Kulu Allah'a Yakinlastiran Sey...  

Posted by Tespih Taneleri... in ,




Yasli bir adam bana uykumda sordu:
''Hangi sey kulu Allah Azze ve Celle'ye yakinlastirir?''
Dedim ki:
''Bunun basi ve sonu vardir. Baslangici: vera (supheli seylerden bile kacmak), sonu; riza, teslimiyet ve tevekkuldur.''

Abdulkadir Geylani

Futuhu'l Gayb ( Sirlarin Acildigi Kapi )  

Posted by Tespih Taneleri... in

Sirlarin acildigi kapidir bu kitap, bir hazine, bir ilim deryasi...
Abdülkadir Geylani, İslam irfanının ölümsüz şahsiyetlerindendir. Fütuhu’l Gayb onun en önemli eserlerinden kabul edilir. Bu eserde rıza, teslimiyet, şikayeti ve iradeyi terk, nefse, hevaya ve şeytana ittiba etmemek, sabır, şükür, fena, zühd, tevekkül gibi tasavvufi kavramlar açıklanmakta ve saliklere yol gösterilmekte, tasavvuf yolunun esasları tespit edilmektedir. Seçkin bir guruba hitaben yaptığı sohbetlerden derlenmiş bu eser, Hz. Geylani’nin bütün temel düşüncelerini içine alan bir tasavvuf klasiğidir. İbn Teymiyye’den Bediüzzaman’a İbnü’l Arabi’den İmam Rabbani’ye kadar ilim irfan semasının yıldızları asırlar boyunca bu değerli eseri okumuş ve ondan etkilenmişlerdir. Gavs-ı Azam’ın yüzyıllar ötesinden gelen sıcak sesi, bugünde aynı tazeliğini korumaktadır

Eseri müellifi koca bir dağ; belki şarihi bile bir büyük tepedir... Onlar yeryüzünün çivileridirler. Kıyamete kasemli dağlar gibi, makamlarında sabit olmuşlardır. Bir zayıflar ise; ne büyük bir tepeye gıbta etmeden bir nazar edebilir, ne de devasa bir dağın azametinde acziyetimiz fena bulmadan rahata erebiliriz.

Bu eser; yine - yıldızlara daha yakın ve ufku daha engin- bir dağ misali, yukarıları gözleyebilmek adına hususi bir rasathanedir ve bu yönüyle has daireye hitap etmektedir. Fakat bu rasathane; yukarıdan nasıl görüldüğümüzün müşahedesini yapabilmemiz adına, yine o dağ misali alemimize nazır ve ahvalimize hakim bir makam olması sebebiyle umumidir ve bu yönüyle de her birimize hitap etmektedir. Buna havi bir eser ise ancak bir şaheserdir. Şaheser olduğunun bir diğer isbatı da, müellifinin 'şah' olduğuna -tıpkı şarihinde görüldüğü gibi- hiç kimsenin bir itirazda bulunmayışıdır.

Gelenek yayinevi, Etkilesim yayinlari ve Alperen yayinlarinda ayri ayri, farkli zamanlar da basilmis... Istediginiz yayinevinden temin edebilirsiniz...Benin hayatima isik tutan, daha hala firsat buldukca tekrar tekrar okudugum, muthis bir eserdir...Abdulkadir Geylani 'yi zaten tarife ne hacet...Eserleri de kendi gibi bir hazine...Degerlendirmenizi ve en kisa zamanda temin edip okumanizi onemle tavsiye ederim... Herkesin kutuphanesinde hatta elinin altinda olmasi gereken bir kitaptir...Sevgilerimle

Asi Mahkum  

Posted by Tespih Taneleri... in


Ayaklarina zincirler takilmis...Elleri kelepceli...Ve arkasinda surekli itilmekte...Belli bir istikamete dogru hem gidiyor, hem bagiriyor :

_Gitmem ben o beldeye! O sehre inanmiyorum!

Yanina bir gorevli geliyor ve kulagina sunlari fisildiyor :

_Bu yol o mezile cikar. Ama sen bilirsin, ister inana inana git, ister inanmaya inanmaya...Tercih tamamen sana aittir!...

Istegine bagli olmayan islerde, her insan : Mahkum!
Her an nefes aliyor : Havaya esir...
Ne cigerlerine el atabiliyor, ne yildizlara : Elleri bagli...
Yer cekimiyle arza raptedilmis : Kacmaktan mahrum...
Ve nihayet dunya onu kabre goturuyor : Gitmeye mecbur...

Bir asi mahkum kalkiyor, ''ben gitmem'', diyor. ''Ahirete inanmiyorum'' diyor. Bilmiyor ki,
inanmamak ahirete gitmeye engel degil, cennete girmeye mani...

Alladdin Basar

Gitmek mi zor, kalmak mi? Netice de gidilecek son nokta belli iken...

Kur'an-i Kerim'i Uzaydan Okudum  

Posted by Tespih Taneleri... in ,


17-24 Haziran 1985 tarihleri arasinda Amerikan uzay mekigi Discovery ile uzaya giden ilk musluman arap  astronot Prens Sultan bin Selman, yaptigi aciklamada ''Uzaydan dunyayi seyrederken, sanki Kur'an-i Kerim okuyordum... Bambaska bir duygu... Anlasilmasi zor, ifadesi cok guc...'' dedi.

Prens Salman uzaya dogru hareket ettikleri zaman son derece heyecanli oldugunu ifade ederek,
''Discovery ile yukselmeye basladigimizda, ucus heyetinde ki herkes kendi ulkesini gosteriyordu...'iste burasi benim memleketim' diye. Sonra ulkeler kayboldu...Ulkelerimizin icinde bulundugu kit'alari, 'Surasi Amerika... Surasi Afrika' sozleriyle isaret etmeye baskadik... Bir sure sonra ise, kit'alar da gozden kaybolmustu. Butun arkadaslar, tek bir noktayi gosteriyorduk :
Iste Dunya... Iste bizim ortak evimiz... Masmavi bir inci gibiydi o...'' seklinde anlatiyordu duygularini.

Yuksek tahsilini ABD'de Denver Universitesi'nde haberlesme dalinda yapan Prens Sultan bin Selman bin Abdulaziz, ''Uzay mekigimiz Discovery'den masmavi bir inciyi andiran dunyamiza bakarken, sanki Kur'an-i Kerim okuyordum. Onumuzde duran, sanki Dunya degildi... Uzay derinliklerini kaplayan muazzam bir Kur'an-i Kerim'di acilan... Okuyor, okudukca duygulaniyordum...'' diyor.

''Iste, diyordum, Allah'in kitabi ne kadar da dogru soyluyor herseyi... Kainat ile ilgili olarak anlatilanlar, iste hepsi karsimdaydi...
Ben bir muslumanim... Allah'in ve Rasulu Hazret-i Muhammed (sav)'in bildirdigi herseye inaniyorum. Iste uzaydan, dunyaya ve  gorebildigimiz kadar butun kainata bakis, Kur'an-i Kerim'de yazilanlarin dogrulugunu bir defa daha ispatliyordu...
Imanim bir kat daha kuvvetlenmisti.''

Bugun elime gecen, bir zamanlar abone oldugum Gercege Dogru dergisinde Murat Yesil'in, okurken beni heyecanlandiran, bu yazisini sizinle paylasmak istedim. Bize cok buyuk gelen dunya aslinda hepimizin icinde yasadigi bir ev gibi gercekten...Aslinda ne kadar da kucukmus...Allah Teala da ne kadar da buyuk... Insan biraz tefekkur etse, icinde olunca buyuk ve sonsuz gorunen ama uzaktan bakinca bir o kadar da kucuk gorunen dunyamizin, icinde bulunan bu muthis ve muntazam duzenine hayret etmekten kendini alamiyor. Yuceler yucesi Mevla (cc) bu kadar guzellikleri hep bir arada nasil da guzel yaratmis...
Kim bilir kendi ne kadar guzel? Gunes ve Ay'in bir milim dahi vazifelerini sasirmadan yerine getirmeleri, Allahu Teala'nin onlari, denizleri, topragi bizim hizmetimize karsiliksiz sunmasi, ne buyuk bir mucizedir...
Daha saymakla bitiremeyecegimiz bir suru nimet, bu kucucuk dunyanin icinde bizim icin var...

Bunda karsilik'' insanoglu Rabb'ine karsi ne kadar da nankordur'' ayetine hatirlayinca da insan utaniveriyor. Allah Teala nasil da iyi taniyor, bizi, hic bir seyden memnun olmayan, doyumsuz kullarini...

Ya Rabb! Ihsan ettigin sayisiz nimetler icin, yerinde olan saglim icin, musluman anne-babadan musluman olarak dogmayi bana nasip ettigin icin, kendimi bildim bileli secdeden mahrum etmedigin icin,
Ya Rabb! En basta da Hz.Muhammed (sav)'in insallah ummeti oldugum icin, Seni ve Rasul'unu cok sevdigim icin, bana bunlari dusunecek ve yapamadiklarim icin istigfar edecek firsati verdigin icin Sana layik oldugundan da fazla Hamdediyorum...Cunku ben Sana ne kadar Hamdetsem azdir...
Nankor kullarindan olmaktan Senin sonsuz Rahmetine siginiyorum...amin

''VEDDUHA'' SIRRI  

Posted by Tespih Taneleri... in


Hayirli Cuma'lar arkadaslar...
Duha suresi cagimiza bakan ve mucize sirri tasiyan bir kur'an mesajidir. Bu sure, Efendimiz (sav)'in uzuntulu bir devrinden sonra inzal olmustur ve yalniz O'na hitab etmektedir.
Efendimiz(sav) kendinden asirlarca sonra gelecek olan mu'minler adina buyuk bir endise duymus, onlarin yasayacagi zulmetli caglari Allah'in izni ile gormus, ummetin azalacagini dusunerek uzulmustu.
Fakat Cenab-i Hak, Efendimiz (sav)'e bu sure ile teminat vermis. ve bilhassa su icinde bulundugumuz cagda ki mu'minlerin imanina kefil olmustur...

Surenin ozet olarak yorumu soyledir :

Ayet 1-2 : Habibim, senin nurunu nasil bir ''duha'' ya, yani parlak ve ihtisamli bir kemale ulastirmissam; asirlarca sonra beseriyetin ''Leyl-i Seca'', yani, derin bir gece karanligi, siddetli bir vahset devresinde de mu'minlerin teminati Ben'im! Onlara bir ilim gunesi verecegim.
Kur'an'in icazi, butun ihtisami ile zuhur edecektir!

Ayet 3 : Rabbin sana ''veda'' etmedi ve ummetine cok duskun olmandan gucenmedi. Sana olan lutfu kesiksiz ve ebedidir!

Ayet 4 : Gelecek zamanlar, senin ve ummetin icin daha mukemmel olacaktir.
 islam'in istikbali aydinliktir, gelecegi, gecmisinden daha hayirlidir!

Ayet 5 : Ey Sevgili Peygamberim! Sen ummetine harissin, sana bol bol ummet verecegim; onlari tarihin her devrinde insanlarin en hayirlisi edecegim...Sen ''-Raziyim'' deyince kadar...

Ayet 6 : Seni emsalsiz bir fitrat ile yaratarak, ''vacid'' sirrim ile sonsuz mana zenginliklerine erdirmedim mi? Seni ''Mustafa'' makamindan ''Mahmudiyet'' makamina intikal ettirerek, Muhammed Mustafa (sav) hikmetine ulastirmadim mi?

Ayet 7-8 : Senin nefsinde butun ''hidayet'' sirlarini cem ederek, manevi guzelliklerin tamamini sana vermedim mi? Seni ''yalniz'' yarattim ve sonra sana insan, cin ve melek olarak, butun kainati ummet eylemedim mi?

Ayet 9-10 : Habibim! Bana ummet icin naz aleminde sitem etme; onlari, senin diledigin gibi nimetlerime gark edecegim!

Ayet 11 : Oyleyse, Rabbinin nimetlerini acikla, butun incelikleriyle ummetine bildir. ''Duha''  suresi ile de ilan ettigim ilahi taahhutlerimi onlara mujdele!..

Mana ilmiyle megul olanlar ''leyl-i Seca'' remzedilen karanlik devrin ve dogacagi mujdelenen ''ilim gunesi''nin hangi cagda olacagini merak etmislerdir. Bunun anahtari ise ''Sure-i Fil'' dedir. Zira, islam gunesi, yani asr-i saadet, Fil Vak'asi'ndan 40 yil sonra ''Duha Sirrina'' ermis; en parlak caga erismistir.

Iki Cihan Harbi'ndeki hava bombardimanlari Fil Vak'asi'ni andirmaktadir. 1940'da baslayan bu bombardimanlardan 40 yil sonra; miladi 1980, hicri 1400'de islamin ilim gunesi Duha Sirri ile parildamistir.

Nitekim Avrupa'da pek cok alim 1980'den itibaren  islamiyeti kabul etmeye baslamis; toplu halde ihtidalar da butun dunyaya hiz kazandirmistir. Yakin zamanda sifa-i serif derslerini dinleyerek Londra'da 3000 kisi ayni an da musluman oldu Hamdolsun... Bu sure beni de hayatim boyunca hep etkilemistir. Nedense hep aglayarak dinlerim ya da okurum. Goz yaslarim duramaz hic bu ayetler okundugu zaman...

Duha Suresinin verdigi mujdeler, bir bir tahakkuk edecektir insallah!

Onk.Dr. Haluk Nurbaki

iIla Edeb Ya Hu!  

Posted by Tespih Taneleri... in ,


 Ey insanoğlu! Allah’ı sevmek, Allah’a gitmek istiyorsan,maddi ve mânevi her işinde edeb ile gir, irfan ile çıkmaya çalış.  Âdemoğlunun edebden nasibi yoksa, insan değildir. Edeble süslenmeyen akıl, silâhsız kahramandır.- Edeb: Aklın dıştan görünüşüdür. Edeb: Eline, diline ve beline sahip olmaktır. Edeb olmadıkça asalet düzelmez. Edeb, şeytanı öldüren bir silahtır.

 Edeb, en hayırlı sanattır. Hakk’a giden yolun azığıdır. Edeb, olgunlaşmanın ilk şartıdır. Hakiki edeb, nefsi terketmektir. Ayıplarınızı edeble örtünüz. Hakiki güzellik, ilim ve edeb güzelliğidir. İnsanın ziyneti, edebin tamamıdır. Evlâdına edeb öğretmeyen, düşmanlarını sevindirir. Ruhen yükselmek, ancak edeble mümkündür. Akıllı, edebi edebsizden öğrenir. İlim şerefi ve edeble Âdem, melekten üstün oldu... Sohbet bir cesettir. Edeb ise, o cesedin ruhudur. Edeb; insanı her türlü hatadan koruyan bilgi ve prensiplere sahip olmaktır. Her şey çoğaldıkça ucuzlar. Fakat edeb çoğaldıkça, değeri artar. Edeb, kendisinden yükseğini çok görmemek, kendisinden aşağısını da hor görmemektir. Edeb güzelliği, kişiyi nesebe muhtaç etmez.

 Edeb, insanı utanılacak şeylerden koruyan melektir. Edeb, Rasûlullah’ın sünnetine uygun hareket etmektir. İlim elde etmek isteyen, edebli olsun. İyi amel sahibi olmak isteyen, edebli bir şekilde ilim sahibi olmaya baksın.  Muhabbet ehli, sevgi işinde iyi niyete sahip oldukça, edebleri artmaya başlar. Edeb, nefsi gerektiği şekilde terbiye etmek ve güzel ahlâk ile süslemektir. Edeb, insanın mutlak bir fazilet kaynağıdır. Edebin dostları: Hayâ, Samimiyet, Teslimiyet, Muhabbet, Niyet, İtaat, Gayret, Sohbet ve Hizmettir...

Ya Rabb! Bizleri edebli kullarindan eyle! Edep Ya Hu!

Cinar Agaci  

Posted by Tespih Taneleri... in


Cinar agaci, uzerine yuva yapan kumrularla sohbet ederken :

_''Ben Fatih'i ve onun mubarek askerlerini gormusum'' diyordu. ''Belki bu yuzden zorluk cekiyorum.''

Cinar agacina zor gelen sey, bir kac asirdan beri kucaklayip bagrina bastigi tarihi koskun yiktirilip, yerine ickili bir gazinonun yapilmis olmasiydi. Dantel gibi islenen o ahsap mimarinin yerine kondurulan ruhsuz beton kutlesi, daha temel safhasindayken agacin en guclu koklerini parcalamis ve onu can evinden vurmustu.



Yasli agac, buna ragmen dayanabilecegini tahmin ediyor ve genclik gunlerinin hatiralariyla kuvvet bulmaya calisiyordu. O zamanlar bir kalemi andiran ince dallari, istanbul'un yedi tepesini asarak semaya yukselen mehter nameleriyle serpilmis ve burclara tirmanan yigitlerin pazulari gibi sertlesmisti. Cinar agaci geceleri, o marslari mirildaniyor, fakat oglene dogru gazinodan yukselen pop muziginin gurultusuyle serseme donuyordu. Bu sesler yuzunden cevre camilerden yukselen ezanlari duyamamak da agaci busbutun cokertmisti.


Lakin cinari kahreden sey, hemen yani basinda acilan fosseptik cukuruydu. Mutfakta yikanan icki bardaklarindan suzulen igrenc sular, yarali koklerinin en ince ayrintilarini dahi kavuruyordu. Yasli agac bu aciyla kivrandigi zamanlar yine eskiye doner ve koskun son sahibini hatirlardi. Dogdugu gunden beri o koskte oturan ve bir Osmanli pasasinin oglu adam, yakinindaki camiye gitmeden once islemeli bir bakir ibrikle gelir ve mutlaka onun dibinde abdest alirdi. Cinar agaci bu sularin ''okunmus'' oldugu icin, koklerine kuvvet verdigine inanir ve namaz vakitlerini dort gozle beklerdi.                  

Cinar agacina hatirlar yetmedi. Ve uzerine yuvalanan son kumrularin da o cevreyi terk etmesinden uc-bes gun sonra, kibleye dogru yatarak devrildi.
Gazeteler bu haberi verirken :

_Dun gece yikilan tarihi cinar, meshur gazinoyu ezerek yerle bir etti, diyordu. Bilindigi gibi bu agac Fatih zamanindan kalmaydi.

Cuneyd Suavi

DEPREM ÇİÇEKLERİ UMUDA AÇSIN!  

Posted by Tespih Taneleri... in


24 Ağustos 1999 Günlerden Salı
Marmara depreminden 7 gün sonra...

Enkazın altından iki kişi sağ çıkartıldı. Bunlardan birisi 155 saat sonra Yalova /Çınarcık'ta kurtarıldı. Kurtarılan erkek çocuk 5 kilo kaybetmiş, susuzluktan dili kurumuştu. Ailecek altı katlı bir binanın giriş katında oturuyorlardı. Babası ve üç ablası depremde öldü.


O çocuk, yani İsmail ÇİMEN bugün nerede ne yapıyor dersiniz? İsmail gibi depremin yıkıntıları arasına doğan pek çok çocuğumuz bugün ne yapıyor? Nerede hangi imkanlarla yaşıyorlar, Okula gidiyorlar mı? Bir ihtiyaçları var mı? Deprem yaralarını ne kadar sarabildiler?

DEPREM ÇİÇEKLERİ UMUDA AÇSIN!

1 Milyon Kalem'de yeni bir kampanyaya daha başlıyor.

Bir milyonkalem olarak, Yeşilovacık, Dursunbey, Tokat, Ulupamir, Adıyaman derken bu sonbaharda Yalova Çınarcık'taki çocuklarımızın tuttuğu kalem, yazdığı defter olmak için hazırlanıyoruz.
Onlar bizden okul çantası istiyorlar. Çizgili ve kareli defterler. Kırmızı ve kurşun kalem. Kalemkutusu. Düş dünyalarını resimlemek için renk renk boyalar istiyorlar. Bu sese kulak verin, bir milyonkalem kampanyasına siz de destekte bulunun. Bloglarınızda banner ve kampanya linklerimizi vererek katkıda bulunun.

Göndermek istediğiniz kalem, defter, silgi, boya kalemi, kalem kutusu vb. hediyelerinizi:

Çınarcık İlköğretim Okulu

Halit Kılıç (Okul Müdür Yardımcısı)


Hasan Baba Yolu - Çınarcık - Yalova

Nakdi yardımlar için:

Yalova / Çınarcık Ziraat Bankası


Çınarcık ilköğretim okulu


Okul aile birliği hesabı


560-9858-5002
adresine yollayabilirsiniz. Gönderilerinizi takip edebilmemiz için, lütfen birmilyonkalem@gmail.com adresine e-posta ile bilgi veriniz. Lütfen gönderilerinizin üzerine "Birmilyonkalem Umut Çocukları Okulda" kampanyası notunu eklemeyi unutmayınız. Çocuk gülücüklerinde yer bulmak umuduyla.

1MK

1milyonkalem sitesi editörleri adına

Erkan BAL & A. Şebnem SOYSAL

Site Admini Genel Koordinatör

Not: Gönderiler direkt okul müdürlüğüne yapılmalıdır. Bir milyonkalem sitesi bütün kampanyalarında olduğu gibi asla yardımları kendisi kabul etmez. Bu konuda okul müdürlüğü dışında herhangi bir yere gönderimde bulunmayınız.

http://1milyonkalem.blogspot.com/2010/08/editorden-1-okul-170-umut.html

Kitapkolik.net - Kitap Odullu Yarisma  

Posted by Tespih Taneleri... in ,




Kitap bize bilmediklerimizi öğretir. Görmediğimiz yerleri tanıtır. Kitap okunduğu zaman göze, dinlendiği zaman kulağa seslenir. Kitaplar zamanımızı değerlendiren birer sevgili arkadaştır. Kitaplarla arkadaşlık küçük yaşta başlarsa bu güzel alışkanlık büyüyünce de sürer gider. Kitaplar doğruyu, güzeli, iyiyi, yararlıyı bulmamıza yardım eder. Kitaplar yaşamı sevdirir. Dünyayı güzelleştirir. Guzel ve akici konusmayi saglar...

Ben Mardin'den 9 yasinda geldim. Orda genellikle arapca konusuldugundan, sivem cok bozuktu. :( Ben orta okula baslarken kizlarin  konusmamla dalga gecmeleri cok zoruma gitmisti. Edebiyat ogretmenimiz Mehmet Emin Gullu hocama durumumu acikladim. Bana Resat Nuri Guntekin'in ne kadar eseri varsa okumami soyledi. Hamdolsun 3. kitapta konusmam epey duzelmisti. Kitap okumayi sayesinde cok sevdim bir daha da birakmadim. Resat Nuri Guntekin ile baslayan kitap seruvenim Imam-i Gazali ile devam etti ve hayatim akisi tamamiyle degisti...:)

Hatta bana kalirsa her kitabin kendi icinde ayri bir dunyasi vardir, bazen uzun bazen kisacik suren ama farkli duygular yasatan...Kitap, yazarin okuyucuya yansiyan yuzudur. Okudugunuz kitabin yazarini, bu vesile ile insanlari daha iyi anlayabiliyorsunuz, her kitap ayri bir tecrubedir bence...

Hayatimda kitaplarin cok onemli bir yeri vardir. Kitapla ilgili her turlu etkinlige her zaman varim... Bu linkte de kitapkolik.net in düzenlediği bir hediye kitap çekilişi var.

http://www.kitapkolik.net/kitapkolik-net-kitap-odullu-yarisma

Mutlaka katilmanizi oneririm...

Kitaplar sessiz öğretmenlerdir. Gellius

Kitapsız yaşamak; kör, sağır, dilsiz yaşamaktır. Seneca


Kitap, ruhun ilacıdır.


Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol. Mevlana


Kitap hiç aldatmayan bir arkadaştır. Guilbert de pixrecourt

Kitapsiz hayat susuz col gibidir.



Olum ''Geliyorum'' Der  

Posted by Tespih Taneleri... in


Sadi, Gulistan'inda anlatir :
Bir adam, yikilan evinin karsisina gecmis bir yandan agliyor, diger yandan da ''Ah evim! Cokmeden evvel bari bir haber verseydin de ona gore tedbir alsaydim'' diye soylenip duruyormus.
Birden o harebeden bir ses yukselmis :
''Be adam! Ben yillardir sana, catlayan duvarlarim ve dokulen sivalarimla cokuyorum' diye haber veriyordum. Fakat sen, her defasinda bir avuc toprak ile cikageliyor ve o catlaklari orterek verdigim haberi adeta agzima tikiyordun.''
Hadise manidardir.
Cunku bizim apartmanimiz da suratle tahrip olmakta ve omur binamizdan her gecen gun bir tas daha dusmektedir. Ve cok insaflidir olum...Gelmeden once nice elciler gonderir de, biz bir turlu donup bakmayiz, o elcilerin bembeyaz ikazlarina...
Kac kesif kolu yollamaktadir olum, hayat topraklarimiza...
Lakin biz, ''hastaliktir gecer'' der, ehemmiyet vermeyiz bile...
Gun be gun tukenip gittigimizi gormeyiz...Omur bitmeyecek bir hazine gibi gorunur gozumuze; her seyin bir sona mahkum olduguna inanmak istemeyiz.
Zannederiz ki, ancak boyle mutlu olunabilir ve saadet denilen Anka kusu, sadece boyle bir vehmin semasinda kanat cirpabilir.
Aldaniriz, ama kabul edemeyiz bunu bir turlu...
Ve bir gun olum gelip dikiliverir karsimiza...
Sasirir ve endiseli soruveririz :
''Neden haber vermedin ki?''
Cevap vermek zorunda degildir olum...Cunku o, haberini coktan vermistir.



Gonuller Sultan'i Efendimiz (sav)'in odasi ve Kiymetli Bir Salat  

Posted by Tespih Taneleri... in



Hz. Omer (ra) Fahr-i Kainat Efendimiz (sav)'in odasini soyle anlatiyordu :

_'' Bir ziyaretimde mubarek hanelerine davet edilmistim. Uzerinde ihramlari vardi. Odanin bir kosesinde ciplak bir sedir ve onun uzerinde de deriden bir yatak goze carpiyordu. Odanin diger kosesinde ise bir avuz yulaf, bir post ve bos bir su tulumu vardi. Bu durum karsisinda agladigimi farkedince sebebini sordu :

_'' Ya Rasulallah, dedim. Uzerinde yattiginiz yatak, sertliginden dolayi vucudunuz da iz birakmis. Diger butun mallariniz ise, odanin bir kosesine sigmis. Kayser'ler ve Kisra'lardunyanin butun zevklerine sahip olduklari halde, Siz Ahirzaman peygamberi olarak neden boyle bir hayat geciriyorsunuz?''
Resul-i Ekrem Aleyhisselam buyurdu ki :

_'' Ey Hattaboglu'', diye tebessum etti. ''istemez misin ki dunya onlarin, ahiret nimetleri bizim olsun?''

Ya Rabb! Varsin dunyalik hersey isteyenlerin olsun, ne olur bana istedigimi ver. Bana Seni gerek seni...Gerek husu, gerek takva... Gerek Senin rizan ve  Gerek Canimdan ote sevdigimin sefaati gerek...O nasil yasamis, habibin oldugu halde, utaniyorum Ya Rabb! Gerek haya, gerek dua, bana af gerek...Affet Ya Rabb! Utaniyorum...Ahirette yuzumu O'nun karsisinda ak et...amin

                                                                      *******

'' Ey Allah'im! En buyuk salatlarini, en buyuk bereketlerini, en ziyade hayirlarini, esirgemeni, acimani ve selamini ummetin efendisi, Rahmet peygamberi, butun iyiliklerin fatihi, hayrin onderi, alemlerin Rabb'inin resulu, nebilerin sonuncusu, muttakilerin imami, resullerin seyydi Muhammed (sav)'a ihsan et.
Ey Allah'im! O'nu, evvelkilerin ve ahirlerin gibta edecegi, gozunu aydin edecegin ve kendine ziyade yaklastiracagin, Makam-i Mahmud'a yukselt.

Ey Allah'im! Muhammed (sav)'in diledigini ver, onu umduguna ulastir. Onu ilk sefaat eden ve sefaati ilk kabul edilen kil.
Ey Allah'im! O'nun huccetini (delilini) buyuk et. Mizanini butun peygamberlerin mizanindan agir et, delilini acik et, derecesini mukarrep kullarinin en ustune yukselt.

Ey Allah'im! Bizi, O'nun cemaatinda hasret, O'nun sefaat ettigi kimselerden eyle. Onun sunneti uzere yasat, O'nun milleti (dini) uzere al, bizi, O'nun havz-i kevser'ine kavustur. Rezil olmadan, pisman olmadan, suphelere dusmeden, O'nun yolunu degistirmeden, baskasini fitneye dusurmeden ve dunyanin yaldizlariyla fitnelenmeden, bizi, O'nun kasesiyle icir.
Ey alemlerin Rabbi kabul et.

                                                                      *******

Imam-i Gazali'nin ihya'da zikrettigine gore, ''Cuma gunu bos bir vakit bulan kisi daha ziyade fazilet  kazanmaya heves ederse, bu salati okusun''. Ben bunu hic birakmadim, cok da severim. Sizlerle de paylasmak istedim istifade etmek isteyen olursa diye...Bu mubarek gunlerde bu sekilde, yani nasil daha fazla fazilet kazanabilecegimizin yollarini aramakla gecirmemiz gerektigine inaniyorum. Bu gunler Allah'in biz aciz kullarina bir lutfu, Rahmeti, ihsani...
Her turlu gecesiyle, gunduzuyle degerlenirmek gerekir...
Dualar da unutulmamak umidi ile...
Hayirli Cuma'lar...

Bir Kavmin Efendisi Ona Hizmet Edendir...  

Posted by Tespih Taneleri... in ,


Efendimiz (sav) sahabilerine bir ikram sirasinda hizmette  bulunurken, uzaklardan gelen bir atli yanlarina yaklasarak :

_ ''Bu kavmin efendisi kim?'' diye sordu. ''O'nu ariyorum.''

Efendimiz (sav) guzeller guzeli, incelik sahibi, bu soruya, gurur olur endisesiyle ''Benim'' diye cevap vermedi. O an da sahabilerine hizmet etmekte oldugundan, asirlar boyunca yankilanan ve ayni zaman da atli adama cevap niteligi tasiyan bu sozlerle mukabele etti :

_''Bir kavmin efendisi, ona hizmet edendir.

Allah'in selami, Rahmeti ve bereketi, O'nun ve hepimizin uzerine olsun...Ne guzel cevap vermis atliya...Ne kadar nasipliyiz boyle bir peygamberin ummeti oldugumuz icin...Ne kadar hamd etsek az...Dunya hayatinda cok sikintilara maruz kaldi da bir of bile demedi. Bizler ne kadar da zavalliyiz, su gunlerde oruc tutuyoruz diye bu ne minnet boyle? Her dakika sikayet duyuyorum, kimi kime sikayet ediyoruz bir dusunun ne olur...Bize ihsan ettigi bunca nimeti, dusunup mahcup olmamiz lazim degil mi? Ne var yani Allah rizasi icin oruc tutsuysak, velev ki sicaklara rast geldi ne yapalim yani, bu bizim odememiz gereken borcumuz...Ben sahsen cok uzuluyorum ve hatta bazi insanlarin bu sicaklar yuzunden dayanamayip oruc tutmadiklarini gordum. :(
Bu yuzden kucuk bir hatirlatma da bulunmak istedim unutmayin ki cehennem burdan daha da sicak...
Ahiretteki hic bir gun bu gunlere benzemez, bizleri nelerin bekledigini bilmiyoruz ve hayat gorundugu kadar uzun degil. Sohbetler dinleyin, itikadinizi devamli yenileyin nefsinize firsat vermeyin...Rahmet ayinin rahmetinden mahrum kalmayin insallah...
Hz Muhammed (sav) gibi kendi kavmine hizmet edecek kadar asil, hasas, ince, naif bir Efendimiz var hamdolsun. O ummetim, ummetim, ummetim dedi son nefesine kadar... Ashabi ne kadar hasaslerdi boyle meselelerde, Efendimiz (sav)'i kirmak soyle durusun aman takva yasayalim da uzulmesin diye devamli ince ipin uzerinde yuruyorlardi. O kadar cok seviyorlardi. Gunahi soyle dursun takva yasamanin derdindeydiler, O uzulmesin, bizimle ahirette diger ummetlere karsi gurur duysun diye, dusunsenize...Ahirette yuzune bakacak yuzumuz olsun oyle degil mi? Eminim simdi nasil uzuluyordur ummetinin bu bosvermislik haline...:(

Allah'im, ben cok mahcubum, cok utaniyorum, ben yine de gunahkarim, bagislanmami diliyorum. Habib'ine layik bir ummet olmak istiyorum, o'ndan utanmak istemiyorum. Ya Rabb! Ben yanina sirtim da gunah yuklerimle degil, bagislanmis olarak gelmek istiyorum. Beni sefaatiyle huzuruna kabul eyle!amin

Her Sorunun Mutlaka Bir Cevabi Vardir...  

Posted by Tespih Taneleri... in

Sorulardan asla korkmayin! Yapisin sorularin kuyrugunave cekebildiginiz kadar cekin. Arkasindan kocaman bir cevap gelecektir. Yeter ki dogru cevaplari bulma yolunda, engelleri asacak kadar gayret gosterin. Arastirin ve okuyun...Eger akliniza bir soru geliyorsa mutlaka cevabi vardir.

ALLAH'I MERAK EDIYORUM, adli bu kitapta, Rabb'miz Allah(cc) hakkinda ki bazi sorularin cevaplari veriliyor. Bu sorular, en cok merak edilenler ve en cok sorulanlardan secildi.
Iste kitapta ki bazi sorular:
Allah'i nicin goremiyorum?
Allah ne kadar buyuk?
Allah nerede?
Allah'i kim yaratti?
Allah nasil bir varlik?
Allah neden bir?
Allah ayni an da bu kadar isi nasil yapiyor?
Allah kainati nicin yaratti?
Allah yaratiyor, peki tabiat ne yapiyor?

Arkadaslar sizleri bu kitaplardan acilen haberdar etmek istedim. Ugurbocegi yayinlarindan cikmis olan, Ozkan Oze'nin kaleme aldigi ''sorulariniz cevapsiz kalmasin'' kitap serisi, tam da cocuklarin anlayacagi dilde ve sanki yaninda cocukla konusuyormus gibi, hatta arada anilarini da paylastigi, sizlerin de hic sikilmadan okuyabilieceginiz muthis bir kitap serisi...Allah razi olsun Zambak Yuva isletmecisi Burcu Karabicak oglumun hocasinin, bize hediye ettigi kiymetli eserler...Geldigi gunden beri hemen hemen hepsi bitti. Her gece cocuklara uzun uzun okudum, ilk defa bir kitabi sikilmadan dinlediler. Demek ki zaten merak ettikleri seylerdi. Kur'an'la, Peygamber'le, Cennet'le ilgili cocuklarin kafalarinda yiginla birikmis bir suru soru var, cogunu dile getiremedikleri... Ben bile bazen sorularina cevap vermekte zorlaniyordum. Ancak Hamdolsun ki, bu kitaplar sayesinde artik cocuklarin sorduklari sorulardan korkmadan cevaplayabiliyorum. Size ozellikle 5 yasindan buyuk cocuklari olan herkese onemle tavsiye ediyorum. Burda vurgulamak istedigim her soruya cevap verilebilir ama cocuklarin anlayacagi tarzda ve orneklendirerek yazilmis olmasidir. Mesela Kur'an neden arapca indi diye bana oglum sormustu? Peygamber Efendimiz(sav) neden Mekke'de dogdu Turkiye'de dogmadi? diye de sormustu.:)) En kisa zaman da mutlaka temin edin. Sevgiler
 http://www.kitapyurdu.com/yayinevi/default.asp?id=2579 Bu adresten kitaplari daha iyi inceleyebilirsiniz.

Kendini Bilmek, Rabb'ni bilmektir!  

Posted by Tespih Taneleri... in


Men aref'ten al sebak
Arifane hosca bak
Sana senden yakin Hak
Aldanma kil u kale

Mihrabi

''Kendini bilen'' (Rabbini bilir) ifadesinden ders al! Etrafa bilgece hos bir nazarla bak. Hak sana senden daha yakindir. Bos sozlere, dedikodulara aldanma!

Saatin Kadranindaki Tik Taklar ile Buyuyor, Olgunlasiyor, Yaslaniyor ve Oluyoruz  

Posted by Tespih Taneleri... in


Kostekli saati belli zaman dilimleri icinde kurmak gerekir. Hayat da bir saat gibi...Devamli kurulmayi bekliyor. Hayat saatini kurmayi unutan ya da bunu beceremeyen kisi, yasama sevincini kaybettiginin farkina varamiyor. Zaman dar, bugunun isini yarina birakmayin...

Bize emanet olan zamanin bizi emanet almis gibi bir hali var. Saatin kadranindaki tik taklar ile buyuyor, olgunlasiyor, yaslaniyor ve oluyoruz...Kum saatindeki kum gibiyiz...Kumu cevreleyen fanus, bizi sinirlayan dunya...Kum ve onu cevreleyen fanus arasinda bir etkilesimin olduguna suphe yok, ancak kim kime muhtac, kim kimi sekillendiriyor. Eskiyen kim; kum mu, fanus mu, dunya mi, insan mi yoksa her ikisi de mi?
Kostekli saatin zemberegi bosaldiginda veya cevrilen kum saatinde ki kumlar bir goze biriktiginde, hareketin yeniden baslamasini temin icin cok minik bir gucun devreye girmesi sarti vardir. Kum saatini cevirmek veya kostekli saati kurmak basit bir is olmakla birlikte hep ihmal edilir.
Insan kostekli saate veya kum saatine yeni sahip oldugunda, ilk kez sahip olmanin verdigi heyecanla, kurma ve cevirme isini hic aksatmadan yapar hatta -saat icin- daha zemberek bosalmadan parmaklari kurma koluna gider ancak zaman icinde ne olursa olur, heves korelir ve bu is, once aksamaya sonra da butun butun terk edilmeye baslanir.

Insan, hayati onemsese de, zamani azaldikca, yasama hevesini kaybediyor. Hayata baslarken duydugu o ilk heyecan; kirginliklar vefasizliklar, kaybedisler,yanilmalar, aldanislar... yuzunden sonuveriyor. Kostekli saate ilk sahip olma ani ile hayata yeni baslarken duyulan heyecan arasinda siki bir benzerlik olduguna inaniyorum. Hayati dolu dolu yasamak arzusu ve saati kurmayi aksatmama ahdi. Ne care ki insan bunu cogu zaman basaramiyor. Kostekli saatini kurmayi aksatan kisi, kisi yasama sevincini kaybetmistir.



Kalender Yildiz'in bu yazisi bana da bir seyler animsatti. Ben de kum saatlerini cok severim. Bir ara nerde gorsem mutlaka alirdim. Odam da en guzel yere, karsimda olacak sekilde koyardim ve habire kumlar biriktikce cevirirdim. O kumlarin akisini seyrederken icimden ''ne cabuk bitiyor, acaba bunun daha buyugu yok mu? Kumlar uzun uzun aksa hic bitmese...'' diye gecirirdim. :)
Simdi kum saatlerimin hic biri yok, kumlarin suratle aktigi gibi, hayatim da o zamandan bu zamana ne de cabuk akti, gecti...:(  Kendime en kisa zaman da buyuk bir kum saati alacagim ve asla kaybetmeyecegim...
Sonra da kum saati ile yarisacagim hayata karsi...Bu kisacik zamana ne sigdirabilirsem artik...

Sevgiler

Ramazan Bizim Icin Ne Ifade Ediyor?  

Posted by Tespih Taneleri... in ,


Herkes Ramazan'a farkli yonlerden bakiyor ve oyle yasiyor. iste bunlardan bazilari :
Aydin bey icin Ramazan demek, butun gun sigara icmemek anlamina geliyor.
Mehmet bey, oruc tutmakla tutmamak arasinda kararsiz. Bazen tutuyormus gibi davraniyor, ama tutmuyor. Tuttugu zaman  cok zorlandigini soyluyor.
''Ben acliga dayanamiyorum'' onun mazereti. Bir baska oruc tutamayacagini soyleyen de Esat bey. Diger zamanlar pek bahsetmedigi mide agrilari bu ayda arttigi icin Ramazan'la pek arasi yok.
Hasan bey, Ramazan'daki kahve sohbetlerini cok seviyor. Onun icin Ramazan demek gece yarilarina kadar suren kahve muhabbeti anlamina geliyor.
Ismet bey, Ramazan aylarinda Sultanahmet'te duzenlenen eglencelerin mubtelasi. Esiyle birlikte gozleme yiyip, salep icmek en buyuk zevki.
Rukiye hanim, bu aydaki kitap fuarinin mudavimi. Universiteli arkadaslariyla kitap fuarlarini gezmek ve aradigi kitaplari alabilmek icin Ramazan'i bekliyor.
Selahattin bey bir lokantaci. Onun icin Ramazan'in bir tatil oldugu soylenebilir. Gunduzleri dukkani kapattigi icin sabahlari erkenden ise gitmek zorunda kalmiyor.

Genc Hayrullah'a Ramazan, babasinin ''Haydi teravihe'' diye baslayan cagrisi ile yanki buluyor. Teravih namazi uzun ve sikici geliyor.
Munide hanim, sahurdan bir saat once kalkarak, yemekleri hazirliyor, sonra da esini ve cocuklari kaldiriyor. Iftar icin ise hazirliklar oglende basliyor. Onun icin Ramazan, yemek telasi anlamina geliyor.
Hulya hanim, bir ay boyunca gunlerini gelecek olan bayrama evini temizlemekle geciriyor. Halilar, koltuklar, perdeler, mutfak, banyo derken her sey temizlenir, utulenir ve bayrama isil isil bir eve girilir.

Ramazan ayini farkli algilayanlarda var. iste onlardan bazilari :
Rabia hanim, uyesi bulundugu dernegin Ramazan ayinda fakirler icin verecegi iftar kumanyasina katki yapiyor. Her sabah erkenden dernege gelip o gunku yemek icin arkadaslariyla birlikte kollari siviyor.
Teravih sonrasi bir araya gelen arkadaslariyla yaptiklari hadis sohbetleri Tarik beyin Ramazan'i iple cekmesine sebep oluyor.
Fatma hanim Ramazan boyunca bir oda dolusu eski esyayi ayirdiktan sonra iclerinden kullanabilecek olanlari yikayip utuleyerek fakirlere vermek icin hazirliyor.
30 gun boyunca mukabeleye giderek Kur'an'i hatmetmek, duydugu guzel seyleri uygulamaya calismak Seyma Hanim'a Ramazan'dan kalan en guzel seyler.
Fatih bey, butun gun yorucu bir iste calisiyor. Oruclarini da yolda aciyor. Genelde evde ailecek Teravih namazini kildiktan sonra orucla ilgili bilgilerini tazeliyorlar.
Nurbanu hanim, cocuklarin okul telasi, iftar hazirligi arasinda mukabeleyi, Ramazan sohbetlerini ve yardim calismalarini sigdirmayi basariyor.

Peki sizin icin Ramazan ve oruc ne ifade ediyor? Kalemi kagidi alin ve yazin. Onu bir ay boyunca da gorunur bir yere yapistirin.

Ramazan Zamani Dergisi

Iste Benim Allah'a Dilekcem!  

Posted by Tespih Taneleri... in ,


Dertlerine derman arayanlar dermani O'ndan bekler. Rahmeti sonsuza yonelip halini O'na arz eder. Baskalarinin nazarlarindan uzak, gonulden ve gizlice Rabb'ine yalvarir. Allah'in Rahmeti, kalpleri ihsan suuruyla carpanlarla beraberdir. ''Kullarim Bana isteklerini yoneltirlerse, bilmelidirler ki, ben yakinlarindan yakinim, bana dua ile yonelenlerin duasina icabet ederim.'' (Bakara-186)
Halimizi baskalarina duyurma ve gosterme yerine, duymasi ve gormesi manalar ustu mana ifade eden Hz. ALLAMUL-GUYUB'a arz etmeliyiz. Bela-yi dertten ah edeceksek derde derman bir hekimin yaninda inlemeliyiz.
Dua, Hakk'in tukenmez hazinelerinin sirli bir anahtaridir.
Dua, sebebler ustu kutsal bir talebin ''Yuceler Yucesine arzi ve Hakk'in gizli-acik her seyi gorup bildigine imanin da bir nisanesidir.''
Dua, makaminda icimizden gecirdigimiz her seyi Allah(cc) bilir; ancak bunlari telafuz edersek melaike-i kiram onlari yazar. O zaman bizim dualarimiz kabule arz edilmis bir dilekce gibi olur.

Iste benim dilekcem:

Oyle Kadirsin ki, agaclar kalem, denizler murekkep olsa yaptiklarini yazmaya yetmez.
Oyle Kadirsin ki, zerreler dil kesilip, yildizlar hece olsa, yaptiklarini anlatmaya yetmez.
Kudretin olmasa, ''kaf'' ile ''nun'' bulusamaz.
Kudretin olmasa, ''var'' diye bir sey olmaz, ''yok'' zaten anilmaz.
Sen ''Ol'' dedin, iste oldu alem.
Sozunun bir hecesidir cumle alem.

Dunya colune dustum
Ben bana yetmiyorum
Kendime care degilim
Kalbime yar degilim
Aczim sonsuz
Dusmanim sayisiz
Fakrim hadsiz
ihtiyacim sinirsiz
Sen ki varsin, yokluktan korkmam
Sen ki Kadirsin, aczimden utanmam
Sen ki Rahimsin, fakrimdan sikilmam
Aczime kudretinle meded eyle
Fakrima Rahmetinle imdad eyle

Alinti

Eyy kainati Yaradan, herseyin ve benim de sahibim Rabb'im ne olur beni Rasul'une(sav) yoldas eyle, ahirette evinin onune esik eyle, olmadi derecem yetmedi kapisinda tokmak olmaya raziyim.
Ya Rabb! Ne olur guzeller guzeli Habibi (sav)'ne ruhumu yakin eyle, olmadi kurtaramadim kendimi, bir kerecik gormeyi nasip eyle.
Ya Rabb! Su aciz gozlerim dunya gozuyle bir kerecik gorsun diye, ne yapmam gerekiyorsa, ne olur tek tek yapmayi nasip eyle...amin amin amin

Dua mu'minin silahidir, tovbe de kalkani, kusandim, bir elimde silahim bir elimde kalkanim. Seytana ve nefsime karsi Cihad ilan ediyorum...
Hayirli Cumalar...

Ben Seni Seviyorum Allah'im!  

Posted by Tespih Taneleri... in


Senin celalin zatindandir; baskasina muhtac degil.
Senin yuceligin kemalindendir; sebebe muhtac degil.
Senin kemalin yine Sendendir; gorunmeye muhtac degil.


Sen affedicisin. Sen affetmeyi seversin.
Sen severek affedersin.
Senin merhemetli nazarin nice gunahlari silip supurur.
Senin affinin golgesinde butun gunah defterleri yanip kul olur.
Sen oyle affetmeyi seversin ki, gunahlarimi dilersen affedecegini biliyorum, diye de affedersin beni.
Sen oyle nezaketle affedersin ki, kendi hafizamdan da silersin gunahlarimi, mahcup etmezsin beni...
Ne guzel  yazmis Senai Demirci, ne hos derin manalar iceren dizeler degil mi? Allah (cc) boylesine merhametli ve biz ne kadar da nankoruz! Ramazan'nin bu sicak gunlere rast gelmesi kimin sucu? Neden illa ki bir suclu araniyor? Dun bir yere davetliydik, her zaman ki gibi en onemli konuk televizyondu. Bazi yerlere gidersiniz ya tum ev halki televizyonun etrafinda yarim daire seklinde oturur, sohbete muhabbete sira gelmez ve zaten kalkip gidersiniz bir vakit sonra.:( Asiri sinir oldugum bir durumdur, aynen basima geldi dun.:( Ustune ustluk butun kanallarda bir tek mevzu var, oruc hangi hallerde tutulmaz? Ya Hu! Bir gunde hangi hallderde tutulur, hikmetleri nelerdir? Hangi ibadetler yapilir? Soyle biraz ilim konussaniz ne olur yani...
Soyle dogru bilgilerle aydinlatici, akici, ilmi bir program yok...
Bir de haber adi altinda ki programlar daha da fena, ilallah dedirttecek cinsten...Dolmabahce'de seyir halinde ki bir otobusun freni patlamis, sekiz araba birbirine girmis. ''Bu sicaklarda oruc tutmak boyle kazalara sebep oluyor'' demez mi spiker. Sasirdim kaldim otobusun freni seyir halinde patladiysa, oruc tutmayla ne alakasi var. Oruc mu kazayi yaptiran?
Olumsuz her haberin bitis cumlesi ayni, bu sicaklarda oruc tutmanin bedeli...
Hakikaten Allah(cc) cok sabirli ve cok merhametli...
Hz. Ali (ra)'ye sormuslar: ''En cok sevdigin sey nedir?'' demiski:
''Yaz aylarinda Allah rizasi icin oruc tutmak.''
Hemde Arabistan gibi yerde...Bence bu sevmeyle alakali bir seydir diye dusunuyorum. Ben Allah'imi cok seviyorum ve O'nun icin herseyi yaparim. Bu benim icin zevktir, mutluluktur...Bu sicaklar da Allah icin bir sey yapabiliyorsam, yapabildigime hamd ederim. Yaradan Mevlam her seyin kolayini vermis, hastalara, yolculara tutmayabilirler ben neden tutmayayim diye sorarim kendime.(Allah korusun) Ramazan cok guzel, bereketli ve bir cok ihsana mazhar oldugumuz bir aydir...Nasil olacak nasil gececek derken bir bakacagiz ki bitmis bile.:(
Bu mubarek gunlerin kiymetini bilenlerden olmak istiyorum Ya Rabb! Nasip eyle...amin

Ben Seni Seviyorum Allah'im, Senden gelen ve gelecek olan her seyi de seviyorum...
Ben Seni Seviyorum Allah'im, Seninle ilgili olan, her seyi seviyorum.
Ben Seni Seviyorum Allah'im, emirlerin basim ustune...
Ben Seni Seviyorum Allah'im, Hamdoldun ki, Sen'den geldim yine Sana donecegim...
Seni cok seviyorum...

Seytandan Kurtulduk evet ama Nefsimizi Kucumsemeyin!  

Posted by Tespih Taneleri... in ,


 Hazreti ibn-i Abbas (ra)'dan rivayet edildigine gore Peygamber Efendimiz, Canlar Cani, iki gozumun nuru, gonuller Sultani Efendim (sav) soyle buyurmustur:

''Suphesiz ki cennet bir sene boyunca Ramazan-i Serif' ayinin girmesi icin suslenir. Ramazan-i Serif ayinin ilk gecesi olunca ''Musire'' denilen bir ruzgar arsin altindan eser.Cennet agaclarinin yapraklari ve kapilarinin halkalari siddetle sallanir ve bundan dolayi tatli bir ses isitilir ki, dinleyiciler bundan daha guzelini isitmemislerdir. Boylece cennet hurileri meydana cikip cennetin en yuksek yerinde dururlar ve soyle seslenirler:
''Evlenmek isteyen yok mu?''
Allahu Teala (cc) onu evlendirir. Sonra huriler derler ki:
''Ey cennet bekcisi! Bu gece nedir?''
Bekci saygiyla cevap verir:
''Bu gece Ramazan-i Serif ayinin ilk gecesidir, Muhammed (sav)'in ummetinden oruc tutanlar icin cennetin kapilari acildi.''

Sonra Rasulullah (sav) soyle devam etti:
''Allah azze ve celle soyle buyurur:
'Ey Ridvan (cennet bekcisi)! Cennetlerin kapilarini ac. Ey Malik (cennet bekcisi)! Cehennemin kapilarini , Muhammd'in (sav) ummetinden oruc tutanlara kapa. Ey Cebrail (as)! Yeryuzune in. Seytanlarin azginlarina kelepce vurup zincirle bagla. Sonra onlari denize at ki, sevgili Habibim Muhammed'in (sav) ummetinin oruclarini ifsat etmesinler.'

Bu bayagi uzun bir hadis-i seriftir, devamini sonra yazarim insallah...Dikkat edin arkadaslar seytanlar artik aramizda yok bugunden itibaren ancak, nefsimizi unutmayalim bazen seytandan da kotu olabiliyorlar. Gonlumun sururu, canim feda olsun O'nun yoluna, Canim Efendim (sav) bile ondan Allah'a siginmis ve:
''Ya Rabb! Beni nefsimle bir an bile basbasa birakma'' diye duasi vardir. Nefsin oyunlari coktur insana hic farketmeyiz bile...Allah muhafaza etsin, devamli uyanik olalim ve ondan bizlerde Allah'a siginalim...

Ne kadar nasipliyiz aslinda bir gun Hz Musa(as) demis ki:
''Ya Rabb! Bu kadar mukafat, bu kadar ihsandan bizde istiyoruz.''
Allah (cc) buyurmus:
''Hayir bunlar Muhammed(sav) ummetinindir.''
''Ya Rabb! bari oruc tutanlara ihsan ettigin kadarini nasip et'' demis Musa(as).
Allah (cc): ''Hayir'' demis. Sonunda Musa (as) dayanamamis demis ki:
''Ya Rabb! O zaman beni de o ummetin arasina kat.''

Allah'im ben Senden raziyim cani gonulden, Sende benden razi ol ne olur...Sana layik bir kul olmak, kulluk vazifemi razi olacagin sekilde yerine getirmek istiyorum. Yardim et bana ne olur... Allah'im ben beni biraksam bile Sen beni birakma ne olur. Derdim Sensin Ya Rabb! Derdimin dermeni ol ne olur! amin

Olum Sana Ilk Siirim  

Posted by Tespih Taneleri... in ,


Ölüm sana şiir yazdım.... ilk kez şiirler yazıyorum sana.Ve ilk kez şiirler okuyorum; Sevda üstüne aşk üstüne .Kara gecelerin suskusudur ölüm, Hüznün gözyaşıdır.Ölüm bir beyaz gecedir tende, Ürperir insan beyaz gecede.Ölüm sana şiir yazdım ;Mutluluk koydum adını..Gözyaşımla yıkadım. Kara gecelerin suskusunu. Bir ışıksız gecedeyim Muhtacım sana... Bir yudum su bir dilim ekmek gibi, Ve seviyorum seni... Bir yavru kuş bir ceylan gibi.  Sen ulaşamadığım bir yıldız kadar uzak...Ve dokunamadığım güneş kadar sıcaksın... Kara gecelerin suskusunda... Söyleyemediğim bir türkü... Okuyamadığım bir şiirsin....

Alinti

Zeytinyagli Yaprak Sarmasi  

Posted by Tespih Taneleri... in ,


Merhaba arkadaslar, Ramazan'a az kaldi, hep aklimda her gune ne yapacagim var...Hava sicak ama serinleyecegini umuyorum. Yaz aylarinda da her sey yenmiyor. Yine soguk ya da aparatif tercih ediyoruz. Zeytinyaglilarla tanistigimdan beri vazgecemiyorum. Elimden geldigi kadar yapmaya calisiyorum, iyi de gidiyor hani.:) Malum Mardin'lilerin zeytin yaglilarla pek arasi yoktur neyse ki ben bu durumu astim Hamdolsun.:) Hem de sekeride bol tutuyorum daha lezzetli oluyor gibi geliyor bana...:) Kardeslerimi alistiramadim bir turlu ama onlar icin sekeri az koydum bu sefer sevdiler.:) Her yorenin lezzet anlayisi hakikaten farkli, ben bu konuda cok on yargiliydim ama sunu anladim ki ne olursa olsun tatmakta fayda var. Parmak kadar ince saramadim yine de idare eder...Bizim oralarda zeytin yagli yapilmaz ama yapanlar da aci yaparlar..:)

Malzemeler:
1 kg salamura yaprak
1 su bardagi zeytin yagi
5-6 orta boy kuru sogan
Yarim kilo pirinc
3 yemek kasigi kuru nane
2 yemek kasigi tarcin
2  paket dolma fistigi
1 yemek kasigindan az tuz
4 yemek kasigi seker
1 cay kasigi kara biber
2 domates rendesi
1 yemek kasigi domates salcasi
1 paket kus uzumu ya da yarim su bardagi
2 cay bardagi arzuya gore kirilmis ceviz ici

Zeytin yagini tencereye bosaltin ve rendeledigimiz soganlari pembelesene kadar kavurun. Fistiklari ve pirincleri tencereye ekleyip kavurmaya devam edin. Domates rendesini ve salcayi, tuzu, sekeri ve de kus uzumunu de ekleyip iyice kavurun. Baharatlarin yarisini simdi, kalnini da pirinc demlenirken ekleyin. Pistikten sonra daha guzel kokuyor.;) Mesela bir bucuk yemek kasigi naneyi kavururken ekleyin diger yarisini da sonra ekleyin gibi...
Daha sonra bir su bardagi kaynar suyla suyunu cekene kadar pisirin. Suyunu cektikten sonra ekledigimiz baharatlarin diger yarilarina da ekleyip, karistirin ve 20 dk. demlenmeye birakin. Cevizi de eklemeyi unutmayin cok guzel oluyor icinde.:)
Diğer taraftan yapraklarımızı bir gün önceden ıslatarak sarma için hazırlıyoruz. Cunku bazen cok tuzlu olabiliyor ve tek tek yikamamiza ragmen tuzu gitmiyor. Neyse harcimiz demlendikten sonra sarmaya baslayabilirsiniz. Bu arada dayanilmaz bir koku kaplar her tarafi ve ben hep kendimi asla tutamam daha sararken yarisi biter harcin...:)
Neyse yapragi sarmada ki inceligi sizin maharetinize birakiyorum. Sardiktan sonra dolmalarin parlak gorunmesi icin yarim cay bardagi zeytin yagi ve yarim limon suyu gezdirin uzerlerinde.
2 su bardagi kaynar suyunu ekleyin (bence biraz uzerine toz sekerde serpin tatli sevenler icin) bir tasim kaynadiktan sonra altini kisin ve 45 dk pisirin. Yapragin cinsine gore bu sure uzayabilir ya da kisabilir...:)
Afiyet olsun...




Merhaba...Hosgeldiniz. (Yasanmis bir ani)  

Posted by Tespih Taneleri... in


Ozlerdi bu can sizleri...
Degerli arkadasim ve meslekdasim, Milli Kutuphanemizin kurucusu Adnan Otuken (1911-1972) den dinlemistim. Dostum Otuken, Amerikan kutuphanelerini, ileri ve zengin Amerikan kutuphaneciligini yakindan tanimak, uzmanlarla tanismak uzere, gidip gelme haric, iki ay sureyle bu ulkeye davet edilir. Cesitli eyaletleri, her turlu kutuphaneyi gormeyi amaclayan, butun gunleri ve saatleri dolu olan bu gezi esnasinda yurttan gonderilen mektuplar her nasilsa duzenli bir sekilde ulasmaz eline. Hele yurtta yayinlanan gazeteler hayal olur.

Ailesine  ve cocuklarina cok duskun olan meslektasim hayli bunalir. Oysa bir sure sonra dort ay davet edildigim bu ulkenin en sapa dag koyundeki kutuphanede, bir saat duzeni icinde mektuplarimi bulmus, Washington'daki ofis seyahat planima gore bir sonraki duraga mektuplarimi ulastirmisti. Anlasilan aksakliklar zamanla giderilmisti. Rahmetli iki hafta mektup alamamis. Gozunde, kulaginda, dilinde memleket hasreti. Sicak bir gun ogleden sonra Chicago'ya ayak basmis gezi planina gore. Otelin resepsiyon gorevlisinden yine ''yok'' cevabini alinca o hiz ve hincla sokaga firlamis.
Simdi hikayenin devamini kendisinden dinleyelim:

Bir hayli yurudum. Bilmedigim cadde ve sokaklarda, yabancilar arasinda. Insan boyle anlarda bir tek Turkce kelimeye o kadar susuyor ki...

Sehrin kenar mahallesine dogru yurudugumu hissediyordum. Gozume bir levha carpti:
''New Berry Kutuphanesi.''
Ayaklarim beni oraya surukledi. Kucuk bir sube(branch) kutuphane, ama hayli zengin. Muracaat memuru devlet misafiri oldugumu anlayinca benimle bir kat daha  ilgilendi ve mudurun ofisine goturdu.
Konumuz yine kutuphaneler. Benim huzursuz oldugumu hisseden mudur, simdi cesitli konulara atliyor, ama bende is yok. Birden:
''Kutuphanemizde bir tek yazma(el yazmasi) kitabimiz var. Hemde Turkce. Size gostermek isterim'', diyerek koltugundan kalkti. Duvarda gomulu kocaman kasanin kapagini ozenle acti. Ve Turk isi, ebru kapli kucuk bir yazma kitap tutusturdu elime. Burcu burcu memleket kokan  bir kitap. Orselemekten korkarak, kapagini cevirdim. Birinci yaprakta:

''Merhaba...Hosgeldiniz.'' baslikli bir siir. Artik kendimi tutamadim. Gozlerimden yaslar bosaniverdi.
Kutuphane muduru hayretle yuzume bakiyor ve ben goz yaslarimi gostermemek icin caba harciyordum. Denizler asiri bir ulkede, kocaman demir kasanin ardinda kalan icli bir Turk ozani ve deyisleri. O da bizi ne kadar ozlemis.
Mudure anlatamadiklarim, anlattiklarimdan coktu.

Bu hatira beni cok etkiledi. Belkide Amerika gibi denizler asiri bir ulkede canimdan, kanimdan bir parca, kiz kardesimin orda yasamasi yuzunden olabilir, bilmiyorum. Gerci su an burda ama her an gidecek korkusu hep var. Ondan da dinledigim kadariyla, gurbet hakkaten zor, insan bir ezan sesine, bir Turkun yuzune, hatta bir Turkun seslenisine, bir Turkce kelimeye bile hasret kaliyor. Allah sabir versin selamete cikarsin insallah butun gurbetci kardeslerimizi...
Dursun Gurlek'in yasanmis bir hatirasiydi bu...Sevgiler...

''Gul'' me Goncam  

Posted by Tespih Taneleri... in


Nazenin fıtratın, titrek ruhun bunlara alışkın değilken nasıl bir gafletle bu serginin nadide parçası olma gayretiyle çırpınırsın! Seni senden daha iyi bilen ve o güzellikleri sana verene isyan etme. Gonca gülüm bari sen nisyan etme! Taabbûdi bir itaat başına taç olsun. Gönlünü secdeye eğdir her şeyden önce. Gözyaşlarını yüzdür dua iklimlerinde. Zamanın son diliminde sen diğerlerine benzememekle övün goncam! Sen hayânla övün. Başkalarına benzeme hastalığına senin haysiyetli ruhun da kapılmasın.




Ey kışa baharı müjdeleyen, güzelliğiyle gönülleri cezbeden ve asırlar öncesinin buğusuyla âşıkları mest eden; nuruyla karanlık dehlizlerde boğulanlara yol gösteren goncam, sen açılıp güle devşirme. Sana kapanmak yaraşır, sakın diğer çiçeklere imrenme. Sana farzdır gizlenmek mabedinde. Yapraklarını açıp nice gözlerle meşk etme hevesinde misin? Gel vazgeç gonca gülüm, gel vazgeç! Yaprakların dökülmeye başlarken hangi hayran nefesi duyarsın sinende? O zaman kimse koklamaz ruhunu goncam. Farkına bile varmazlar, üstüne basıp çiğneyiverirler umarsızca. Ve sonra onlar yeni goncalar hevesinde sarhoş olurlar. Gel sen hep gonca kal.


“Örtün” emri karşısında bir an duraksamadan etekliğini başına geçirme aşkında olan silsilenin rind-i şeydası. Senin de ruhunu örten yaprakların varmış, onları açıverme. Ruhsuz beden “et”ten ibarettir. Beden giysin ruhuna dar mı geldi goncam? Lütfen goncam sen bedenini ruhsuzluğa terk “et”me. Yazık edersin kendine.


Hazineler okyanusun derinliklerinde keşfedilmeyi bekler. Binler onu keşfetmeye heves eder de yalnız bir kişi o cevheri elde eder. Bugünden gözleri doyurup değerini düşürme. Bülbülünü tazeliğinden mahrum etme. El, kol, bacak, gövde peki değerin söyle nerede? Bugün övündüklerin yarın çürüdüğünde ruhuna ıstırap basacaksın. Nazenin fıtratın, titrek ruhun bunlara alışkın değilken nasıl bir gafletle bu serginin nadide parçası olma gayretiyle çırpınırsın! Seni senden daha iyi bilen ve o güzellikleri sana verene isyan etme. Gonca gülüm bari sen nisyan etme! Taabbûdi bir itaat başına taç olsun. Gönlünü secdeye eğdir her şeyden önce. Gözyaşlarını yüzdür dua iklimlerinde. Zamanın son diliminde sen diğerlerine benzememekle övün goncam! Sen hayânla övün. Başkalarına benzeme hastalığına senin haysiyetli ruhun da kapılmasın. Yaşadığın gibi inanma. İnan ve yaşa! Gel vazgeç sen “gül”me goncam. Ağırbaşlı bir edayla sen hep saklı kal. Açılma vaktinin duası kabul olur elbet sen sabırla acıyı ruhuna sar.


Giyin, denmedi sana goncam yapraklarınla “örtün”. Anla artık, o senin fıtratına basılmış mührün. Hayadır sana bahşedilmiş en münevvir örtün. Goncam, sen özenme güllere, güller sana özensin. Gonca gülüm bahar bahçelerinde sen binlerce gül-i rânâ’dan daha güzelsin.


Kaynak

Tasavvuf'un Neticesi Ihsan Makamidir...  

Posted by Tespih Taneleri... in ,


Hz. Omer (ra)'dan rivayet edilen ''Cibril Hadisi'' diye bilinen unlu hadiste Peygamber Efendimiz (sav), iman ve islam'i tarif ettikten sonra Cibril (as) 'in :

''Ihsan nedir?'' seklindeki sorusuna soyle cevap vermistir.

''Ihsan Allah'a, O'nu goruyormuscasina ibadet etmendir.Her ne kadar sen O'nu gormuyorsan da, muhakkak O seni goruyor.''

Daha once bahsettigimiz, takva, zuhd, ihlas gibi Tasavvuf mevzuunda bahsettigimiz butun kelimelerin bir araya gelmesinden cikan sonuc: ''ihsan makamidir.''
Kisi ihsan makamina ulastigi zaman, her turlu ibadetinde ve halinde Allahu Teala'yi yaninda hissedecek, O'nu goruyormuscasina O'ndan cekinerek ve masiyetten kacinip, masivayi terk edecektir.
Cunku kisinin, her aninda Cenab-i Hakk'i yaninda hissetmesi, O'ndan baska herseyden yuz cevirmesine sebep olur. Butun varligiyla O'na yonelen kul, giderek ''Musahade'' (Allahu Teala'yi gorur gibi olma) makamina ulasir.
Bu makamda da kul yaptigi her amelinde, kalbiyle Allahu Teala'yi musahade eder.
Bu makam kalbin iman nuru ile nurlandigi, basiret gozunun acildigi ve giderek gaybin(gizlinin) o kimseye ayan(acik) oldugu bir makamdir ve bu makam yukarida zikrettigimiz hadis-i serifte isaret buyrulan ''ihsan'' makamidir.
Bize bu mevzular uzak gelebilir, ancak unutmayin ki; Tasavvuf zaten kendini bulmanin yoludur...
Eger istersek biz Mevla'ya ulasmak, Mevla'da bizi ister o vakit...
Hayirli Cuma'lar...

Kulaklara Sik Bir Kupe Daha!  

Posted by Tespih Taneleri... in



Ey İnsan! Sakın ha; şu zevale yüz tutmuş alem-i faniye ehemmiyet verme, onun içine dalıp günahlara bulaşma, gaflete müteveccih olup vazife-i asliyeni unutma. Unutma ki, vazife-i asliyen ötelere yönelip, şu muvakkat âlemden kurtulmaktır. Resûl'ün nurlu iklimine girip, Allah'a kulluk etmektir. Evet gördüm ki, kurtuluşumuz sadece bu ulvi vazifeye namzed olma gayreti ve niyetiyle mümkündür. •
(Kulaga kupe olsun)
    
                                           ******

Turfa dukkan-i hikemdir su kohen-tak-i felek
Ne ararsan bulunur derde devadan gayri

Koca Ragip Pasa

Su felegin  kohne kubbesi tuhaf bir hikmet dukkanidir.
Burada derde devadan baska ne ararsan bulunur.

Unutma ki bu serseri kar, bir gun her daga yagar!  

Posted by Tespih Taneleri... in



Istanbul'un cok sicak bir gununde biraz karli bir hatira ile icinizi serinletmek istiyorum, gerci, iciniz serinlerken biraz dusundurecekte ama olsun...Ben kendimi bildim bileli beyazi cok severdim, saclarimda gorene kadar.:)
Yasim kucuk ama beyazlarla erken tanistim biraz...;) Heralde Allahu Teala tefekkur alemine erken dalmami uygun gordu, boyle nasip etti...Hamdolsun...Dursun Gurlek'in ''Cinaralti kitap sohbetleri'' kitabindan yasadigi hos bir ani bu...

ISTANBUL'un, birkac gun icin de olsa, beyaz kefenini giydigi gunlerdi.  Her taraf bembeyaz kar oldu. Erzurumlu bir zat, yuksek daglarin tepesinde yagmaya baslayan kari, etrafinda ki zengin dostlarina gostererek,
''Arkadaslar kar diyor ki :
Gordugunuz gibi yavas yavas o tarafa geliyorum. Odununuzu, komurunuzu bir an once hazirlayin'' seklinde konusmus. Orada bulunan fakir bir vatandas ''Peki size ne soyluyor?'' diye sorunca karin ona da soyle cevap verdigini soylemis :
''Sizinle yuzyuze gorusecegim...''
Kendimize ve etrafimiza dikatli bir gozle baktigimiz zaman kara benzeyen bazi orneklerde goruruz. Mesela saclarinin yaridan fazlasi agaran kimsenin kafasi kar gibi beyaz kefene burunur. Nitekim boyle birinin basina dikkatli dikkatli bakan arkadasina o zat soyle demis :
''Arkadas ne bakip duruyorsun? Unutma ki bu serseri kar, her daga yagar!''
Hazreti Omer(ra) her gun kendisine ikazda bulunmasi icin adam tutmus, bir gun sacinda beyaz kil gorunce, artik sana gerek kalmadi diye gorevine son vermis. Sair ne guzel soylemis :

Sakaklarima kar mi yagdi ne var?
Benim mi Allah'im, bu cizgili yuz?
Ya gozler altinda ki mor halkalar
Neden boyle dusman gorursunuz,
Yillar yili dost bildigim AYNALAR...

İSTANBUL'DA AŞK...  

Posted by Tespih Taneleri... in



Aşk İstanbul’da illaki birinin bir başkasına önünde diz çöküp ellerini kavuşturup, “ben seni seviyorum” demesiyle ortaya çıkan bir duygu değildir. Aşk; hiçbir zaman söylenemeyen, söylenemediği için büyük olan, sevgilinin adını dile düşürmemek için sevgilinin adını anmayan, Ve sevgilinin adını anmadan kendi dünyasında onu içinde çoğaltan bir duygudur.


Misalini şöyle vereyim: Leylaya diyorlar ki: “Leyla, Kaysmı seni daha çok sevdi sen mi Kaysı daha çok sevdin? “ Leyla diyor ki: “Bu soruyu sormanıza şaştım. Nasıl böyle bir soru sorarsınız? Elbette ben onu daha çok seviyorum” “-Ama Leyla o senin için dağlara düştü, çöllere düştü, vahşilerle düşüp kalkmaya başladı, aklını yitirdi senin için. Sen nasıl onu daha çok sevdiğini söyleyebiliyorsun?” Bunun üzerine Leyla şu cevabı verir: “O gitti bana olan aşkını onunla bununla paylaştı, ama ben aşkımı şuracıkta (kalbimde) sakladım ve hiç kimseciklere söylemedim. Şimdi siz söyleyin bakalım o mu beni daha çok sevmiş ben mi onu”. Böyle söyleyince sevgilinin adını dillendirmemek gerektiği ortaya çıkıyor. Şimdi sevgilinin adını dillendirmeden İstanbul’da yaşanmış bir aşkı size anlatmak istiyorum:


***Mihrümah Sultan***
Kanuni Sultan Süleyman zamanında bir kız yaşardı bu şehirde. Adı: mihrümah... Mihrümah; güneş ve ay demekti mihir güneşti, mah ay idi. Babası Sultan Süleyman kızına mihrimah adını koyarken bir yanağı güneş öbür yanağı ay gibi parlak olsun diye koymuştu.
Mihrümah büyüdü. 18-19 yaşına gelmişti. Sarayın entirkalarından sıkılan Mihrümah o dönemde politik bir evlilikle Rüstem paşayla evlendi. Rüstem paşa Mihrümahın ruhuna uygun bir damat olmamıştı. Ve Mihrümah içine kapandı, sonra kendi varidatıyla, gelirleriyle İstanbul’da güzel eserler yaptırmaya başladı. Bir gün Mimar Sinan ustayı çağırdı dedi ki “usta benim için İstanbulda güzel bir yerde güzel bir külliye yap.”( külliye bir yapı kompleksiydi; içinde okul, hamam, mektep, medrese camii vb. bulunuyordu.)Ve bütün bu kompleksi Sinan: “Nereye yapayım Sultanım?” dediğinde “Yerini sen seç” dedi Mihrümah. Ve Sinan Üsküdar’da (bugün Üsküdar İskelesinin olduğu yerde, vapurların yanaştığı iskelenin hemen ayağında) Sultan tepesinin yamaçlarını seçti. Mihrümah külliyesini oraya yaptı. Mihrümah külliyesi o kadar zarif ve şehre yakışmıştı ki Üsküdar İstanbul’un karşısında Mihrümah külliyesiyle zenginleşmişti. Mihrümah külliyesi cidden çok güzeldi. Ve ondan sonra Sultan tepesinin yamaçlarına yapılan bütün ahşap evler Mihrümahın güzelliğine uysun diye özel bir mimari izinle yapıldı. (şöyle ki; külliyenin arka planında kalan Sultan tepesine yapılacak evlerin pencere ve kapı büyüklükleri normal boyutlardan 2/3 oranında daha küçük yapılacaktı. Bunun amacı ise insanların pencere ve kapı alglaması aynı olduğundan arkadaki evleri normal boyutta düşünmesini sağlayarak külliyeyi ön plana çıkarmaktı. Kısacası Sultan tepesine bakanlar Mihrümah külliyesini bir göz aldatmacasıyla 2/3 oranında daha büyük görüyorlardı.)
Aradan yıllar geçti. Mihrümah yeniden para biriktirdi ve Mimar Sinan ustayı yeniden çağırdı. Dedi ki: “Usta, benim için yeni bir külliye yap” o zaman Sinan usta: “Nereye yapayın sultanım?” dediğinde Mihrümah “Yerini yine seç seç usta” dedi. Ve Mimar Sinan İstanbul’un yedi tepesinden en güzel, en yüksek olan tepeyi bugün ki Edirne kapısı dediğimiz surların dibindeki tepeyi seçti. Ve oraya yine bir mescit, bir mektep, bir camii, bir medrese, bir hamam, bir sebil, bir çeşme vb. bir külliye yaptı…
***
Çok sonra Tanzimat yıllarında bir şair bir gün her iki külliyeyi aynı anda görebileceği bir yerde durdu. Ve o zaman bir şeyi keşfetti. Mimar Sinan iki külliyeyi öyle iki noktaya yapmıştı ki; birisi asyanın birisi avrupanın birbiriyle kucaklaştığı bölgeye birbirlerini görebilen mahalde o kadar uyumlu iki yere yapmıştı ki; sabahleyin nisan ve mayıs aylarında Üsküdar’da ki Mihrümah külliyesinin iki minaresinin arasından güneş doğarken Edirnekapı’da ki Mihrümah külliyesinin kubbesi üzerinden ay batıyor. Akşamleyin Üsküdar’da ki Mihrümah külliyesinin kubbeleri arasından ay doğarken Edirnekapı’da ki küliyenin kubbesi üzerinden güneş batıyordu.
Kadının adı Mihrümah idi. Yani ay ve güneş. Ve Mimar Sinan öyle iki yere iki külliye yapmıştı ki gök kubbenin altında binlerce yıl adını andırabilecek bir güzelliği ona hediye etmişti aslında. Peki, neden hayatında hiç kimseye (kanuniye bile) yapmadığı bu güzelliği Mihrümah Sultana yapmıştı? Oda Leyla gibi aşkını kalbinde saklayıp sevgilisin adını dillendirmeden yaşadığı aşkını böyle yaşatmak istemiş olsa gerek.


İskender PaLa..

Bir ayakkabi bagi dahi olsa Allah'tan isteyin...  

Posted by Tespih Taneleri... in ,


Insanlardan bir sey isteyenler; Allah Azze ve Celle'yi tanimayan, yakini, marifeti ve imani zayif, sabri az olan kimselerdir.
 Iffetinden dolayi istemekten kacinan ise; Allah Azze ve Celle'ye dair ilmi cok, yakini ve imani kuvvetli, Rabbi Azze ve Celle'yi tanimasi ve O'ndan haya etmesi her gun ve her an arttirilan kimsedir.


Abdulkadir Geylani

Bir ayakkabi bagi dahi olsa Allah'tan isteyin , bu cok hassas bir konudur ve genellikle insanlar bu tuzaga her zaman duserler...En ufak bir seyde hep baskalarina bel baglamaya oyle alismisiz ki, rizkin Allah'tan geldigini unutmuscasina bir seyler icin hep baskalarinin pesine dustugumuzun farkinda bile degiliz. Aslinda onlara da rizkini veren Allah (cc)...
Ben kendi kendime oyle bir sistem kurdum ki, bu beni cok rahatlatti. Bir yere gitmek istiyorsam, hemen dua ediyorum ve O'ndan istiyorum. Cunku biliyorum ki ancak O kismet ederse gidebilirim, kismet etmezse gidemem, uzulmemde hayirlisini boyle uygun gormus Mevla benim icin diye dusunurum. Bir sey alacaksam yine ayni sekilde O'ndan isterim ve tevekkul ederim ne zaman isterse o zaman nasip eder... Insanlar, O'nun yarattigi aciz kullar benim ne istegimi, ne ihtiyacimi
karsilayabilirler ki? Hele bu zaman da karsiliksiz kimsenin kimseye selam vermedigi bir donemde...Netice itibariyle, benim Rabbim bana yeter! Sevgiler Husna

Limonlu Hindistan Cevizli Kurabiye  

Posted by Tespih Taneleri... in


Hafta sonlari ne kadar da cabuk geliyor, anlamiyorum dogrusu ya da benim gunlerim cok yogun oldugundan zamanin su gibi akip gittigini farkedemiyorum...Tarifler birikti, sirayla biraz daha sik yayinlayacagim. Bu kurabiyede ozel istek uzere onceligi aldi. Her zaman ki gibi tamamen benim uydurmamla olustu ve yine Hamdolsun Mevla mahcup etmedi ve super lezzetli bir tarif cikti ortaya.:)
Misafirler cok sevdiler. Hemen siteye eklemelisin dediler,  neyse bende tarife geceyim.

Malzemeler:
1 limon suyu
2 limon kabugu rendesi
1 paket hindistan cevizi
1 kabartma tozu
1 cay bardagi zeytin yagi
Yarim paket oda sicakliginda margarin
1 yumurta sarisi
1 su bardagi pudra sekeri
Yeterince un

Limon suyunu, kabugunun rendesini, pudra sekerini, yumurtanin sarisini, margarini, zeytin yagini, hindistan cevizinin yarisini iyice elinizle karistirin. Daha sonra unu eklemeye baslayin yavas yavas ve kabartma tozunu ekleyin, yogurmaya devam edin. Hamur kulak memesi yumusakligina gelene kadar un ekleyin ve istedigimiz kivama gelince de resimdeki gibi yuvarlak bir sekil verin. Uzerine kalan hindistan cevizini serpin. Arzu ederseniz hamuruna dovulmus ceviz ici ya da findik cok yakisiyor.
170 derece firinda hafif kizarana kadar pisirin. Afiyet olsun arkadaslar.:)

Related Posts with Thumbnails
Site'de Kaç Kişiyiz