Benim Muhrum...  

Posted by Tespih Taneleri... in



Dusmanlarim bana ne yapabilir ki?
Ben cennetimi yuregimde tasiyorum,
Nereye gitsem o benimle gelir.
Hapsidilmem halvet
Surgun edilmem hicret,
Oldurulmem SEHADETTIR.
Degil mi ki gogsumde Allah'in kitabi ve Rasullulah(sav)'in sunneti vardir...

Nerdesiniz?  

Posted by Tespih Taneleri... in






Geniş ufuklu Müslüman… Ufuksuz Müslüman… Bu sözlerin mânası nedir?.. Bizde yeterli sayıda geniş ufuklu Müslüman var mıdır?.. Olsaydı Müslümanların durumu bugünkü gibi mi olurdu?..
Ufuklar, ufuklular nerdesiniz?
Ey ehl-i zeka nerdesiniz? Zuhur edin artık…
Ey 'âqiller nerdesiniz, ortaya çıkın görünün bize artık!..
Ey hikmet!.. Ey ahlak!.. Ey fazilet!..
Ey kültür, ilim, irfan!...
Ey edebiyat şaheserleri!... Ey mimarlık şaheserleri!..
Ey ulema, ey fudala, ey fukaha, ey meşayih-i kiram, ey kâmil ve mükemmil mürşidler!..
Ey İstanbul efendileri, ey çelebiler, ey beyefendiler, ey rical, ey hanımefendiler!..
Ey ârif ve zarif kimseler!..
Ey ziyalılar!..
Ey ehl-i sohbet!..
Ey boğazından haram lokma geçmeyen temizler!..
Ey duaları müstecab olanlar!..
Ey tek başına bir ümmet olan o birkaç kişi!...
Ey âşikan, ey hâmuşan!..
Ey, konuşurken arada bir Fuzulî’den, Baki’den, Şeyh Galib’ten, Ziya Paşa’dan mısra ve beyit okuyanlar?..
Ey ben yerine bendeniz veya bu fakir diyen ehl-i tevazu ve mahviyet!..
Ey dervişan, ey muhibban!...
Ey sekt-i melih nedir bilenler!
Ey talik ile nestalik arasındaki farkı tefrik ve temyiz edenler!..
Ey sedirlere oturanlar?..
Ey yer sofrasında yiyenler!..
Ey az yiyenler, az uyuyanlar, az konuşanlar!..
Ey nazar sahipleri!..
Ey aşk u şevk ile ney ve bendir çalanlar!..
Ey takkeliler, arakiyeliler, taçlılar!..
Ey tebessüm edenler!..
Ey seher vakitlerinde camilere gelenler!..
Ey ekmeğe nan-ı aziz diyenler!...
Ey hoparlörsüz ezan-ı Muhammedî okuyanlar!..
Ey hicab, iffet, istikamet sahipleri!..
Ey hiçler!..
Ey duvar diplerinden gölge gibi süzülenler!..
Ey ölmeden önce ölmüş olanlar!..
Ey sadaka taşlarına para atanlar!..
Ey şu âhir zamanda avuçlarında kor tutanlar!..
Ey Rableri Allahü Teala, nebileri Mustafa, kitabları Furkan, dinleri İslam, kanunları Şeriat olanlar!..
Ey hafifü’l-haz olanlar!..
Ey sade tarhana sofrasını büyük ziyafet bilip şükr edenler!..
Ey bulunca dağıtanlar, bulmayınca şükr edenler!..
Ey mütevekkilan!..
Ah nerdesiniz nerdesiniz nerdesiniz…



Mehmet Şevket EYGİ

Yağmur Damlasındaki o Engin Deniz  

Posted by Tespih Taneleri... in






Evimin penceresinden dünyanın denizlerinden herhangi biri görünse ve ben oturup seyretsem. Elbette denizi ama özellikle de o mütevazı balıkçı teknesini... Gözümün çerçevesinin sağ tarafından girip ufuk çizgisi boyunca ağır ağır ilerleyen ve çerçevenin solundan çıkarak bilinmezimde kaybolup giden... On, on beş dakika sürse bu böyle... Mümkün olsa da hatta, daha fazla sürse...

Evimin penceresinden herhangi bir deniz görünmüyor. Ama son yağan yağmurda yeryüzüne düşen, o pencerenin camına tutunup kalan yağmur damlaları var. O kadar çok ve güzeller ki... Belki sandalyemi pencerenin yanına çekip onları tek tek sayabilirim ve bu da epeyce sürer. İstediğim kadar uzun...

Başka bir ihtimal, uzun uzun taksimler dinlemek... Ud taksimleri, kanun, ney ya da keman... Hicaz, Nihavent, Rast, Buselik, Nevâ... Şarkılara hiç uğramadan, sonlarına bağlanabilecek olanı hiç merak etmeden, taksimden taksime, neyden tambura, klarnete geçerek... Bir saat, birkaç saat...

Karşımdaki birinin herhangi bir sözünü, alelade bir cümlesini, sıradan bir ifadesini, zihnimde tekrar tekrar dinleyerek, uzun uzun tartarak, nedenini, niçinini, o cümleyi oluşturan kelimelerin hikayesinin neresinde durduğunu, iç aleminin neresinde hangi telleri titrettiğini, hangi söylenmemiş, ifadesini, mânâsını tam olarak bulamamış olanın yerine söylendiğini düşünsem bir süre... Ne kadar süre? Uzun, olabildiğince uzun...

Yürüsem, yürüsem ve yürüsem. Yollarda, patikalarda, caddelerde değil... Gözlerimi kapattığımda kaybolmayan bir iç güzergah olsa mesela, yürüsem adım adım orada... Nereye doğru? Yürüyor olmayı doğrulayan herhangi bir yere doğru! Yürüsem ve yürümek bir sıcaklık olsa, bir tad, bir tarifsiz sevinç, bir hatırlanmış güzellik olsa, adım adım doldursa içimi... Ben yürüsem, bütün boş hareketler dursa, zaman bir ânın içine dolsa, dolsa...

İnce belliye demini iyice almış bir bardak çay doldursam. Onu bütün bir gün boyunca içiyormuş gibi sabırla yudumlasam. Soğumasa, acılaşmasa, içmekle azalmasa, yudumlamakla doyulmasa... O tadı alsam, alsam, hiç kanmasam. Kanmayı hiç aramasam, beklemesem. Bir bardak çayın içinde her şey olan tadında konaklasam. Uzun uzun, yudum yudum...

Bir tesbihin iki tanesi arasında gidip gidip gelsem. Gelip gelip gitsem. Parmak uçlarıma mânâ nefesleri çeksem. Ya da mânânın nefesleri beni çekse içine. Başka her şeye sağırlaşsam, körleşsem. Sese ulaşsam ve ışığa kavuşsam. Zaman isterse geçse, isterse geçmese, kırılsa isterse, dökülse, kristal parçacıkları gibi hayatın teni üstüne...

Acele etmesem, o zamane cadısı, o zaman kundakçısı telaş yangınları tutuşturmasa içimde ha bire... uzansam sırtüstü, gökyüzüne baksam, darlıklarımdan boşalsam, gökyüzüne dolsam, bulutların sonsuz koreografilerinden birinde küçük bir rol alsam.

Hep bir yerlere yetişme derdinde olmasam hiç, koşmasam, koşuşturmasam, hiçbir şeyin peşinden sürüklenmesem, hiçbir şeye ölümüne kapılmasam, telaş etmesem, kendimi anlara parçalamasam, dursam biraz, olsam, ufuktan salınarak geçen bir balıkçı teknesi, cama tutunmuş bir yağmur damlası, el ele tutuşmuş bütün o notalar, bütün o demler, derinlikler...

Sonsuzdur hayat aslında, bir hatırlasam...

Sonsuzdur insan...

Bırakalım yakasını ki, bıraksın yakamızı zaman...

Gökhan Özcan

AFORİZMALAR  

Posted by Tespih Taneleri... in





Lütfedenin lütfundan katrelere, acizane vesile/nâçizane size!

Sokaktaki adamın dinden bi haber olması, dinden haberdar olanın dinden bi haber yaşamasındandır!

İslam’ın cihanşumül bakışından ve Müslüman olmanın varlığın her zerresini ihata eden duruş ve duyuşundan yoksun bir Müslümanlık bizimkisi! İslami olmayan bir teslimiyet oyunu sanki!

İnsan hayvanı kurban ederken Allah’a / hayvan da insanı hediye eder Allah’a!

Her kurbanda akan bir İsmail kanı vardır!

Allah’ın kelimeleri üzerinize olsun! Sağnak şeklinde yağsın kelimeler üzerinize!

Veliler zannın çoğundan Allah’a, azından insanlığa sığınırlar!

Sabrı istemek, yere basarken göğe yükselmeyi istemektir!

İnsanlar ölür ama Allah devam eder!

Dostluk, birlikte Allah’a el açmak demektir!

Allah’ın övdükleri müstesna hiç kimse övüldüğü kadar büyük değildir!

Anlam, dilin inidir!
Kalem, dilin dilidir!
İslam, dilin dinidir!

Garip olan, mucizevi olandır!
Ahlak kanundur / kanundur, ahlak!

Dünyaya hakikat nazarıyla bakmak! Ben’in dar çerçevesinden sıyrılıp bütün ben’leri derleyen hakiki Ben’in yaratışına kendini âmade kılıp dünyaya bakmak!

İnsanın gittiği her yerde insanı karşılayacak olan yine içindeki ’ ben’! O bitimsiz iman dürtüsü! Tam da bu noktada gittiği yerle kaldığın yer arasında bir fark kalmıyor!

Toprakla buluşmak, ölümsüzlüğe merdiven dayayarak ilk basamağa adım atmaktır!

Kader uzun bir cümle kurmak! Bu cümledeki her kelime bir hayat! Başımıza gelenler, seçtiğimiz kelimelerin cümlelere tabi tahvili! Görünmeyen kelimelerin görünen kelimelerle izdivacı, kader!

Teslimiyeti olmayan İslamiyet’in, ‘Mi’racı’ olmayan namazları, namazlarımız!

Mü’min uyurken bile uyanık olandır! Uykusunda en büyük teslimiyeti yaşayan ve acziyetini ikrar ile takdim edendir!

“Kün” dili: hakikatin dilidir!

Peygamber, içinde dert olan insan değil, derdin içinde yaşayan insandır!

İnsan istemekten yaratılmış bir varlıktır! Bu yüzden Adem’in(İnsan) ilk nefesi istemek! Sesinin ilk rengi istemek: Bağışlanma isteği!

Zıtlıklar varsa birliğe yönelmek içindir! Kesretteki vahdeti görmek ve ondan rahmete aralanan kapıdan geçmek gerek!

Allah bir kelime! Anlamı sonsuz ve sınırsız bir kelime! Kelimelerin ruhunu kaybetmeden kelimelerle oynamak anlamın zirvesine kanatlandırır insanı!

Kendine geliş ile Allaha dönüş arasında bir fark yoktur! Kendine geliş yolunun güzergahı Allah’a dönüş yolunun güzergahıdır!

Peygamber demek, bütün insanlardaki ortak insan demektir.

Bir insana şeytanın varlığını kabul ettirmek, Allah’ın varlığını kabul ettirmenin en kestirme yoludur!

Allah, iyiliğinizi arttırsın ama keyfinizi azaltsın!

İsmail ERDOĞAN

Kalem Aşka Dokununca....  

Posted by Tespih Taneleri... in

 Nokta ile başlayan, elif ile doğrulan, be ile ilmi, cim ile ruhu, nun ile aşkı, vav ile acziyeti ve kulluğu, mim ile secdeyi, dal ile rükuyu, fıtratından getiren insanın, 
her bir harfe karşılık gelen dünyevi yolculuğunun, önce noktaya,
sonra çizgilere ve en nihai harflere dayanan aşk yolculuğu...

İçinde aşk olanın eline düşer kalem,
ve kelam ancak kalemle teskin olur. aşkın şiddetine göre hat sanatıyla bezenir, süslenir, en güzele, en güzeliyle sunulur.
O'nu söyleyen her şey güzel değil mi...

Harun Akyüzlü

Kalbin Selameti Nedir Ve Nasil Saglanir?  

Posted by Tespih Taneleri... in ,


''O gun ne mal fayda verir, ne de evlat! Ancak Allah'a temiz kalp ile gelenler (kurtulur).''
Su'ara suresi: 88-89

Hayirli Cuma'lar arkadaslar, Tasavvuf mevzumuzdan bahsederken en son Su'ara suresinin  88-89. olan yukardaki  ayeti yazmistik hatirlarsaniz. Tasavvufun murid uzerinde gerceklestirmeyi gaye edindigi bir husus da bu ''Kalp Selameti''.
Burada anlatilan kalp, Allahu Teala'ya ve O'nun emrine teslim olmus kalptir.Onun tek gayesi Allahu Teala'dir,  O'nun emri ve seriatidir.
Hic bir suphe bu kalp ile Allahu Teala'nin emirlerinin arasina giremez.
Boyle bir kalbe sahip olan kimsenin butun ahvali, sozleri, amelleri, zevkleri, zahir ve batin, butun filleri Resul-i Ekrem(sav) Efendimiz'in nuru ile selamet bulmus demektir.
Numan ibn-i Besir (ra)'dan rivayetle, Resul-i Ekrem (sav) Efendimiz de, bedenin diger azalarinin selametinin kalbin selametine bagli olduguna ve ancak kalbin masiyetlerden arindirilmasi halinde diger azalarin gorevlerini hakkiyla yerine getirebilecegine dikkat cekerek soyle buyurmustur:

''Dikkat edin! Vucutta kucuk bir et parcasi vardir ki, o iyi olursa butun beden iyi olur, o bozulursa butun beden bozulur. Dikkat edin, O kalptir!.''

Burda akla su soru gelebilir: Bu ayet ve hadisler ile benzeri muhtevadaki nasslarda zikredilen
''Kalp Selameti'' nasil saglanir?
Buna soyle cevap vermek mumkundur arkadaslar:
Kalp selameti ancak kulun, nefsini her an muhasebeye tabi tutmasi ve gerek kalbin, gerekse diger azalarin amellerinin devamli surette murakabe altinda bulundurulmasi ile mumkun olur.
Bu murakabe de Ser'i emir, yasak ve tavsiyeler esas alinacak ve bunlara uymayan seyler terkedilerek bu suretle ameller, islah edilecektir.
Azalarin amellerini ''Fikh-i Zahir'' dedigimiz Fikih ilmi, kalbin amellerini ise ''Fikh-i Batin'' dedigimiz Tasavvuf ilmi sekillendirir, tazim ve islah eder.

''Muhakkak Allah Teala sizin suretlerinize ve mallariniza bakmaz. Fakat ancak sizin kalplerinize ve amellerinize bakar.'' Muslim

Bu yolda kulun hic bir zaman hatirdan cikarmamasi gereken sey, Yuce Yaratici'nin kendisini her an gormekte ve yaptigi her isin amel defterine kaydedilmekte oldugu gercegidir. Allah cumlemize sasirmadan bu yolu tamamlamayi nasip etsin insallah...Sevgilerimle

''Elbette Rabbin, gozetleme yerindedir. (Her an kullarinin yaptiklarini gozetlemektedir.''
Fecr suresi 14

Yuregimde ki Yakaristin Sen  

Posted by Tespih Taneleri... in

Sonsuzlugun sinirinda
Askin sarhoslugunda yuregim.
Hercai ciceklerin arasinda,
Solmayan gulunu ariyor yuregim.
Hayatin geri kalan yorgunlugunda,
Sende dinlenmek istiyor artik yuregim.
Bir nefesti belki bekledigi,
Belki bir ses senden umdugu.
Ey yar yuregimin cigliklarini dinle,
Kanatlanip ucmadan
En uzak ufuklara dogru,
Geri donmemecesine...
Birakma ne olur, yakala
Sende onu hapset yuregine...
Bir yakaristin sen Rabb'inden seni diledigi,
Uzatinca elleri hasretten
Goge degen bir duaydin.
Ey yar gel sende "amin" de
Onunla birlikte askla dolu bir yurekle
Kabul etsin Mevlam
Kavustursun bu iki yalniz yuregi...
Umutla ve hevesle...
Yuregimde ki yakaristin sen
Sadece Rabb'imin bildigi
Baska kimsenin bilmedigi...
O kadar huzunlu bir o kadar da gizli...
Husna

Uzat Ona Bir Gul Dikensiz Olsun !  

Posted by Tespih Taneleri... in



                                                    Maşuk olursa sana karşı lal.


                                                  Sende nefsini suskunluğa sal.


                                                           Fazla sürdürme


                                          Uzat ona bir gül dikensiz olsun ama dal.


                                      Dilin söylesin kelimelerin olsun şeker ile bal.


                                                   “Aşk” dargınlığı sevmez.

                                                  Hemen git onun gönlünü al...

Durustuk Baska Bir Sey !  

Posted by Tespih Taneleri... in


" Toplantıya gideceğim.Baktım geç kalma ihtimalim var,bindim bir taksiye,muhabbetçi bir arkadaş.O anlatıyor ben dinliyorum.Tam işyerinin önüne geldik.Ankara'da Bakanlıklar.Diyelim ki. taksi parası 9.75 TL tuttu,ben 10 TL uzattım.Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya,taksici üstünü arıyormuş gibi yapar,siz de para üstünü alabılmek için bir ayak dışarda,inmemek için debelenirsiniz.Tam o sahne olacak.Şoför,para üstü varmı diye aranmaya başladı.


"Üstü kalsın kardeşim"dedim.
Döndü bana doğru "Vaktin varmı ağabey ?" dedi.


"Evet" dedim (tek ayağım hala dışarda)
Dörtlülere bastı,trafik dört şerit akıyor,indi araçtan.Önde bir büfe var.Gitti oraya,bir şeyler konuşup geldi.Bana 25 Krş uzattı.Belli ki para bozdurmuş.
"Birader" dedim,"9.75 değil,10.50 yazsa istermiydin 50 krş.benden?"


-Ne alacağım ağabey 50 krş.u
-Peki niye gittin 25 krş.için o kadar uğraştın.üstü kalsın demiştim.
Döndü bana,attı kolunu arkaya :


-Vaktin varmı ağabey

-Var
-Çek kapıyı o zaman
Muhabbetçi bir taksici ile karşı karşıyayız.
5 dk.konuştuk.İngiltere'de profösüründen,bilmem kiminden eğitimler aldım.O taksicinin 5 dk.da öğrettiklerini,ingiliz hocalar haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler.


Ağabey biz Keçiören'de 5 kardeşiz.Babam rençberdi benim,günlük yevmiyeye giderdi;artık inşaat falan bulursa çalışır gelir,o gün iş bulamamışsa,biz eve gelişinden,yüzünden anlardık. Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik.Yemek bitince babam bize"Durun kalkmayın" derdi.Önce dua ederdik sonra babam bize sofrada konuşma yapardı.


"Aha" dedim,"Bizim meslek",seminerci.
- Ne anlatırdı baban


- Hayattta nasıl başarılı olunur ?

O gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor,sonra çocuklara hayatta başarı teknikleri anlatıyor.

-Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit ederdi,delik bir çorapla pantalonun ceplerini çıkarır,dört kardeşi karşısına alıp "Dürüst olun,evinize haram lokma sokmayın" diye anlatırken ,biz de gülerdik. Annem kızardı,"Babanızla alay etmeyin.O, hem dürüst hem de çalışkandır" derdi. Yan evde iki kardeş var,onların babası zengin. Babaları birahane işletiyor,ama adamda her numara vardı,kumar falan oynatırdı.Bizim yeni hiç bir şeyimiz olmadı,hep o ikisinin eskilerini kullandık.O amca mahalleden geçerken biz 5 kardeş ayağa kalkardık,çünkü bize bahşiş verirdi.Babam eve gelince ayağa kalkmazdık. Çünkü hediye,para falan hak getire.Ağabey biz babamı kaybettik. Altı ay içinde yandaki baba da öldü.yandaki baba iki çocuğa 5 katlı bir apartman,işleyen birahane,dövizler ve araziler bıraktı. Bizim baba ne bıraktı biliyormusunuz ?


-Ne bıraktı ?


-Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı : "Evladım işinizi dürüst yapın,hakkınız olmayan parayı almayın..."falan filan. Ağabey aradan 15 yıl geçti,diğer 2 kardeş cezaevindeler,ne ev kaldı ne birahane. Ailesi dağıldı.
Biz 5 kardeş,beşimizin Keçiören de taksi durağında birer taksisi var hepimizin birer ailesi,çoluk çocuğu,hepimizin birer dairesi var. Geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki :
"Asıl mirası bizim baba bırakmış."
Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımızdan beri,taksimetrenin yazmadığı 10 krş.u evimize sokmadık.Her şeyimiz var Allah'a şükür.
Çok duygulandım,veda ettim,tam ineceğim :
-Dur ağabey,asıl bomba şimdi.
-Nedir bomban ?
-Nerede oturuyoruz biliyormusun ? O iki kardeşin oturduğu 5 katlı apartmanı biz aldık. 5 kardeş orada oturuyoruz.

Evladınıza ne araba bırakırsınız,ne ev, ne de başka bir miras. Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız. Bakın iki baba da evlatlarına değer kavramları bırakmışlar.

A.Şerif İzgören'in kitabından alıntıdır

Ah be deli gonlum, hangi dilden anlarsin bilmem ki! Nasil uslanirsin?  

Posted by Tespih Taneleri... in

Ey sevgili Allah'ım (cc)! Ateş de aşkından nâra düşmüş, yanar yanar Allah (cc) der..


Ey Gönüldaş! Aşk ne mi öğretti bize? Biz Aşktan önce de aynı şekilde yemek yerdik ama o vakit doyardık artık doyamaz olduk; o zaman da soba karşısında oturur ama ısınırdık artık sobanın yanı dağ gibi odun yansa da bizi ısıtmıyor.. Zira aç ve üşüyenler tamamen bitinceye kadar bizim gönlümüz asla rahat değil; Aşk, kainatla olan irtibatımızı sağladı. Aşk, duyarsız yanımıza ayar verdi de bize insanlığımızı ve asıl Sevgili'mizi (cc) öğretti...

Ey Gönül! İster yavaş gitsin, ister acele koşsun arayan elbet aradığını bulur. İsteğine iyi sarıl; zira istek baş kilavuzdur. Topal da olsan, uyuklasan da, edebsizce bile olsa yine de O'nun yolunda ol. Söz söyleyerek, susup dinleyerek, bazen de koklayarak hep O Hakikat Padişahına karşı gönül frekansını uyanık tut. Kainat beş duyuna O'na dair sinyal verip durmada iken O'nu bulamamaktan şikayetçisin, hiç aradın mı ki?..

Ey Gönül! Hiç aradın mı ki bulasın? Hiçbir zaman canla başla aramadın ki.. Bir şeyi, bulunmadığı yerde aramak aslında onu hiç aramamaktır.. Balık deryada yüzer de deryadan nasıl bihaber olur? Ey Gönüldaş! Sen de O'nun (cc) esmâlarıyla nakış nakış işlenmiş sanat deryasında yüzmektesin iyi bilesin.. Eğer bulmuş isen Mevla'yı (cc), söyler misin daha ne yapacaksın Leyla'yı?...

Yildiz Kaymasi...  

Posted by Tespih Taneleri... in

Efendimiz canimiz herseyimiz varolus sebebimiz(sav) buyuruyor ki;

"Ashabim yildizlar gibidir hangisini tutarsaniz tutun kurtulusa erersiniz"

Burda ki benzetmeye dikkatinizi cekmek istiyorum ben cok sasirdim sahsen. Yildizlara benzetiyor hatta bir hadis-i serifte ayni benzetmeyi alimler icinde soyluyor iki cihan perveri Efendimiz(sav). Peki neden yildizlara benzetmis biliyor musunuz? Yildizlarin ayetlerle sabit Kur'an-i Kerim'de gecen tam uc vasfi vardir, bu ayetleri defalarca okumusumdur ama hic bu acidan bakmamistim. Birinci ayet su; Gokte birinci kat semayi kandillerle susledik yani yildizlarla neymis bir tanesi goklerin susu mesela evlerimizde ki avizeler gibi. Biz yildizlari seytanlar icin recm taslama yaptik seytanlar goklerden haber almak icin ustuste cikip yani birbirlerinin ustune binip bilgi almaya calisirlarmis, o esnada yildizdan bir parca kopuyor( hani yildiz kaymasi dedegimiz olay) onlarin kafasina dusuyor ayetin aciklamasi boyle geciyor. O yildiz kaymasiyla uzerine dustugu cin ya da seytanlari yakiyor ve aklini ifsad ediyor. Hatta bununla ilgili bir de hadis-i serifte aktarayim;
(bu arada bu ayetler mulk suresinde geciyor)

''Eski zamanlar da bazi kimseler gunes ve ayin tutulmasi veya yildizlarin kaymasini bir kisim buyuk insanlarin olumunden kaynaklandigini soyluyorlardi, bu tamamiyle yalandir. Bunlar Allah'in ayetlerinden birer ayettir kudret ve hikmet belgelerinden birer belgedir''
Kenzu'ul- ummal
Hatta size bir de bununla ilgili Ibn Abbas'tan(ra), o da ensardan bir sahabiden nakil yapayim; bu konu bana cok ilginc geldigi icin ustunde duruyorum.

Peygamberimiz(sav) yanindakilere sordu;
''siz cahiliyede boyle yildiz kaymasina ne derdiniz?''
''Allah ve Resulu daha iyi bilir, ancak biz galiba buyuk bir adam dogdu ya da buyuk bir adam oldu derdik.''dediler. Bunun uzerine soyle buyurdu;

''O ne bir adamin dogumuna ne de olumune kaymaz.Lakin Rabbimiz Teala bir sey takdir ettigi zaman, Ars'in tarayicilari olan melekler tesbih eder, sonra bunlari takiben gelen sema ehli tesbih eder. Nihayet tesbihler dunya semasi ehline kadar ulasir. Sonra Ars'in tasiyicilarini takip edenler
Ars'in tasiyicilarina sorarlar ''Rabbiniz ne dedi?'' onlarda Rabblerinin ne dedigini onlara bildirirler.
Goklerin ehilleri birbirlerine sora sora bu dunya semasi ehline ulasir. Cinler gizlice kulak verir ve bu haberi dostlarina iletirler.(Ancak bu esnada yildizla)taslanirlar. Aldiklari gibi hic saptirmadan onlardan gelen haber dogru olur. Ne var ki onlar o haberi aktarirlarken kendilerinden de yalan bir seyler ilave edip oyle aktarirlar''
Muslim, Selam s.1750-1, Tirmizi(3224)

Hatta ayet-i kerimede tam manasiyla( Hicr suresi 16-18) soyle buyurmaktadir;

''Andolsun, biz gokte bir takim burclar yarattik ve bakip temasa edenler icin onu susledik. Onlari taslanmis her seytandan koruduk, Ancak kulak hirsizligi eden mustesna. Onun da pesine acik bir ates alevi dusmustur''

Evet gelelim Nahl suresinde gecen yildizlarin ucuncu vasfina.
''Yildizlarla kullarim yollarini ve yonlerini bulurlar'' eskiden insanlar sabit yerinde duran kutup yildizi gibi yildizlarla yonlerini kolaylikla buluyorlardi. Simdi nereye gelecegiz ''Ashabim yildizlar gibidir''
''Alimler yildizlar gibidir'' benzetmesini biraz daha acalim, birincisi;

Ne oldu simdi, Alimler dunyanin susudur ziynetidir. Cunku ilimsiz hic bir sey olmaz. Alimsiz toplumlar tuzsuz kokusmus etler gibidir .Ikincisi alimler seytani recm ederler nasil, zamanin reformist, batil fikirlerini ortaya cikaran bidat ehli sapik gorusleri sunan ayetleri on plana alipta hadisleri reddeden hocalari taslarlar.Ucuncusu de alimler yildizlardan yol bulanlar gibi hidayet arayanlara da yol gosterici olurlar
Bu nasil guzel bir benzetmedir boyle. Hayran olmamak mumkun degil dogrusu. Sahsim adina ben cok etkilendim ve sizinle paylasmak istedim.

Yildiz kaymasi olayinin merak edenler icin bilimsel aciklamasini da yazmak istiyorum;
Yildizlar dunyadan milyarlarca kilometre otedeki uzak guneslerdir. Gunes sistemimizin icinde Gunes ve gezegenlerin cekim kuvvetleri arasinda bir oraya bir buraya gezinen sayisiz goktasi vardir.
Bunlardan dunyanin yakinindan gecerken cekim alanina girenler, hizla atmosfere dalarlar. Surtunmeden dolayi isinirlar, yanarlar ve arkalarinda parlak cizgi gibi bir iz birakirlar. Sonunda tamamina yakini dususun son aninda gorulen parlamayi takiben yok olurlar.
Bence butun bu ilimlere ayna tutan yuce kitabimiz Kur'an'i Kerim'dir. Bu kitabi iyice anlamaya calisirsak ilimlerin en gercegini ogrenmis oluruz. Butun bunlari bize anlatan ve ogretenden yani Efendimiz(sav) cok istifade etmemiz lazim yoksa sadece boyle bilim adamlarinin ufacik tefecik ogrenebilidikleri asla yeterli olmaz. Esas Kainatin Sahibinden ogrenmek lazim herseyi ki o zaten yeterince aciklamis bize sadece hakkiyla dogru kaynaklardan ogrenmek kaliyor. ilim farzdir arkadaslar ayetlerle sabittir.



;

Siz Nasil Bir Kapinin Onundesiniz?  

Posted by Tespih Taneleri... in



Kapalı kapılar var hayatımızda..



Nicedir açmadığımız, bilerek kapattığımız, üstüne kör bir kilit vurduğumuz kapılar..


Bazen açmaya korktuğumuz, bazen ardındakilerle yüzleşmekten çekindiğimiz kapılar..


Eski bir dostluk bazen, eskiden yapıp ettiklerimiz bazen..


Eski “biz”, eskimeyen izlerimiz..


Kapıların ardında kalan..Hayatımızdan uzak durmasını istediklerimiz.


Cesaretimizdir bu bazen, bazen yenilgimiz..Bazen hayretimiz, bazen isteklerimiz.


Ne çok kapıyı kapattık dostlar, ne çok kapı kapandı yüzümüze.


Nasıl kapılar açıldı, kapattıklarımızın yerine?...


Masumiyeti, insafı kapatan insanlar gördüm, üzerlerine kör bir kilit taktıklarını..Anahtarlarını da dipsiz kuyuya attıklarını..


Nice erdemin üzerine kapatılan kapıların yerine, ardına kadar zevk-ü sefanın ışıltılı kapılarının açıldığına şahit oldu bu yeryüzü..


Kendisini sevenlerin üzerine kapılar çarptı yeryüzünde kimileri..

Kimileri kendini gelip geçici “dünya”ya kapattı..


Dünya, sadece kendisi için yaşayanlara en büyük kapalı kapı oldu.

Kapattık bazı kapıları dostlar…kör bir kilit vurduk üzerlerine..


Şimdi açılırlar mı yeniden, en tılsımlı sözleri söylesek?..


Yahut yeni kapılar açsak, kaybettiklerimizin peşine düşsek..


Kör kilitli kapıları açmak gerek dostlar..Biraz cesaret gerek belki...

Gerçeklerle yüzleşmeye cesaret, gerçekleri kabullenmeye cesaret...

Ve gayret ve gayret…


Sevgiyle çaldığınız tüm kapıların ardına dek açılması dileğiyle…

-Alinti-

Ya Vedud, Askina Dilenciyim...  

Posted by Tespih Taneleri... in




                                           Ne güzel! Derin bir “âh” ile yâd etmek seni.


                                           Her dem düşünmek, her dem hayal etmek seni...


                                           Ne güzel! Visâline gülmek, firâkınla ağlamak.


                                           Yanmaktan usanmamak yanarken susamak seni.


                                                                     (Haddâd)

Sahildeki Cakil Taslari...  

Posted by Tespih Taneleri... in

Goz alabildigine uzanan bir sahilde, irili ufakli sayisiz cakil tasi varmis. Denizin durgun ve havanin kapali oldugu zamanlar da, bu taslardan hic bir ses duyulmazmis. Sadece martilarin cigliklari ve arada bir gecen yolcu gemilerinin sesi yankilanirmis boyle gunlerde. Ama deniz cosup da dalgalar kaplayinca sahilleri, neseleri gelirmis cakillarin. Hepsi islanip iliklerine kadar titremelerine ragmen, sikayet etmezlermis durumlarindan. Cunku denizin dalgalariyla yikandiklarinda soluk yuzlerine renk gelir ve hava bir de aciksa, o gecici renkler gunes isingindan oturu parlamaya baslarmis. Iste bu zamanlar da cenesi dusermis cakillarin :

_''Biz gercekten guzeliz''diye kasilirlarmis.''Hem renkliyiz, hem de parlak...''

Sadece bu kadarla da yetinmezmis cakillar. Digerleriyle kiyaslarlarmis kendilerini, bazen kavga ederek ''Sen kucuksun ben buyuk'',''Sen soluksun, ben parlak'' gibi laflarla...Kavganin en civcivli anin da bir ses duyarlarmis cogu zaman. Derinlerden gelen o ses :

_''Guzelliginizle asla ovunmeyin.'' dermis onlara. ''Hele hele o guzelligi baska yerden almissaniz.''

Cakillar, pek aldirmazlarmis bu sese, yine renklerinden bahseder ve satasirlarmis birbirlerine. Ama o ses tekrar duyulur ve :

_''Renkli olmak huner degildir'' dermis.''O parlaklik ruhunuzdaysa eger, renksiz olmak zarar vermez sizlere''

Cakillar, kendilerine o guzelligi veren seyi ve derinden derine gelen o sesi merak etmedikleri icin, gulup gecerlermis soylenenlere...
Cakillarin guzellikleriyle ovundukleri bir gun, devlere benzeyen makinalar girmis o sahillere. Celik tekerlekleriyle ezdikleri taslari, bin parcaya bolerek. Birbirinden gururlu taslar, o devlerin penceleriyle savrulup atilmislar bir yana. Dag gibi yigilan cakillarin bazilari, bu sefer de ''biz ustteyiz, siz altta'' diyerek dalga gecmisler ezilenlerle. Kisa bir zaman da sahilin alti ustune getirilmis adeta. Cakillar, neler olup bittigini anlamaya calisirken, adamlardan sevinc cigliklari yukselmeye baslamis :

_ ''Bulduuuk!'' diye bagiriyorlarmis hep bir agizdan.''Bir sahil dolusu cakila bedel olan o tasi bulduk''

Cakillar neyin bulunduguna merak ederek adamlara baktiklarin da, onlarin ellerinde renksiz bir tas gorerek hayrete dusmusler. Hepsi dudak bukerek alay etmek uzereyken, o renksiz tas gunes gibi parildayarak selamlamis kendilerini, gunes coktan batmis olmasina ragmen.
Parlak tas, bir kenara atilmis cakillarin saskinligini farkedince :

_ ''Yillar boyu sizinle konusan bendim'' diye gulumsemis.''Sizlerden cok daha asagida ve toprak altindaydim. Ama icimdeki isigi hic bir zaman kaybetmedim. Ve o isigi kimden aldigimi bildigim icin de asla gururlanmadim. Bu yuzden de sultanlara tac olup baslarda, yuzuk olup eller ustunde tasindim asirlardir.''

Cakillardan hic bir cevap gelmedi. Adamlar ise, gece olmasina ragmen makinalarini baska bir sahile yonlendirmisler. Ay isigindan aldiklari parlaklikla ogunen yassi cakillarin  bulundugu karsi sahile...

Cuneyd Suavi

Related Posts with Thumbnails
Site'de Kaç Kişiyiz