Öyle bir varlık tükettimki...  

Posted by Tespih Taneleri... in


Oyle bir varlik tukettim ki!

Yoksullasmak icin...
Yok olmak adina...
Oyle bir sevgi sermayesi topladim ki sonsuzlasmakta,
Sonsuzlukta ask olarak anilmak adina
Sen benim yanginimda yanamazsin eyy sevgili...

Efendimiz(sav)'in Ayricaliliklarinin Farkinda miyiz?  

Posted by Tespih Taneleri... in



Peygamber Efendimiz(sav)'in ayricaliklari ya da ustunlukleri ciltlere sigamayacak kadar coktur. Yine bana yoneltilen bir soru karsisinda yayinladigim bu yazi birakin ozeti, O'nun hakkinda yazilabilecek bir paragraf hukmundedir. Canlar canini(sav) faziletlerini, mucizelerini, ahlakini, ustunluklerini anlatabilecek ne uygun bir kelime bulabilirim ne de cumle...

O engin bir derya gibi
O seffaf, berrak tipki su gibi
O guzel Allah'tan almis nurunu
O tarifsiz, O bambaska
O cok merhametli cok sevkatli
O Allah'in en sevdigi, ne denir ki bilmiyorum soz konusu O (sav) olunca hersey az geliyor, hic bir sey yetmiyor. Kelimeler kacisiyor saga sola cunku hepsi biliyor ki ne kadar soylense az geliyor. Cumleler kesiliyor, kisaliyor cunku hepsi biliyor ki O'nu anlatan cumlenin sonu gelmiyor.
Ya Rabb ne olur yalvariyorum Senin en sevdigini Senin istediginden de fazla sevmeyi nasip et!


Efendimiz(sav)'in ayricaliklari:

1-Eski peygamberler vefat edince seriatlari yururlukten kalkar, bir sonra ki peygamberlerle birlikte yeni bir seriat gelirdi. Peygamber Efendimiz(sav)'in seriatinin hukmu ise kiyamete kadar baki kalacaktir.

2-Butun peygamberler Allahu Teala'nin rizasini istediler. Allahu Teala ise Peygamber Efendimiz
(sav)'in rizasini gozetecegini vaat ederek ''ilerde Rabbin sana sefaat makamini verecek de razi olacaksin''(Duha suresi 11) buyurdu.


3-Butun peygamberler Allahu Teala'nin adina yemin ederlerdi. Allahu Teala ise Peygamber Efendimiz(sav)'in adina yemin etmistir.


4-Diger peygamberler, kavimleri kendilerini sapiklikla ve ahmaklikla suclayinca kendi kendilerini savunarak cevap vermistir. Oysa Peygamber Efendimiz(sav) boyle bir harekete maruz kalinca Allahu Teala ''Sizin sahibiniz sapik olmadi ve hata etmedi.''(Necm suresi:2) diye cevap vermistir.


5-Butun peygamberlere dua ettikten sonra istedikleri verildi. Peygamber Efendimiz(sav)'e ise daha o dua etmeden herseyin en hayirlisi verildi.

6-Allahu Teala Peygamber Efendimiz(sav)'in ummetini on ozellikle diger ummetlere ustun kildi:


a)Ummetlerin en hayirlisi olduguna sehadet etti.


b)Bu ummetin uzerinde ittifak ettigi hukumleri kesin delil olarak kabul etti.


c)Bu ummeti dalalet (sapiklik) uzerinde birlesmekten muhafaza etti.


d)Kiyamet gununde diger ummetler uzerine bu ummeti sahit kildi.


e)Bu ummeti kiyamet gununde diger ummetlerin hepsinden cok kildi.


f)Bu ummeti cennet ehlinin ucte biri kildi.

g)Bu ummeti kitlikla helak etmedi.


h)Bu ummeti toptan suda bogulmak suretiyle helak etmedi.


i)Diger milletleri bu ummete galip kilmadi.


j)Diger ummetlerde oldugu gibi bu ummeti de guc yetiremeyecegi tekliflerle karsi karsiya birakmadi.

Oyle nasipliyiz ki boyle bir peygamberimiz oldugu icin, ancak farkinda degiliz. Rabbim farkinda olanlardan eylesin bizleri. Ahirette  O'nunla yuzyuze geldigimiz zaman uatndirmasin insallah. Hz. Rabia(ra) geldi aklima. Sabahlara kadar nafile namaz kilardi. En az her gece bin rekat kilardi. Bir gun sormuslar ona:
''Ya Rabia sen zaten cennetliksin, ahiretteki akibetin belli bir suru delilde gosterildi sana. Hala neden bu kadar ibadet ediyorsun?'' demisler. Hz. Rabia(ra)'da soyle buyurmus:
''Ahirette hesap gunu, butun peygamberler kendi ummetleriyle cikacaklar, Efendimiz(sav) onlara ve ummetlerine karsi mahcup olmasin, kendi ummetiyle onlara karsi basi dik olsun ve hatta desin ki sizin ummetlerde boyle bir kul var miydi? iste onun icin.''
Bakar misiniz hassasiyete, incelige, ummet bilincine...
Iste farkinda olmak boyle bir sey...
Efendimiz(sav)'in ummeti boyle olmali, ahirette bizden utanmamali, bizimle gurur duymali.
Selam ve dua ile...
Sevgiler

Zikrin Esası...  

Posted by Tespih Taneleri... in


Zikir mevzusuna dikkatinizi cekmek istiyorum arkadaslar, tum canlilar devamli zikir uzeredirler.
Zikir Allahu Teala'yi anmak, hatirlamak demektir.
Mesela baliklar surekli zikir halindedirler ne zaman yem derdine duserler o zaman avlanirlar. Insanlar da zikrettikleri surece seytanin avi olmazlar. Ne zaman gaflete duserler o zaman avlanirlar. La ilahe illallah, Subhanallah, Elhamdulillah vs. bunlar zikrullaha vesiledir. Zikir kalbten edilendir, dille soylenen zikrin vesilesidir. Ismet Garibullah hazretleri buyuruyor ki;

''Gercek zikir sekilsizdir, Allah ile beraberliktir.''

Mevla'dan haberdar olmaktir herhangi bir sekli yoktur. Sadece dille edilen zikir insani Allah'a ulastirmak icin yeterli degildir, cektigimiz zikirleri kalbe indirip yasamamiz lazim. Zikir ederken korkmamiz lazim, yalvarmamiz lazim, boynumuz bukuk olmali zikrin sahibinin huzurunda yani husu lazim. Oteki turlu sade dilde kalir cektigimiz zikirler. Zikir cekerken gozumuz kapali devamli Allahu Tealanin huzurunda oldugumuzu dusunmeliyiz yani tefekkur lazim.
Insan Allah'i dusunurken gozunun onune acayip sekiller gelebilir. Bununda onlemini almak lazim. Imam-i Rabbani Hazretleri buyuruyor ki;

''Naksibendi hazretlerinin bir sozunu isittim hemen ona murid oldum.Aklina ne geliyorsa bil ki Allah O degil''.

Ne isitiliyorsa, ne goruluyorsa, ne hissediliyorsa, ne dusunuluyor, ne anlasiliyorsa bil ki Allah O degildir.

Allah ile beraber olmak muskil bir istir. Ihlas yoksa iflas kazcinilmazdir. ILIM, AMEL VE IHLAS... Allah'a giden yollari iyi ayirt etmek lazim. Simdi herseyin kolay bir yolu vardir, kalbi zikre alistirmak dedik, olabildigince tefekkur dedik , Allah'a kavusmak O'na ulasmak zordur dedik bunun kolay yolu Allah dostlariyla beraber olmaktir arkadaslar. Ne guzel buyuruyor Allah Rasulu(sav) bir hadis-i serifinde;

''Gercek dost odur ki sana ahireti hatirlatsin''

Bizimde kriterlerimiz O'nunkilerle ozdeslesirse her yol Allah'a cikar insallah. Yeter ki derdimiz O olsun. Devamli zikir uzere olmamiz lazim lakin ihlasla. Hz. Muhammed buyuruyor ki yine bir hadis-i serifte:
'' Her ummetimin her asrinda sabit buyuk veliler var, riziklar veriliyorsa, yagmurlar yagiyorsa, yeryuzunden belalar kalkiyorsa mutlaka onlar var.''

Burdan ne anliyoruz, mesele gayet acik bu donemdede Allah dostlari vardir, onlarla devamli birlikte olalim ki Allah'a yaklasmamiz kolay olsun. Bu yollari bilmek lazim, sonra bu yollara girmek lazim, sonra da bu yollar da yurumek ilerlemek lazim...

DİL SUSUNCA KALP KONUŞUR  

Posted by Tespih Taneleri... in


Hulasatü’l-Ahbar isimli eserinde Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri zikir ile ilgili şu tespitlerde bulunur: “Allah’ı anan kişinin kalbi, zikir nurlarıyla arınıp pırıl pırıl olunca, o kimse, kalbinde kendisi için bir konuşan bulur.


Şeyh-i Ekber Muhiyiddin İbnü’l-Arabi Hazretleri, ‘O konuşan varlık, Allah’ın kendisini zikredenin zikrinden yarattığı bir melektir. Allah o meleği, zikreden kulun kalbine yerleştirir. Zikreden gafil olduğu zamanlarda o kimse adına melek zikreder. Eğer gaflet, o kimseden hiç çıkmaz ve kişi zikri bırakırsa o melek de yitip gider.’ buyurur.


Büyüklerden bazısı ise o melek için, ‘Allah’ın kendinden gayrı olandan uzaklaştırdığı, zikreden kulunun kalbidir.’ buyurmuştur. Bundan dolayı, ‘Dil susunca kalp konuşur.’ denmiştir. Kıyamet günü insanın organlarının konuşacağına inancı artsın diye, bir lütuf olarak kalbinin sesini ona duyurulur.”

“İyi de Hocam Nasıl Seveceğim?”  

Posted by Tespih Taneleri... in

 
 
 
Birçok ebeveyn, çocuk terbiyesinin davranış öğretmek olduğunu sanıyor. Bu nedenle birçok evden “düzgün dur, düzgün otur, dişlerini fırçala, erken yat, erkek kalk” bağırtıları duyuluyor… Hâlbuki çocuk terbiyesi demek çocuğa “davranış öğretmek” değil, onlara “irade” kazandırmaktır. Ve kazandığı bu iradeyle de “doğru ve yanlış” seçimler yapabilmesi için ona kültürünü, değerlerini, din ve ahlak kurallarını öğretmek için rehberlik yapmak demektir. Bakın isterseniz, bugün anne babaların çocuklarından şikâyet ettikleri birçok olumsuz özelliklerin, onların “irade yoksunluğu”ndan kaynaklandığını göreceksiniz.

-“Bu çocuk neden akşamları oturup bir saat boyunca ders yapamıyor?”
Çünkü kendisini bir saat boyunca bir masada tutabilecek güçte iradesi yok.

-“Peki bu çocuk neden sabahları vaktinde kalkamıyor?”
Çünkü kendisini yataktan kaldırabilecek iradesi yok.

-“Ya bu çocuk neden bir türlü namaz kılamıyor?”
Çünkü kendisine gücü yetmiyor, iradesi yok da ondan.

Aslında anne babalar, çocuklarına baskı ve zorlamayla davranış öğretmeye çalışırken onların iradelerini kırdıkları gibi, kendileri ile arasındaki büyülü bir bağ olan “aidiyet” duygusuna da zarar veriyor. Çocuk, kendisini zorla yataktan kaldıran, söylene söylene servise bindiren, odasını toplamadığı için aşağılayan, ödevler yüzünden her gün vaaz veren ebeveynine karşı bir süre sonra sağır oluyor, ne söylerse söylesin ebeveyn çocuğa tesir edemediğini görüyor.    Hâlbuki çocuk ancak kendisini güven ve emniyet içinde hissettiğinde ebeveyn yanında duygu dünyasını geliştirir ve aidiyet hisseder.

Çocuk, kendisini sözle inciten, tehditle aşağılayan ebeveyni ile aidiyet duygusu kuramaz. Böylesi çocuklar ya dışarıda kendilerine bir güvenli liman arar ya da kendi duygu dünyalarını sevgiye ihtiyaç duymayacak kadar “bastırırlar.” Bu bir çocukluk dramıdır. Çocukluk döneminde duygularını bastırmayı öğrenmiş bir çocuk, yetişkinlik döneminde eşine ve çocuklarına karşı kendini bırakmışlık içinde sevgi veremez. Bir gün aile içi sorunlarına çözüm arayan genç bir çift ile görüştüm. Kadın, eşinin kendisine karşı ilgisiz olduğundan şikâyetçi: “Eşim, akşam işten gelir gelmez televizyon kumandasına yapışıyor ve uykusu gelene kadar televizyondan gözünü ayırmıyor.”

Sonra beyefendi ile konuştum. “Bakın eşiniz nasıl da sizin ilgi ve sevginize muhtaç.” dedim… Aldığım cevap çok ilginçti: “İyi de hocam, ben eşimi nasıl seveceğimi bilmiyorum ki seveyim…” Bugün, aile içi sorunların temelinde, “sevebilme yeteneği” elde edememiş ve birbirine karşı neredeyse sevgi dilencisine dönmüş eşlerin itirafları yatıyor. Bu genç beyefendiye çocukluk döneminin nasıl geçtiğini sordum. Aldığım cevap duymaya çok alışkın olduğum cevaptı: “Annem hep iş güç telaşında bir kadındı. Kendisini ya mutfakta veya evin içinde bir yerlere koşturmaca içinde görürdüm. Babam ise her zaman yorgun ve uyuyan bir adamdı. Onlar beni çok sevdiklerini söylerler ama ben o sevgiyi içimde hiç duyamadım.  En zor durumlarımda anne babam beni hiç anlamadı. Çocuk diye geçiştirdiler. Geceleri tek başıma yatmaktan korkar, anneme seslenirdim. Annemin cevabı hep aynı olurdu: ‘Gelmeyeyim yanına! Fena yaparım, yat çabuk!” Evet, yanına gelinmeyen çocukların fena yetiştiği bir ülkede yaşıyoruz. Eğer çocuklarınızın vefasız, hayırsız olmasını, anormal davranışlarda bulunmasını istemiyorsanız, onları sevin. Hem de çok sevin.  Koşulsuz sevin...


Adem Güneş

Yamali Bir Lastikle Galata Koprusunde Yuruyen Taninmis Bir Edebiyatci...  

Posted by Tespih Taneleri... in

Bir toplumun seviyesi o toplumda yetisen bilginlere, sanat ve maharet erbabina gosterilen  saygiyla dogru orantilidir. Uzulerek belirtelim ki, bu olcuyu kendi ulkemizin degerlerine uyguladigimiz zaman, son derece vahim bir manzara ile karsilasiyoruz. Hic kuskunuz olmasin ki, bu ulkenin en magdur, en mazlum insanlari olarak kalem erbabini goruyoruz.

Televizyonlar ve gazeteler sanatci gecinen, fakat o guzelim kavramla hic bir ilgisi olmayan insanlarin,olum haberini gunlerce sutunlarinda ve ekranlarinda buyute buyute veriyorlarda bir bilginin veya gercek bir sanatkarin vefatini ya duymazliktan geliyorlar ya da bir iki cumle ile gecistiriyorlar.

Turkce'nin en buyuk, en kapsamli sozluklerinden birini yaklasik dort bin sayfa  ve dort buyuk cilt halinde kaleme alan, eski valilerimizden Huseyin Kazim  Kadri Bey, dunyasini terk ettigi zaman bugun oldugu gibi o gunde devrin gazeteleri susmuslar, onun olum haberine, sevgilisini olduren kundura boyacisinin haberinden daha az yer vermislerdi.

26 Ocak 1934 tarihli Son Posta gazetesinde yayimlanan bir makaleden ogrendigimize gore, merhum Huseyin Kazim Kadri Bey, bir gun yamali bir lastikle Galata Koprusu'nde yuruyen taninmis bir edebiyatciyi yaninda ki arkadasina gosterir,bu hazin manzara karsisinda uzuntulerini dile getirdikten sonra sunlari soyler:

On besinci yuz yilin buyuk ustadlarindan Mevlana Husrev, istanbul kadisi iken namaz kilmak icin Ayasofya'ya gittigi zaman butun halk mutlaka ayaga kalkardi. On safa gecmesi icin kendisine yol verilirdi. Bugunun ustadlari ise, iste gordugunuz gibi, saglam bir ayakkabi ayakkabi bile bulamiyorlar, adeta yalinayak geziyorlar.

Cinaralti Kitap Sohbetleri

Gunumuzde durum hakikaten boyle, gercek sanatci ve yazarlara hak ettikleri deger malesef verilmiyor. Bu topraklar cok sanatci yetistirdi. Hala onlarin biraktigi eserlerle universitelerde tezler hazirlaniyor ya da televizyon, radyo programlari yapiliyor, tiyatro veya sinemada kullaniyorlar... Eskilerin golgesinde bir seyler yapilmaya calisiliyor...Neticede ne varsa eskilerde var... Ne miras birakmislar ki, farkli farkli her alanda kullaniliyor...
Bazilari tamamiyle rant amacli kotu bir sekilde gunumuzde sunuluyor, iste buna cok uzuluyorum. Zira bence bu eserlere de, gecmis sanatcilarimiza hatta gunumuzde hala yasayan, gercek sanatcilara da hak ettikleri degerin verilmesi adina calismalar yapilmalidir. Sanat ve sanatci bir ulkenin medeniyet seviyesinin gostergesi oldugu gibi, dunya capinda varliginin da bir imzasidir diye dusunuyorum. Sevgilerimle...

Ask Sende Mecnun Eyledi Beni...  

Posted by Tespih Taneleri... in


























Ask sadece sende mecnun eyledi beni
Aska adanan mevsimleri kalbinde sur eyleyen zemheri bir ciglikti senin adin.
Yagmurlar tasirdin gok mavisi umutlarin terkettigi sehirlere
Her sehir adina adanan bir destanin ayak sesiydi.
Geceleri bu yuzden sen kokardi her sehir.
Ve ben butun sehirlere inat sehirsizligi sectim seni sevmenin sehrinde.
Eyy menekse kurusu hayallerini suya vuran aksinde suya vuran sevdam!
Eyy ask iklimini kalbindeki huzun mevsimine kurban eyleyen kavgam!
Gokyuzu bilmisken ben seni
Topraga dusen ne kadar yagmur tanesi varsa hepsini sana ram eylemenin niyazidir bu agit.
Her agit kendi sesleminde tasir sururunu.
Ve ben sukunete muteber kildim sana, mecz eyledigim ne kadar harfim sakliysa gecenin rahlesinde.
Bu agit ellerimde buyuttugum, yildizlarla ismine serhettigim bir parantez ol diyedir sevda serhime.
Bir sozdur bu sana, ilelebet gogsumde muskalanan.
Soz ki, Nun'a deger Elif olmaya  meylederken kalbim.
Anlasana sevdagahim...
Veyl ve ask adina
Zeyl ve kan adina
Gece ve dus adina
Ates ve kul adina
Huruf makaminin  esrarina mahkum kaliyor iste  dil-i efganim.
Oysa sana seslenmek isterdim zemheri aylarinda.
Sen ol diye haykirmak isterdim.
Gunesin ellerime degen pariltisinin ustundeki hulya...
Sen ki, mesrur gecelerin mahremiyetine masaddik eyledigim
Ruyalarin  menekselerce yorumlanan nagmesisin icimde.
Bir kelebek kanadinda sakladigim hayatin
Yusufcuk kuslarinin rehberligi esliginde kalbime vehmettigim tecumesisin.
Ayaz ve kar adina
Duman ve is adina
Hazan ve yas adina
Allah ve ins adina
Kor gecelerin esaretiydi beni sana kalbeyleyen.
Yusuf'un dustugu kuyuydu belkide lamekan  gonlumun sende buldugu.
Her Zuleyha yirttigi  gomlekte tasir askinin degerini bilirim.
Ben bu yuzden yagmurdan bir libas giyindim uzerime.
Ki gozyaslarinla yirtasin diye haya perdemi.
Ferhat ve Sirin adina
Kerem ve Asli adina
Leyla ve Mecnun adina
Muhammed ve Hatice adina
Eyy col yalimi saclarina huznun sarkisini mirildanan kulbe-i ahzanim!
Eyy karanfil yanigi gozlerinde askin cilbabini kusanan suret-i efkarim!
ASK SADECE SENDE MECNUN EYLEDI BENI...

ibrahim Saki

Dunya Bir Han Bende Bir Yolcu!  

Posted by Tespih Taneleri... in ,



Gunlerden birgun, zamanin unlu bir bilgesi hukumdarin sarayinin kapisina geldi. Muhafizlarin hicbirisi saygilari nedeniyle onu durdurmaya calismadi. Bilge sonunda hukumdarin tahtinda oturdugu odaya girdi.
Ziyaretcisini hemen taniyan kral saygiyla ayaga kalkip sordu:
''Ne istiyorsun? Sana nasil yardim edebilirim?''
''Bu handa uyuyacak bir yer isiyorum'' cevabini verdi bilge.
''Ama burasi han degil ki'' dedi kral kizginlikla, ''benim sarayim.''
''Sorabilir miyim senden once bu sarayda kim yasiyordu?''
''Babam. O oldu ama.''
''Ondan once kim yasiyordu?''
''Buyukbabam. O da oldu.''
'' O zaman burasi insanlarin kisa bir sureligine gelip kaldigi, sonra da terk edip gittigi bir yer demek ki. neden ona han demeyeyim ki?''

Murat Ciftkaya

Hepimiz ayni bu kral gibi oldugumuz yeri asiri benimsemisiz. Aslinda bizim olan hic bir sey yok. Ev aliriz esyayla doldurmaya calisiriz herseyin en guzeli, en parlagi olsun deriz. Oyle bir doldururuz ki bazen soyle husu icinde namaz kilacak yer kalmaz  koskocaman evde, ya da salonun ortasinda sererler seccadeyi...
Benim en buyuk hayalimdir insallah birgun kendime ait bir evim olursa, sadece bir odasini duvardan duvara kutuphane yapacagim ve odanin bir tarafina da seccademe ozel bir yer, duvarda tesbihimi asacagim ozel bir civi...Fazla rahat olmayan bir yer minderi, iste bu...Diger odalari kullanmam bile :)
 Kisacasi bende bu dunyayi hana benzetiyorum. Evlerimizde bu hanin bolmeleri gibi... Birileri gidiyor, birileri geliyor... Almak icin bin bir turlu fedakarlik yapilan esya, mal, mulku hep geride birakilarak gidiliyor hemde. Sormak gerekir nefsimize, peki ya deger mi?
Hepimiz bu handa sadece kisa sureligine konaklamak zorunda oldugumuz yolcular degil miyiz?
 Fazla yerlesmemek lazim, devamli bavulumuz hazir olsun...Her an geldigimiz yerden cagirilabiliriz...Allah bavulumuzu salih amelle doldurmak nasip etsin, o zaman hafif olurda rahat tasiriz. Selam ve dua ile...Husna

İstanbul'da Hayalim  

Posted by Tespih Taneleri... in ,

Dus pesime
Rüzgarınla hayalim
Sürgün çeker gönül
Istanbul gecelerine
Akalım teknesinde hayatın
Denizinde sevdanın dalgasına
Ortaköy,Sultanahmet bizi bekler
Seninle olmak var ya der
Kız kulesinde ki mehtabım
Kahvesinde dumanın
Hayalinde sürüklenmeye değer..


Uğur Demiröz

Related Posts with Thumbnails
Site'de Kaç Kişiyiz