in (sas) hayatını okuduğumda hiçbir sahnede menfi bir tavrını göremedim. Mesela Peygamberimiz’in (sas) vefatından yıllar sonra bir gün, Ebu Hureyre (ra) çarşıya gider ve malını satmakla meşgul olan esnafa “Mescitte Resulullah’ın mirası taksim edilirken ben sizleri burada görüyorum.” der. Tabii bu haberi duyanlar mescide koşar. Amma kimse dağıtılan bir miras göremez ve geri dönerler. Ebu Hureyre’ye (ra), “Biz taksim edilen bir şey göremedik.” derler. “Sadece bazıları Kur’an okuyordu...” Ebu Hureyre (ra) şöyle cevap verir: “İyi ya; Resulullah’ın mirası da zaten Kur’an değil midir?” O zaman şöyle düşünürüz; mademki Efendimiz (sas) yaşayan Kur’an’dı; öyleyse O’nun mirasından en büyük payı, O’nun ahlakına en çok tâbi olanlar alabilir.

Okuyarak, anlayarak, ibret alarak ahlak anlayışını geliştirmek lazım. Mesela bir anlık sinirle, fevri davranmanın sonu ne oldu? Kavga etmenin, yanlış sözler söylemenin sonu nereye vardı? Kinin sonuçları ne oldu? Açıkça görüyoruz bunları.

Akıllı bir insan için akrabaları, komşuları, arkadaşları bir laboratuvardır. Onların sergilediği davranışlara bakıp, güzel ahlakın insanı hangi noktaya ulaştıracağını anlayabilir. Zaten biraz tefekkür yapınca anlaşılacak ki, Müslümanların en acil ihtiyacı, güzel ahlaktır!.. Ahlakı ve davranışları, karşısındaki şahsın hareketlerine göre şekillenmeyen, bulunduğu yerde bir ahlak abidesi gibi durabilen kişileri görünce, “Bundan daha büyük hizmet olur mu?” diye düşünüyorum. Ahlakıyla geride kalan bir kişiyi de ibadeti öne çıkaramıyor… Fazilet kulesi yokuştur; inilmez düşülür. Bir söz, bir hareket, insanı fazilet kulesinden düşürebilir.


Hekimoğlu İsmail

Gösteri Toplumunun Çocukları  

Posted by Tespih Taneleri... in





Instagram'da atletli, tombul bir bebek fotoğrafı. Hesabın sahibi taze bir anne. Altındaki yorumlar öpmekten ısırmaya pek çok sevgi ifadesi barındırıyor. Esasında evine ziyarete gelse bu eylemleri bilfiil uygulayacak, kötü bir niyet taşımadıklarından emin olunan tanıdıkların yorumları bunlar.

Henüz doğumhaneden çıkmış nur yüzlü bir bebek. Anında bütün tanıdıkların face, Twitter, gmail ya da Instagram hesaplarında fotoğrafı. Eskilerin nazar olur diye yüzüne işlemeli, iğne oyalı tülbent mendiller örttükleri dönemdeki, yani kırk içindeki bir bebek, daha şu dünyadaki kırk dakikasını tamamlamadan yüzlerce gözle muhatap.

Çocuğunu ağlatırken, güldürürken, bir şeyler anlatırken, düşerken vb. hallerde kameraya alıp YouTube'da yayınlayanlar... Esasında hem kendileri eğleniyor hem de eğlencelik bir malzeme olarak sunuyorlar çocuklarının ilginç hallerini. Çocuk büyütenler bilir, anne-babalar büyük bir zevk alır kendi çocuklarının büyürken geçirdikleri ilginç evreleri anlatmaktan. İlk adımını atışının, ağzından çıkan ilk kelimenin hikâyesi karşıdakileri sıkacak kadar defaatle anlatılır.
“Hadi bir küfrediver abilere” şeklinde bir gösteri boyutu da vardır Anadolu'da çocukların sosyalleşme sürecinin. Sanki bunun devamı imiş gibi, çocuklarının sergilenecek ilginç hallerini, ama bu defa sadece tanıdık çevre ile sınırlı olmayan küresel dijital ortama yüklüyor anne-babalar.    Bir de profil fotoğrafı olarak, kapak fotoğrafı olarak çocuğunun, bebeğinin fotoğrafını kullananlar var. Kendi bloglarında hamileliğin ilk gününden başlayarak bütün özel hayatını peyderpey hem anlatan hem de görüntüleyenleri dahil etmiyorum bile bu listeye. Aileleri tarafından televizyon yarışma programlarına götürülen küçük yaştaki çocuklar, gündüz programlarında pek çok olumsuz aile dramına maruz kalmış çocukların, ebeveynleri eşliğinde ulusal kanallarda boy göstermesi...

Son günlerde bu örnekler ebeveynlerin çocukları üzerindeki hakları ve mahremiyetin değişen tanımları gibi konuları düşünmeme sebep oldu.
Mahremiyet, üzerinde konuşulması zor bir konu.  Ayrıca özel yaşam dediğimiz şey de zamanla ve mekânla değişen bir niteliğe sahip. Aynı zamanda dinî ve kültürel farklılıklar, özel yaşamın ve mahremiyetin çerçevesi üzerinde etkili.
Bu sebeple teşhir, mahremiyet ihlali gibi konuları tartışırken günümüz teknolojisinin mekân örgütlenmesi üzerindeki etkisini de dikkate almak gerekir. Çünkü duvarlar yabancı gözlerden ve birtakım müdahalelerden korumuyor artık bizi.
Yapıp ettiğimiz hiçbir şey gizli kalmıyor. Attığımız her adımı Mobese kameraları, banka kartlarının dijital şeritleri, sağlık kayıtları belli merkezlerdeki gözlere ulaştırıyor. Ama biz bununla da yetinmiyoruz ve gözetleme amaçlı bu dijital imkânlara kendi elimizle de bilgi sunuyoruz.
 Kendi hayatının telif hakkını elinde tutmak isteyenler, eskiden istihbaratçıların büyük emeklerle elde ettiği bilgileri sosyal medya hesaplarında ya da online çeşitli mecralar aracılığıyla bizzat kendileri sunuyor. Yani görmenin, görünmenin, gözetlemenin ve dolayısıyla teşhir ve mahremiyetin yeni halleri ile karşı karşıyayız.

Bense burada bu geniş kavramsal çerçeveye sadece işaret etmekle yetinip çocuklar, mahremiyet ve teşhir ilişkisi bakımından ebeveyn tavrıyla ilgili zihnimde uyanan soruları aktarmakla yetineceğim. Çünkü bu sorular önümüzdeki dönemde üzerinde ciddiyetle düşünmemiz gereken çok önemli bir alana dair.
Bir anne, bazen de kendi fotoğrafını Facebook profiline koymayacak kadar muhafazakâr/dindar bir anne, mahremiyeti nasıl tanımlıyor olmalı ki çocuğunun fotoğrafını yayınlarken aynı ilkeler geçerli olmuyor?
 Ona göre sadece yaş ve cinsiyet midir mahremiyetle teşhir arasındaki farkı oluşturan? İslami açıdan bakıldığında mahremiyet sadece cinsiyete indirgenebilir mi? Anne-babaların çocukları üzerindeki hakları, onları birer izlenceye dönüştürme hakkını da kapsar mı?

Zeynep Tüfekçi ebeveynin çocuk üzerindeki haklarını ve çocuğun mahremiyet haklarını Amerika'da bir tartışma yaratan cinsel kimliği nedeniyle ailesi ile birlikte televizyon şovlarına katılan bir çocuk üzerinden ele aldıktan sonra Halil Cibran'dan şu dizelere yer veriyor:


“Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,

Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları.

Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler

Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.”

 Ama YouTube'a çocuklarının görüntülerini yükleyen, şov dünyasına dahil edebilmek için çocuklarını nesneleştiren, herhangi bir vesile ile çocuğunu ulusal medyada göstermekten çekinmeyen aileler böyle düşünmüyor olsa gerek.
Zira gösterdikleri tavır, ebeveynlerin çocukları üzerinde sınırsız tasarruf hakkına sahip olduğu şeklinde bir kanaate yaslanmasa da birilerince görülmesinde sakınca addedilmeyen durumların medyada sergilenmesinin de bizatihi normal ve sakıncasız olduğu görüşünden alıyor gücünü. Konuşma ve ifade de bir yerinden eklemleniyor gösterme ve görmenin egemenliğine.
Ve çocuklarının fotoğraf ve video görüntülerini paylaşma, mesela, ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilebiliyor. Bir külah dondurmayla ikna edebileceğiniz altı yaşındaki bir çocuğun ekranlarda boy göstermeyle ilgili irade ve kendi kararından bahsetmek ne kadar mümkündür? Bu hem pedagojik hem de hukuki açıdan ele alınması gereken bir konu.

Bir çocuk ne zaman iradesini ve karar verme yetisini kullanan bir birey olarak kabul edilebilir sorusunun cevabı çok karmaşık günümüzde.
Bu sorunun hukuki cevabı ile ahlaki cevabı arasında bir intibak ve uyum da söz konusu değil ayrıca. Gözün hakimiyetinde bir çağ bu bizimkisi. Görünerek var olunabilen, görerek tüketilebilen, gösterilerek iktidar kurulabilen bir dönem dijital ortamın imkânlarından da ivme alarak güçleniyor. Bu gösteride çocukların kullanılması ne ifade özgürlüğü üzerinden meşrulaştırılabilir ne de doğal olanın, sakıncasız olanın gösterilmesi gerekçesiyle.
Onlar birer birey değilse de anne-babalarının istedikleri gibi kullanacakları mülkleri de değil. Bu karmaşık durumu emanet perspektifinden değerlendirecek dini ve kültürel arka planı olan Müslümanların, liberal etik yaklaşımın söyleyecek söz bulamadığı bir durumda söyleyeceği çok şeyler olmalı.


Nazife Şişman

Related Posts with Thumbnails
Site'de Kaç Kişiyiz